Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Toplum refleksi mi yığın psikolojisi mi?

Bugün önünüze rastgele çıkan insanlara "Memleketin en önemli meselesi nedir?" diye soracak olursanız, kesinlikle 'her kafadan ayrı bir sesin' çıkacağı âşikâr.

Kimi 'yolsuzluk-hırsızlık' vakıalarını, kimi 'millî güvenliğin' tehdit altında oluşunu, kimi 'ekonomideki belirsizliği' en büyük sorun olarak gösterecektir.

Sınırlarımızın hemen yanı başındaki ülkelerde sürüp gitmekte olan çatışmalar, uluslararası güçlerin başımıza 'topyekûn' çuval örme girişimleri, her geçen gün biraz daha belirginleşen 'toplumsal' yozlaşma, 'sosyal yapının' iflah olmaz yaralar alması da yukarıdaki tespitlere ilave edilebilir.

Önceliği neye verirsek verelim, saydığımız ve daha da sayabileceğimiz bu sorunlar aslında kısa vadede Türkiye'yi bekleyen 'büyük tehlikenin' işaret fişekleridir.

Oluşturulan 'sanal mutluluk' tabloları 'bir grup azınlık' için doğru kabul edilebilir.

Hatta 'günü kurtarma' çabası içerisindeki 'toplumsal refleks' duygusundan arındırılmış yığınlar için de 'kısmî bir refahtan' söz etmek mümkündür.

'Ölüm' gösterilerek 'sıtmaya' razı edilmiş olan bu yığınların hayata bakışı tam anlamıyla "Hele bugün de bir geçsin" felsefesi üzerine kuruludur.

Yani 'suyunun' akması, 'çöpünün' toplanması, 'yakacağının' evine bırakılması ve ölünce de 'cenazesinin' ücretsiz kaldırılması ciddi bir lütuftur bu yığınlar için.

'Fazlasını' aramanın ne gereği var?

***

Herhangi bir şekilde 'maliyet hesabına' girmeyen sözünü ettiğimiz bu kitle, 'günlük rahatları' için kendisine verilen bir takım hizmetlerin aslında 'yarınlardan' çalındığını 'bilemeyecek', bilse dahi 'itiraz edemeyecek' durumdadır.

'Üretimin' olmadığı yerde 'hizmetin' hangi kaynaklardan gerçekleştirildiği sorusunu akıllarının ucundan geçirmekten aciz olmaları, iktidarın elindeki en büyük kozdur.

Akşam eve elinde 'dolu fileler' ile gelen aile reisinin 'ne iş yaptığını' bilmeyen zavallı ev hanımından farksızdır bu 'zoraki mutlu' vatandaşların hali.

Onlar için 'çarkın' dönmesi, 'işlerin' aksamaması ve de adına 'istikrar' dedikleri bir 'tahakküm' zihniyetinin sürmesi oldukça önemlidir.

Kahvehanelerde, otobüslerde, parklarda ne yazık ki hep aynı muhabbet yapılır:

- "Kardeşim ya bunlar giderse?"

İlk bakışta doğru gibi gelen bu sorunun aslında 'otobüsü kaçırmış' bir adamın telaşından fazla bir şey ifade etmediği de ortadadır.

Evet doğrudur; 'bunlar giderse' kaygısı ile hareket ederek bu garabet yapıyı sırtında taşımana bir takım saçma sapan gerekçeler üretiyorsun; 'günün sonrasında' olup biteceklerden endişe ediyorsun.

Peki ya 'çocuklarının' yarınları?

***

İşte orada bahsedip durduğumuz 'toplumsal yozlaşmanın' ayak izleri karşılıyor bizi. Düne kadar 'aç komşusunu' düşünmekten 'tok yatmaya' içi elvermeyen, bir dostu 'dara' düştüğünde 'uykuları' kaçan bir toplumun mensubuyduk.

Bugün denizdeki dalgaların aşındırması ile 'pis kokular' saçmaya başlayan 'gemiciklerini' karada yüzdürmeye kalkışan kaptanlara meftun 'vicdanları taş kesmiş' benciller topluluğu ile karşı karşıyayız.

"Benim işim görülsün, benim gemim yürüsün gerisi kolay" anlayışı ne yazık ki rezilce bir şekilde 'bütün bünyeyi' kuşatmış bulunuyor.

'Musibet' umumileşince 'acısı' hafifledi.

'Doğruyu' hâkim kılmakta başarı sağlayamayınca, 'yanlışta' ittifak eyleyerek yeni bir anlayış, 'yeni bir algı' geliştirdik.

Öyle ya; her şeye rağmen bir şekilde sular akıyor, çöpler toplanıyor, yakacaklar geliyor, cenazeler kalkıyor.

Peki bunların maliyeti ve sırf bu işleri yapıyorlar diye kendilerinde 'Karun'laşma hakkı' görenler ne olacak?

Hele hele bütün bu yapılanlara bir de 'dini  bir misyon' yükleme kepazeliği yok mu, kanı beynine sıçrıyor insanın.

'Çal', 'çırp', 'soy', 'yağmala'; sonra bir iki vakıf dernek üzerinden 'infak eylediğini' öne sür; gizlice 'talebe okuttuğunu' iddia et, kendini akla.

Oh ne âlâ bir zihniyet değil mi?

***

'Yarınlarını' ipotek altına alarak 'bugünlerde' keyif çattığını zanneden zavallılar güruhu ne zaman akıllarını başlarına alacak, bilemiyoruz.

'Faturanın' bir gün önüne konulacağından habersiz 'sormayan', 'sorgulamayan' yığınları 'hangi akıbetin' beklediği tarihteki pek çok örnekte görülmüştür.

Bu aralar 'helâk olmuş' kavimlerin tarihlerini yeniden okumakta büyük fayda var.

 

Yazarın Diğer Yazıları