Teknolojiyi yakalamak mümkün mü?

Her sabah güne başladığımızda, elimizde tuttuğumuz telefonlar, masamızdaki bilgisayarlar, bileğimizdeki akıllı saatler ve cebimizde taşıdığımız diğer cihazlar, bize tek bir şeyi hatırlatıyor: Teknoloji her gün, her saat ve hatta her saniye değişiyor. Peki, bu değişimi yakalayabiliyor muyuz? Yoksa teknolojinin peşinden koşan bir kalabalığın parçası mıyız?

***

Dünyanın dört bir yanında, teknoloji rüzgârı önüne kattığı herkesi farklı yerlere sürüklüyor. Japonya’da yapay zekâ, fabrikalarda insandan daha hızlı karar alıyor. ABD’de robot cerrahlar, insan hatasını sıfıra indiriyor. Avrupa’nın kalbinde ise sürdürülebilir enerji teknolojileri hızla yayılıyor ama bu gelişmelerin tam anlamıyla toplumlara nüfuz etmesi uzun bir süreç alıyor.

Gelişmiş ülkelerde dahi insanlar, teknolojiyi tam anlamıyla anlamakta ve ona adapte olmakta zorlanabiliyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri, teknolojinin hızına karşı insanların öğrenme hızının sınırlı olması. Eğitim sistemleri, teknolojiye ayak uyduracak şekilde yeterince hızlı güncellenemiyor. İşte tam da bu yüzden, bir kısım insan bu yarışta yol alırken, diğerleri toz bulutunun içinde kalıyor.

***

Türkiye’ye baktığımızda, manzara biraz daha farklı. Ülkemiz genç, dinamik ve teknolojiye meraklı bir nüfusa sahip ama bu merak ve istek, çoğu zaman imkânlarla sınırlandırılıyor. Gelişmiş ülkelerdeki teknoloji devrimlerini yakından izlemek bir şey, onu üretmek veya hayata geçirmek ise bambaşka bir mesele. Türkiye’de teknolojik ürünler ithal ediliyor, sosyal medya platformları hemen benimseniyor, hatta dijital oyun sektörü dünya çapında başarı hikâyeleri yazıyor. Fakat bu başarılar, genelin sadece bir parçası.

Geniş halk kesimlerinin teknolojiyle buluşmasında ekonomik engeller önemli bir rol oynuyor. Akıllı cihazlara, yeni nesil teknolojilere veya eğitim araçlarına erişim, her kesim için mümkün değil. Bunun yanı sıra, eğitim sistemindeki eksiklikler de teknolojiyi sadece tüketen, ancak üretemeyen bir toplum olma riskini artırıyor.

***

Dünyada ve Türkiye’de teknolojiyi yakalama çabasında en büyük engellerden biri, teknolojinin sadece bir araç değil, aynı zamanda bir kültür olduğunun anlaşılamaması. Bir toplum, teknolojiyi anlamak ve geliştirmek için önce onun felsefesini kavramalıdır. Bu kavrayış, sadece mühendislik eğitimlerinden değil, sanat, tarih ve sosyal bilimlerin teknolojiyle harmanlanmasından geçiyor.

Türkiye’de teknolojiyi yakalamada yaşanan sorunların bir diğer nedeni ise, "takipçi" bir zihniyetle hareket etmemiz. Teknolojiyi üretmek yerine, dışarıdan almayı tercih ediyoruz. Fakat bu yaklaşım, uzun vadede bizi bağımlı bir pozisyona itiyor.

***

Çıkış yolu elbette var. Türkiye, genç nüfusuyla bu yarışta kaybolmak yerine liderlik edebilir. Bunun yolu, eğitimde köklü değişimlerden geçiyor. Çocukları sadece birer teknoloji tüketicisi değil, aynı zamanda üreticisi olarak yetiştirecek sistemler geliştirmeliyiz. Ayrıca teknoloji yatırımlarına daha fazla bütçe ayırmalı, genç girişimcilere destek olmalıyız.

Dünya ise bir dengeye ulaşmak zorunda. Teknoloji hızla gelişirken, toplumların buna uyum sağlaması için daha fazla zaman tanınmalı. Eğitim, erişim ve farkındalık bu dengenin anahtarları olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları