Türkiye olmasa da!

Bazı akıl hocaları ve Kıbrıs meselesini uluslararası gözlükle inceleme üstatları “Hristofyas ile anlaşmaya varıldığı takdirde, Türkiye AB üyesi olsa da, olmasa da AB’ye üye oluruz” düşüncesini yaymaktadırlar. Diğer yanda “Kıbrıs’ı AB’ye feda etmeyiz” diyen Türk makamları adına Sayın Yaşar Yakış’ın “Kıbrıs bayrağına (yani gaspçı Rum idaresine) limanlarımızı açmak Kıbrıs Rum idaresini Kıbrıs olarak tanımak anlamına gelmez” beyanatıyla Türk milletini böyle bir geleceğe hazırlamaktadır düşüncesi Kıbrıs meselesini ve Rum’u bilen herkesi tedirgin etmektedir. Akıl hocaları Kıbrıs halkına “Türkiye’nin üye olmasını beklemeğe gerek yoktur, biz Rum tarafı ile anlaşarak Türkiye üye olmadan Kıbrıs’ın AB üyeliğini tamamlayıp meşrulaştırabiliriz” telkinini yaparken Sayın Yakış da Türk milletine dolaylı bir şekilde “Kıbrıs hükümetini tanımanın kaçınılmaz olduğunu” telkin etmektedir. Bu iki telkinin sonucu 1960 Antlaşmaları’nın temelini teşkil eden Türk-Yunan dengesini tamamen yok ederek Rum tarafının meşru hükümet olduğunu da kabul etmek anlamına gelecektir. Böylelikle Türkiye’nin en temel hakkı sıfırlanmış olacak ve neticede Kıbrıs Türklerinin güvenliği de olumsuz şekilde etkilenecek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve egemenliğimiz haritadan silinecektir.
Güvenliğimiz, Türk-Yunan dengesini sağlayan Garanti Anlaşması’na bağlıdır. Garanti Anlaşması’nın temelinde de Türk-Yunan dengesi vardır. Enosis’in önlenmesi ve Kıbrıs’ın bir Rum devletine dönüştürülememesi buna bağlıdır. Kıbrıs, bu nedenle, bir bütün olduğu zamanda bile Türkiye’nin de üye olmadığı bir kuruluşa üye olmak hak ve yetkisine sahip değildir. Bu kuralın çiğnenmesi Enosis’e olduğu kadar ortaklık devletinin bir Rum devletine dönüşmesine de yol açar. Nasıl ki “Meşru Kıbrıs Hükümeti” unvanını gasp etmiş olan eli kanlı Rum idaresinin Kıbrıs adı altında AB üyeliğine müracaatının tek nedeni Garanti Anlaşması’nı delerek Kıbrıs’ın Rum/Yunan adası olmasına kapıyı açmak içindi. AB tarihi hatayı yaparak Kıbrıs dedikleri yarım idareyi üye yapar yapmaz o günkü Yunan Başbakanı Simitis’in “Enosis tahakkuk etmiştir” sözleri boşuna söylenmiş sözler değildi! Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı ve Türkiye’nin bu üyeliği tanımamış olmasıdır ki Enosis’in tahakkukunu (veya aynı anlama gelen Kıbrıs’ın Rum devletine dönüşmesini) bugüne kadar askıda tutmaktadır.
Bu nedenledir ki Hristofyas’ın bütün gayreti, Kıbrıs’ın yarım kalmış AB üyeliğini, Türkiye üye olmadan, bizim de olurumuzu alarak tamamlamaktır. Tek halk, tek devlet; tek egemenlik, tek vatandaşlık ilkelerine dayalı olan görüşmelerin öngördüğü sonuçta (eğer uzlaşma olursa) KKTC ortadan kalkmış olacak ve Kıbrıs’ın AB üyeliği bizim de imzamızla meşrulaşmış veya tamamlanmış olacaktır. Bunun anlamı, Rumların deldikleri Garanti Anlaşması’nı, bizim imzamızla sıfırlamış olmaktır. Bunu yapmak hakkı kimsede yoktur.
Kıbrıs Türklerinin büyük bir çoğunluğu, Türkiye’nin henüz üye olmadığı bir AB’ye Rumlarla anlaşarak girdiğimiz takdirde Anavatan’a en büyük kötülüğü yapmış olacağımızın bilinci içindedir. Türkiye ile birlikte üye olsak da, tek halk-tek egemenlik-tek devlet formülü üzerinden varılacak bir anlaşmanın bizi 1960 Antlaşmaları’nın başına gelen felâketten kurtaramayacağının da bilinci içinde olmalıyız. Her şart altında  AB’den sağlam deregasyonlar alınmadığı takdirde, bize verilmiş gibi görülecek hakların çoğunun AB normlarına ve kuruluş anlaşmasına aykırı addedilerek geçersiz addedilebileceğini göz ardı etmemek de şarttır. Halkın er geç reddedeceği tek halk, tek egemenlik formülü  esas olduğu takdirde “ayrı Türk haklarının çoğu” AB normlarına aykırı olacaktır. Hristofyas bunun bilinci içinde “Türkler yeniden Rumların, Ermenilerin, Marunilerin, Latinlerin haklarını gölgeleyecek haklar beklemesinler” demekte ve AB normları altında “Kıbrıslıların” istedikleri yere yerleşip, oralardan mülk alma hakkında ısrar etmekte, hatta kurumların birleştirilmesini bile gündeme getirebilmektedir.
 Bu yazdıklarımdan çıkan sonuç, devam eden görüşmelerin kabul edilir bir yönü olmadığıdır. “Kıbrıs’ta iki eşit halk, iki devlet, iki demokrasi ve Türkiye’nin Garantisi vardır. Türkiye AB veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçeneği karşısında kalsa KKTC’yi seçer” diye yüreğimize su serpen Anavatan mercilerinin aynı nefeste Talat-Hristofyas’ın tekli yoluna destek vermesi, anlaşılmaz bir ikilem yaratmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları