Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

Yeni bir anayasaya geçit vermeyelim

Yeni anayasa yapma tartışması yeniden gündem oluşturmaya başlamıştır. İşin anlaşılamayan tarafı, bu talebin hem iktidar, hem de muhalefet cephesinden gelmesidir. O zaman akla, tarafların bunu fırsat bilip kendi ideolojileri doğrultusunda kullanmak istediği gelmektedir.

Meclisin yeni anayasa yapma yetkisi

TBMM ve üyeleri meşruiyetlerini mevcut anayasadan almaktadır. Üye milletvekilleri, vekil seçildikten sonra yemin ederek meclis çalışmalarına katılmaya hak kazanmaktadır. Yeminlerini anayasaya göre yapmakta ve bu yeminde "anayasaya sadakatten ayrılmayacaklarına" yemin etmektedir. Bu durumda milletvekillerinin, dolayısıyla TBMM'nin, anayasa hükümleri dışına çıkmalarına yetkileri yoktur.

Sonuçta TBMM'nin yeni bir anayasa yapmaya değil, sadece, yine anayasa hükümlerine uygun olarak, anayasa değişikliği yapmaya yetkisi vardır. Nitekim şimdiye kadar 118 madde değişikliği yapılmıştır. Eğer bunda ısrar edilir ve bir şekilde "yaptım oldu" diyerek yeni bir anayasa yapmaya kalkılırsa, bu açıkça bir anayasa ihlali anlamına gelir ve anayasal suçtur. Bu durumun şimdiden dikkate alınmasında ve ilgili anayasal kurumların değerlendirmesinde yarar görülmektedir.

Neden yeni anayasa istiyorlar?

Yeni anayasa istenmesinin temel nedeni, mevcut anayasanın ilk dört maddesinden bazı çevrelerin duydukları rahatsızlıktır. Bunların içinde de, anayasanın başlangıç ilkeleri, Atatürk milliyetçiliğine bağlılık, laiklik, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük, dilin Türkçe olması, bayrak ve istiklal marşı ile bunların değiştirilememesi, değiştirilmesinin de teklif edilememesi önem arz etmektedir.

Ayrıca anayasanın diğer hükümlerinin de başlangıç ilkeleri ve ilk üç maddeyle tezat teşkil etmemesi zarureti bulunmaktadır. Bunlarla çelişen değişiklikler yapılması da mümkün olmadığından, yeni bir anayasa yapılmasına ihtiyaç olduğu topluma sürekli olarak pompalanmaktadır.

Devletin şeklinin, bölünmez bütünlüğünün, cumhuriyetin niteliklerinin, bayrağın ve istiklal marşının bazı çevreleri rahatsız etmesi, anayasanın yeniden yapılmasının sebebiyse, o zaman yeni anayasa isteyenlerin iyi niyetli oldukları iddia edilemez.

Yeni anayasa isteyenlerin; dini esasları temel alan veya ülkenin bölünmesine olanak sağlayan veya diktatörlüğe kadar uzanması ihtimali olan başkanlık sistemini içeren bir devlet yapılanmasını referans aldıklarını söylemek mümkündür.

Yeni anayasayla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesinin/esaslarının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, Türk Milleti kavramına, ulus ve üniter devlet anlayışına son verilmesine imkân yaratılmak istendiği görülmektedir. Türk Milleti'nin her bir ferdinin ulusal ve uluslararası kimliği olan ve bir ırkı yansıtmadığı ısrarla açıklanan Türklük kavramının yok edilmesinin hedeflendiği, hazırlanan taslaklardan ve bugüne kadarki uygulamalardan anlaşılmaktadır.

Yeni anayasa için meşruiyet arayışları

Yeni bir anayasa yapılması, hukuken ve siyaseten uygun olmamasına rağmen, sanki mümkünmüş gibi, seçim sonuçlarının iktidara tek başına bir anayasa yapma yetkisi vermediği söylenmekte, yeni bir anayasayı referandumlu veya referandumsuz geçirebilmek için gerekli rakamlar öne sürülmektedir. Arkasından da bunun kısmi bir değişiklik değil, yeni bir anayasa olmasından dolayı her halükarda referanduma gidilmesinin yeni anayasanın meşruiyetini artıracağı beyan edilmektedir.

İktidarın da, sayıdan dolayı yeni bir anayasa yapma imkânı olmadığından, bunu diğer parti veya partilerle geniş tabanlı bir uzlaşmayla gerçekleştireceği ifade edilerek yeni anayasaya meşruiyet kazandırılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, algı operasyonuyla meşru anayasanın ihlal edileceği ve oldubittiye getirileceği sonucu çıkmaktadır.

Göreve davet

Türkiye'nin, ülkesindeki ve çevresindeki sorunlarla uğraşırken, enerjisini, yararına olmadığına inanılan bir konuya harcamasının doğru olmayacağı düşünülmektedir.

Türk Milleti'yle, Türklükle, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle, laik bir cumhuriyet olmasıyla sorunu olmayanların, bu konuya fırsat vermemesi ve kuvvetler ayrılığını daha da ileriye götürecek düzenlemeler yerine, tek elde toplamaya yönelik girişimlere imkân tanımaması elzem görülmektedir.

Bölücü olmadığı bilinen muhalefet partilerinin de, kendi ilkelerine dönüp bir daha bakarak bu oyuna alet olmamaya özen göstermeleri beklenmektedir. Anayasal kurumların, sivil toplum örgütlerinin ve Türk gençliğinin, yapılmak istenenleri iyi değerlendirerek, hukuk çerçevesinde düşüncelerini ortaya koymasının kendilerine verilen bir vazife olduğunu da unutmamaları gerekmektedir.

Anayasada ancak usulüne ve özüne uygun değişiklikler yapılabilir. O da HSYK uygulamasındaki gibi yanlışa düşülmezse fayda sağlar.

Yazarın Diğer Yazıları