Tesettür zulmü!
Bu zulüm bizzat tesettür sahipleri tarafından yine bizzat tesettürün kendisine yapılmıştır. Tesettür, tesettür olalı bu dönemindeki kadar zulüm görmemiştir. Bazıları “başörtüsü” dedikçe muhtemelen işte tam da bunun için gözyaşı döküyordur.
Baş ve göğsü örtmesi gereken başörtüsü bu dönemde iktidar sahiplerinin akıl ve vicdanlarını örtmüş, onları destekleyenlerin de basiretlerini bağlamıştır.
Çünkü bütün kirli işler başörtüsünün altına süpürülmüştür. Artık iş o kadar çığırından çıkmıştır ki, hâlâ namuslu kalabilmiş bürokratlar televizyonlarda canlı yayınlanan fıkıh programlarına bağlanıp, “İhalelerde, kamulaştırmalarda yolsuzluk yapılıyor. Bu yolsuzluğa karşı çıkanlar görevden alınıyor, bizim halimiz ne olur?” diye sormaya başlamıştır.
Yani tuz kokmuştur. Tuzun kokmuş olmasına rağmen milletimiz, “Amma bunların hanımları başörtülü” ve “Ağızları dualı” diyerek desteğini sürdürmektedir. Tabii uyananlar da yok değildir. Daha düne kadar iktidarı destekleyen Taraf’ın Mehmet Baransu’su(23.4.2013) bile “İllallah” deme noktasına gelmiş, aşağıdaki satırları döktürmüştür:
“AK Parti ‘hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük yapanlar’ ve bunların kamudaki ortaklarını kurtarmak için son bir yıldır gece yarısı bir dizi düzenleme yapıyor. Önce, ‘Özel Yetkili Mahkemeler’in inceleme alanına giren yolsuzluk ve usulsüzlük yapanların örgüt kurmakla suçlanıp yargılandığı ‘çıkar amaçlı suç örgütleri’ yasasını değiştirdi. Ardından ‘ihaleye fesat karıştıranlara’ verilen cezanın süresi 12 yıldan üç yıla indirildi. Bu düzenlemeyle yolsuzluk yapanlar ve ortakları af kapsamına sokuldu. Bir sonraki adım ‘Kamu İhale Kurumu Yasası’ndaki düzenleme oldu. Hırsızlarla ortaklık yapan AK Parti’nin kamu kurumundaki elemanları ve bakanlar bir kez daha yargıdan kaçırıldı. Zincirin son halkası ise Sayıştay Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklik oldu. Sayıştay artık etkisiz bir kurum olarak, yolsuzluk ve usulsüzlükleri tek başına inceleyemeyecek.”
Millet bunları görmüyor. Çünkü gözlerini başörtüsü kapatıyor. “Bunlar yapmaz” diyor. “Eşleri başörtülü” diyor. “Ağızları dualı” diyor.
İyi de niye yolsuzluk yapanların cezalarını 12 yıldan üç yıla indiriyor, Kamu İhale Yasası’nda değişiklik yapılarak niye yolsuzluk yapan bakan ve bürokratlar yargıdan kaçırılıyor?
Evet, bu dönem başörtüsünün gadre uğradığı ağır bir dönemdir. Bu dönem başörtüsü savunucularının Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığını ve Yahudi Cesaret Ödülünü içine sindirebildiği bir dönemdir. Bu dönem daha dün, “Silah örgütüyle müzakere ettiğimizi söyleyen şerefsizdir” ve “Terör örgütüyle mücadele, siyasi uzantılarıyla müzakere!” diyordum, ama artık siyasi uzantılarıyla da müzakere noktasında değilim. Terör örgütüyle iç içe olanlarla ne konuşacağız? Şehit aileleri beni o müzakere masasında görürse ne derler?” diyenlerin, Terör örgütünün eli kanlı lideri Öcalan ve Kandil’deki vurucu gücü Karayılan’la müzakere ettiği ve ne derlerse kabul ettikleri bir dönemdir.
Yani başörtüsü savunucuları millete hiçbir zaman gerçeği söylememişlerdir. Yahudi Ofer’le görüşmüş, “Görüşmedik” demişlerdir. “Biz Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı’yız” diye yüzlerce kişinin karşısında övündükleri halde, “Ellerinde bir metin, bizi BOP Eş Başkanı olarak gösteriyorlar” deyip bu kişileri “Müfteri” ilân edebilen yine bu başörtüsü savunucuları olmuştur.
Zinanın serbest bırakılması ve Türk Gıda Kodeksi’ndeki domuz eti ruhsatını da unutmamak lâzım.
Siz başörtüsü, siz tesettür olsanız bu muamelelere maruz kalmaktan razı olur musunuz?
“Oluruz, oluyoruz zaten” diyenlere sözümüz yok.
Amma o “başörtüsünün” emredildiği metin ve o tesettürü kullarına şart koşan Kudret bundan asla razı değildir. Başörtüsüne, tesettüre bu halleri reva görenler bunun bedelini herhalde çok ağır ödeyeceklerdir.