Yeni Akit yazarı Dilipak’tan Başkanlık Sistemi eleştirisi

Yeni Akit yazarı Dilipak’tan Başkanlık Sistemi eleştirisi
İktidara yakınlığıyla bilinen Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak Başkanlık Sistemi’nin getirdiği seçilmek için “yüzde 50 artı 1” oy oranını eleştirerek “Peygamberimiz vefat ettiğinde geride kalanlar %51’i bulabildi mi? değerlendirmesinde bulundu.

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin getirdiği ve seçilmek için zorunlu olan yüzde 51 oy oranı hakkında bir değerlendirmede bulundu. "

Yüzde 51 aslında tek başına sonuç açısından baktığımızda cumhuriyetçi/çoğunlukçu bir bakış açısı" diyen Dilipak, "Peygamberimiz Peygamberlik gelmeden de 'El emin' sıfatına sahip olsa da, hiçbir zaman toplumun çoğunluğunu arkasında bulmadı. Mekke döneminde de bu böyleydi, Medine döneminde de. Vefat etti geride kalanlar yüzde 51’i bulabildi mi? Peygamberimizin cenaze namazında bile çoğunluk sağlanamadı" ifadesini kullandı.

"Demokrasi de cumhuriyet de mutlak bir erdem / fazileti içinde barındırmaz. Bu yapılar ile güzel uygulamalar gerçekleştirilebileceği gibi, bunlar tekil olarak ya da birlikte bir felakete de dönüşebilir. Cumhuriyet rejimlerinin diktatörlüğe, demokratik devletlerin sınıfa dayalı parti diktatörlüğüne dönüştüğü gibi" diyen Dilipak'ın "%51 sendromu" başlığıyla yayımlanan yazısındaki ilgili bölüm şöyle: 

“Beka”yı bir sorun olarak tanımlamak gibi %51 konusunu “sendrom”a dönüştürmek büyük bir yanılgı. Sendrom diye, “birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen, ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendilerini gösteren bulgular bütünü”ne deniyor Sonunda bu da bir “sorun yumağı”na verilen ad.

%51 aslında tek başına sonuç açısından baktığımızda cumhuriyetçi/çoğunlukçu bir bakış açısı. Ama bu çoğunluğa ulaşmak için başkaları ile uzlaşmak zorunda olmanız bizi çoğulcu olmaya zorlaması açısından demokratik bir yaklaşım gibi gözükse de, sonunda toplumun bütününü kucaklayan ve onların çoğunluk içinde yer bulma ve çoğunluk tarafından haklarının korunma garantisi olmayınca ittifak, “son koalisyon” yerine “ön koalisyon”a dönüşüyor.

Aslında bu yapılar bu haliyle, “Demokratik Cumhuriyet”ten çıkıp, “oligarşik uzlaşı”ya dönüşebilir. Demokrasi zemininden kayınca oportünist bir söylemle demagojik bir polemiğe dönüşür.

Demokrasi de cumhuriyet de mutlak bir erdem / fazileti içinde barındırmaz. Bu yapılar ile güzel uygulamalar gerçekleştirilebileceği gibi, bunlar tekil olarak ya da birlikte bir felakete de dönüşebilir. Cumhuriyet rejimlerinin diktatörlüğe, demokratik devletlerin sınıfa dayalı parti diktatörlüğüne dönüştüğü gibi. Ya da kapitalist, emperyalist, sömürgeci devletlerin “Demokratik Cumhuriyet”le kendilerini etiketledikleri gibi. “Tekasür”e takılmayın, sonra kaybedenlerden olursunuz.

Rejim devletin canıdır. İster dini, ister seküler temelli olsun, hiçbir rejim mutlak anlamda mükemmellik garantisine sahip değildir. Evet “Din” mükemmeldir. Peygamberler de “Mükemmel örneklerdir” ama bunun uygulamaya dönük yanına baktığımız da ya uygulayıcılar ya da toplum tabanında ciddi sorunlar yaşandığı da muhakkaktır.

Peygamberimiz Peygamberlik gelmeden de “El emin” sıfatına sahip olsa da, hiçbir zaman toplumun çoğunluğunu arkasında bulmadı. Mekke döneminde de bu böyleydi, Medine döneminde de. Vefat etti geride kalanlar %51’i bulabildi mi? Peygamberimizin cenaze namazında bile çoğunluk sağlanamadı. Hz. Ali zamanına gelince zaten ümmetin ne hale düştüğü biliniyor. Yakub aleyhisselamın evinde yaşananlardan yola çıkarsanız sonuç ne olacaktır. Ya da Hz. Nuh, Hz. Lut.. Hangi örneği saymam gerek. Dikkatlerden kaçan bir nokta var. Peygamber Efendimiz zamanındaki seçim dini ve etnik topluluklar adına kullanılan oylarla yapılan bir seçim vardı. Yani “intihabı sani” sistemi. Amerikan anayasasını eyalet temsilcileri kendi aralarında oylamıştı. Mesela Magna Carta da derebeylerin kıralla bir uzlaşısı şeklinde kendini göstermişti. Çoğunluk ve/veya çoğulculuk önemsiz değil, ama bunlar her zaman hak ve hakikatin ölçüsü değildir ve olamaz.