"Tüm cemaatleri devlet kontrol etmeli"

"Tüm cemaatleri devlet kontrol etmeli"
İktidara yakın Yeni Akit yazarı Sandıkçıoğlu, bugünkü yazısında Süleymancılar olarak bilinen cemaatten olmasına karşı Türkiye’deki tüm cemaatlerin, devlet tarafından kontrol edilmesi gerektiğini yazdı.

Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Sandıkçıoğlu, bugünkü köşesinde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. “Süleymancılar” olarak bilinen cemaatten olduğunu yazan Sandıkçıoğlu, oğlu İrfan’ın 9 yıl önce FETÖ’cülerle birlikte zaman geçirdiğini ve kendisinin de o dönem bunu onayladığını ifade etti.

Oğlu İrfan’ın emekli Tuğgeneral Nedim Erden’le de yakın ilişkisi olduğunu anlatan Ali Sandıkçıoğlu, Nedim Erden’in oğlunu FETÖ’cülere karşı uyardığını, ancak o dönem kendisinin bu uyarıdan dolayı Erden’e kızdığını yazdı. Emekli Tuğgeneral Nedim Erden, 2010 yılında FETÖ’cülerin kumpasına karşı beylik tabancası ile intihar eden denizci Albay Berk Erden’in babasıydı.

Ali Sandıkçıoğlu yıllar sonra FETÖ’cülerin gerçek yüzünü gördüğünü yazısında anlatarak, Nedim Erden’den de özür dilediğini anlatıyor. Nedim Erden,  yaklaşık iki hafta önce hayatını kaybetti ve cenazesi 12 Eylül’de Selimiye Camii’nden kalktı.

Sandıkçıoğlu yazısının son bölümünde de, Süleymancılar’dan olmasına karşı Türkiye’deki tüm cemaatlerin, şirketlerinin, para akışlarının, müritlerinin devlet tarafından denetlemesi, kontrol edilmesi gerektiğini yazdı.

İşte Akit gazetesi yazarı Ali Sandıkçıoğlu’nun o yazısı:

Değerli kardeşlerim, bir vefat dolayısı ile yıllar önce bizlere yapılan ancak o zamanlar basite aldığımız, daha doğrusu inanmadığımız, dinlemek istemediğimiz çok önemli ve ibretli bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yaklaşık sekiz-dokuz sene önce idi. Almanya’da idim. İkinci oğlum İrfan beni telefonla arar. Bir konuda benden izin ister. “Baba ben bazı gençlerle arkadaş oldum. Onlarla zaman zaman Eyüp Sultan’a gidiyoruz. Namaz kılıyoruz. Bazen iş yerlerimizde toplantı yapıyor, kahvaltılı sohbetler ediyoruz. Ne dersin?” Ben kendisine: “O arkadaşların kimdir, nedir, hangi cemaat, hangi gruptandırlar?” diye sordum. “Baba, Fethullah hocaya bağlı genç iş adamları” cevabını verdi. Ben de: “Olur dedim. En azından camiye gidiyorsunuz. Namaz kılıyorsunuz, dini bir cemaat, dine hizmet ediyorlar, gençleri yetiştiriyorlar, onlardan zarar gelmez” dedim. İzin verdim. (Herkes gibi biz de onların bir hizmet grubu olduğuna inanıyorduk.)

Oğlumun yanında askerlik yaptığı Nedim Erden, son rütbesi Tuğgeneraldi. Oğlum İrfan’ı çok sevmiş, vefatı anına kadar irtibatları devam etmişti. Zaman zaman İrfan’ın çocuklarını çağırır, tepeden tırnağa Paşa giyindirir, bazen özlediği zaman İrfan’ı arar çocukları al, getir biraz seveyim dermiş. Bir gün İrfan komutanının evine ziyarete gider. “Komutanım, ben böyle böyle yapıyorum. Falancı gençlerle arkadaş oldum, onlarla namaza, sohbet toplantılarına camilere kahvaltılarına katılıyorum.” der. Komutanı İrfan’a: “Babanın haberi var mı?” der. Paşa benim din adamı olduğumu ve Süleyman Efendi Hazretlerine bağlı olduğumu biliyordu. (Yüz yüze hiç görüşmedik.) İrfan: “Var. Babam izin verdi” der. Paşa büyük bir hayret içinde: “Nasıl olur? Baban milliyetçi, dindar, vatanını seven bir insan. Sana nasıl olur da izin verir? Baban, onların Türk devletinin sinsi bir düşmanı olduğunu bilmiyor mu?” der ve üzüldüğünü beyan eder. Esasında komutan beni şahsen tanımıyor. Çok geniş bir istihbarat bilgisi vardı. Bizi ve benim bağlı olduğum cemaati bizden daha iyi biliyordu. İrfan’a: “Bak oğlum, kitap okuyacaksan kitap al evine sabaha kadar kitap oku. Namaz kılacaksan evinde veya mahallenin camisinde sabahlara kadar namaz kıl, tesbih çek, dua et. Unutma! Bu teşkilat ülkemiz için PKK teşkilatından çok çok daha tehlikelidir. Zararlıdır. Bunlar dini istismar ediyor, dini kullanıyor, fakir fukaranın kurbanlarını, zekâtlarını yardımlarını çarçur ediyorlar. Her şeyleri göstermelik ve Müslümanları kandırmak içindir. Müslümanlardan topladıkları paralar ile kiliselere, Türkiye düşmanlarına bile yardım ediyorlar. Aman evladım bir an önce onlardan ayrıl. Sakın beynini onlara kaptırma. Bir kere daha söylüyorum bunlar devletimiz ve milletimiz için çok çok tehlikelidirler. Zamanla yaptıkları veya yapacakları ihanetleri görünce, benim ne kadar haklı olduğumu anlayacaksın. Ben belki hayatta olurum, belki olmam. Onu ancak Allahu Teala bilir” der. Oğlum eve dönünce beni tekrar arar. Ben rahmetli eşimle beraber Almanya’dayım. “Baba Paşa’yı ziyarete gittim. Paşa bana böyle böyle diyor.” Ben oğluma telefonda sesim çıktığı kadar bağırdım. “Senin paşan dindarlara düşmandır, onlar şudur, onlar budur, yanlış söylüyor, şöyledir, böyledir diye.” Oysa kısa bir süre önce Kurmay Albaylıktan Tuğamiralliğe yükselen Paşa’nın oğlu Berk Erden çok milliyetçi ve başarılı bir Türk subayı idi. İçerideki ve dışarıdaki devletimizin düşmanları, ağa babalarından aldıkları talimatla onu İzmir’deki bürosunda şehit etmiş ve kendi intihar etti süsünü vermişlerdi. Paşa’nın kızı da o tarihler İstanbul’da çok önemli bir devlet kurumunda görevli idi. Annesi rahmetli olunca babasına hizmet edebilmek için istifa ederek ayrılmıştı. Vefat edinceye kadar babasının hizmetinde olmuştu. Meğerse Fetö’yü ve yaptıklarını, ilişkilerini, kimlerin maşası olduklarını, hain planlarını çok çok iyi biliyorlardı Paşa. Onun için de çok sevdiği oğlum İrfan’ı uyarıyor ve mutlaka o gruptan ayrılmasını istiyordu. 15 Temmuz hain kalkışması olduğu zaman Ben Edirne Enez’de yazlıkta idim. Paşa İrfan’ı aradı. “Oğlum senelerce önce sana bir şeyler söylemiştim hatırladın mı? Bak ben hayatta iken haklılığım ortaya çıktı. (Pek tabii bu sözlerini ilk söylediği zamanlar ben de Paşa’nın dediklerine inanmamış ve oğlumu yanlış yönlendiriyor kanaatine varmıştım. Paşa’ya gıyabında öfkelenmiş, kızmıştım. Ne var ki ben yanılmışım. Allah beni affeylesin. Bizler hizmet hizmet, himmet himmet reklamlarına, bir başka cemaatin mensubu olsak da ne yazık inanmış ve kanmıştık. Daha doğrusu bütün millet gibi ben de kandırılmıştım.) Paşa oğlum İrfan’a: “Bak oğlum; bu alçaklar, bu hainler dün elin gâvurunun bile yapmadıkları hainlikleri yaptılar. Nice masum insanları şehit ettiler, niceleri yaralı gazi. Bunlar o kadar satılmış insanlar ki, Türkiye’nin kalbi mesabesinde olan TBMM’yi dahi bombaladılar. Bunlar vatan düşmanıdır. Bunlar din düşmanlarıdır. Şimdi inandın mı yavrum?” der. 15 Temmuz gecesi oğlum beni İstanbul’dan arar. Ben Enez’de idim. “Baba, Paşa’nın dedikleri tam doğru çıkmıştı. Farkında mısın?” deyince ben oğluma: “Ortalık biraz durulunca Paşa’yı ziyarete git dedim. İrfan Paşa’yı ziyarete gidince: “Paşam beni geçmişte uyarıp bu gruptan ayırdığın için sana teşekkür ederim. Ayrıca ilk zaman babam karşı çıkmasına rağmen bizim ailemizi bu felakete düşmekten kurtardığınız için size teşekkürlerini sunuyor. Ve babam sizden hakkınızın helal edilmesini istiyor” deyince Paşa gülümsüyor ve İrfan’a: “Oğlum esas ben size teşekkür ederim. Benim oğlum şehit edildikten sonra ben sana bir evladım gibi bakıyor ve seviyorum. Beni hiç unutmadın. Sık sık ziyaretime geldin, geliyorsun. Babanın bayrağını, vatanını sevdiğine inanıyorum. Çok selamlarımı sen de babana söyle” demişti. Paşanın yıllar önce uyarmalarına ben şahsen kulak tıkamıştım. Oğluma da Paşa’ya inanma onlar (Fetö’cüler) dindardır, dine hizmet ediyorlar demiştim maalesef. Kanaatim Paşa gibi birçok devlet ricali konuyu izliyorlardı, biliyorlardı istikametindedir.

Hakk’ın rahmetine kavuşan Nedim Erden Paşa’nın cenazesi 12.09.2019 tarihinde Selimiye Camii’nden kaldırılarak ebedi istirahat ahına uğurlandı. Cenab-ı Hakk taksiratını affeylesin. Mekânı cennet olsun. Ben kendisine rahmet dilerken geride kalan kızı ve torununa sabır ve hayırlı ömürler diliyorum. Buradan Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten bütün devlet yöneticilerimize, büyüklerimize bizzat yaşadığım bu tarihi hatıramı paylaşırken şunu istirham ediyorum: Türkiye’de ne kadar dernek, vakıf, cemaat, spor kulübü, mesleki vakıflar ve dernekler, cemaat, cemiyet ve tarikatlar, benzer oluşumlar varsa bunların tümü ve idare ettikleri marketler, yazılı ve görsel basın kuruluşları, özel okullar, hastaneler, gelirleri giderleri nelerdir, yurt dışı bağlantıları var mıdır, sermayelerinin ana kaynakları nelerdir, üyeleri kimlerdir, yönetimleri kimler tarafından oluşturulmaktadır, bir il veya ilçedeki bir x kişisi aynı yerde kaç derneğin üyesidir, yönetimindedir, yahut o il ve ilçede aynı maksatlı kaç cemiyet, derneğe üyedir bu saydıklarım hiç zaman kaybedilmeden bakanlıkların yetkili birimleri tarafından acilen Türkiye genelinde doğudan batıya, güneyden kuzeye bunların hepsi bir bir kontrol edilmelidirler. Atalarımızın bir sözü var: “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.” Yazımı bitirirken bizden önce baka âlemine göçen bütün geçmişlerimize ve emekli General Nedim Erden Bey’e Allah’tan rahmetler dilerim. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.