Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Türk-Kürt kardeşliği AKP tehdidi altında

Türk milleti, tarihinin hiçbir döneminde Kürtlere 'ayrı bir ırk' muamelesi yapmadı.

'Din'; 'kültür', 'amaç' ekseninde herhangi bir fark görmediği Kürtleri, hep 'kendinden bir parça' olarak kabul etti.

Anadolu'nun kapılarını açan Malazgirt Zaferi'nden çok daha önce, onlarla iç içe olmaya başladı, kız aldı, kız verdi.

Vatan her tehlikeye girdiğinde, Çanakkale'de, Birinci Cihan Harbi'nde, Kurtuluş Savaşı'nda, Kıbrıs Çıkarması'nda topraklarını istila etmeye kalkışan 'ortak düşmana' karşı onlarla omuz omuza mücadele etti.

Cumhuriyet'in ilanının ardından, Türkiye'yi parçalayarak bölgesinde 'etkisiz' hale getirmeyi amaçlayan emperyalizmin desteği ile peş peşe patlak veren isyanlar, 'ortak gelecek' inşa etme arzusunu ortadan kaldıramadı.

'Emperyalizmin' bir maşası olarak ortaya çıkan bölücü terör örgütü PKK ve Meclis'teki siyasi uzantılarının yaklaşık 30 yıldan beri sürdürdüğü 'örtülü' savaş bile, Türk'ü Kürt'e 'düşman etmeye' yetmedi.

Anadolu'nun her bölgesinde şehit cenazelerine katılanlar, acılarını 'yüreklerine' gömüp, hep bir ağızdan şu sloganı haykırmaya devam ettiler:

- "Türk-Kürt kardeştir, bizi bölen kalleştir." 

Ta ki AKP iktidara gelinceye kadar.

***

'Dini' referanslar üzerinden 'millî iradenin' üzerine ipotek koyarak iktidarı ele geçiren 'etnik' çıkar koalisyonu, 'sıfır terör' ile teslim aldığı ülkeyi, 'bölücülüğe çanak tutan' söylemler ve icraatlar ile kısa süre içerisinde yeniden 'kardeş kavgasının' eşiğine sürüklemeyi başardı.

Teslimiyetçi iktidarın, kendisini ayakta tutan güçlere 'kapalı kapılar' arkasında verdiği taahhütlerin bir neticesi olarak, hiçbir sebep yokken "Kürt kimliğini tanıyoruz" parolası ile başlattığı 'alt kimlik', 'üst kimlik', 'Türkiyelilik', 'anayasal vatandaşlık' tartışmaları ve ardından 'çözüm' adı altında tedavüle soktuğu 'ihanet' süreci, 'yandaş' ve 'yanaşma' medya aracılığı ile kabuk değiştirerek adeta 'Türk-Kürt kardeşliğine' sıkılan bir kurşuna dönüştü.

İktidarın, 'terörü sona erdirme' bahanesi ile 'terör örgütünün başı' ile doğrudan 'müzakere masasına' oturmaya kalkışması, muhtemel bir 'Türk-Kürt çatışması' senaryosunu yeniden gündeme getirdi.

Korkarız ki, bundan yine en fazla zarar görecek olanlar, zamanında örgütün tehdit ve şantajlarına teslim olmayıp, 'canlarını' kurtarabilmek için Batı'daki vilayetlere sığınan ve 'açılım' diye herhangi bir dertleri bulunmayan vatandaşlar olacak.

***

'Ülkenin' geleceğini bir kenara bırakıp, her icraatlarını 'oy kaygısına' endeksleyen iktidar sahipleri tarafından yıllardır planlı ve sinsi bir şekilde ekilen 'kin' ve 'nefret' tohumları nihayet filiz veriyor.

'Et' ve 'tırnak' birbirinden ayrılıyor.

 

Öyle ki, daha düne kadar "Yaradılanı hoş gör, Yaradan'dan ötürü" felsefesi ile hareket edenler bile, artık 'arkadaşlarının', 'komşularının', 'kiracılarının', hatta mahallelerinde iş yapan vatandaşların 'etnik kimliklerini' sorgulamaya başladılar.

Daha dün "Bir tek çakılı dahi vermeyiz" diyenler, bugün artık "Verelim bir kaç vilayeti, ama aramızda bir Kürt bile bırakmayalım" diye ortalıkta dolaşıyorlar.

Bu tehlikeli süreç, "Güneydoğu bizim, Türkiye hepimizin" diye sırıtan birilerine bir şeyler anlatmıyor mu?

***

Bugüne kadar karşı kaldığı her türlü ihanete rağmen, ırkçılığın 'sına dahi prim vermeyen bir milletin evlatları, etnik ırkçılığı 'inanç perdesi' ile gizleyen iktidar ve etnik ırkçılığı 'kimlik olarak' dayatan bölücüler tarafından sürüklendiği 'ayrışma' ortamında, 'kendini koruma' refleksine kapılıp 'ırkçılık' yapmaya zorlanıyor.

Yarın durumdan vazife çıkaracak bir takım kişilerin, bir takım vatandaşların evlerinin kapısına 'çarpı' işareti koymayacağını kim garanti edebilir?

Görünen köy 'yol haritası' ister mi?

 

Yazarın Diğer Yazıları