Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından

Marşları severim. Umut ve heyecan doludurlar. Hele sözleri ve müziği kaliteli olursa. Mesela Fetih marşındaki sözler ve Yıldırım Gürses’in müziği birbirini kucaklamış gibidir. 1 Mayıs marşı da öyle.
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından 
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir...

Ben de oradaydım
Siz benim romantik duygularıma bakmayın. 1977 hadisesinde ben de Taksim’deydim ve ölümden kıl payı kurtulduğumuzu söyleyebilirim.
Beşiktaş’tan Taksim’e çıkan Yazarlar Sendikası kortejindeydim. Yanımda bir kız arkadaşım vardı. O zamanki adıyla Inter Continental(Şimdi The Marmara) Oteli’nin önünde durduk. Hasan İzzettin Dinamo da tam yanımızda duruyordu. Şişman vücuduna ve yaşına rağmen hiç şikayet etmeden konuşmaları dinliyordu.
Sendika başkanları konuşmalarını bitirince bize döndü “Yolumuz uzak” dedi “hadi size şurada bir çorba ısmarlayayım da gidelim.” O, Ataköy’de oturuyordu, biz de Küçükçekmece’de. 
Ağa Camii’nin karşındaki bir çorbacıda işkembe çorbası içtik. Adetiydi, yanında birileri oldu mu taksisine onları da alır, evlerine bırakırdı. Bizi de taksiyle evlerimize bıraktı. Meğer tam o sırada Taksim’i cehenneme çevirmişler. Biz yoldaydık duymadık. 
Otelin üstünden, AKM’nin üstünden, Sular İdaresi’nin üstünden yaylım ateşi başlamış. Bir de üstelik Cihangir’e sığınan insanların önü, kamyonla kesilmiş. Böyle vahşet görülmemiştir. Yabancı servislerin ve iş birlikçilerinin yaptığı çok açıktı.
Ne biçim ülkeyiz? Ne Ergenekon’dan çıkışımız bitiyor, ne Mondros mütarekesinden, ne Sevr’den, ne Silivri’den, ne işgalden kurtuluşumuz bitiyor... Leş kargaları hep çevremizde dolaşıyorlar.
Ama umudumuzu da hiç yitirmiyoruz. Marşlarımız buna şahittir. Türkülerimiz şahittir ve olan biten de şahittir. 
İşte günün birinde dağların doruklarından bir güneş “Atatürk adlı bir deha” parıldıyor ve bütün mutsuzluklar bitiyor. Ama leş kargalarıyla savaşmamız bitmiyor. 
Farkında mısınız; Türkiye’nin yeni ve taze güçleri, gençler, kadınlar, genç aydınlar teyakkuz halinde. 
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir...

***

Bugün(dün) 1 Mayıs... Kalktığımdan beri elektrikler kesik ne olduğunu göremedim, ama dün geceden öğrendim ki işçinin bayramı değil, polisin bayramı olarak Taksim barikatlarla doldurulmuş. Şimdi saat 14.30 ve 1 Mayıs bayramının veya korkusunun sonuna gelmiş gibiyiz. 
Korkanlar biz değiliz, onlar.
-------
Bu bayramda aylardır tesislerinin başında nöbet tutan, özelleştirmeye karşı yürüyen, haykıran kahraman Yatağan işçilerini kutlamadan yazımı bitiremem. Onlara ve hepimize ve bütün işçi sınıfına kutlu olsun.

***

Aklımı kurcalayan bir şey var. 1 Mayıs’la alakalı olmasa da yazmak istiyorum. Fethullah Hoca’yı yakalama, Türkiye’ye getirme, hakkında işlem yapma derdine düştü bizimkiler.
Beni şaşırtan şey; bunu yapan iktidarın, kendileri çağrıldıkları vakit savcıya ifade vermeye gitmeme cesaretini gösterecek kadar kendilerine güvenli oluşları. 
Ayrıca aklımı kurcalayan bir ikinci şey; Kılıçdaroğlu’nu sehven ifadeye çağıran savcının kaç yıllık hukuk fakültesini bitirmiş olduğunu da merak ediyorum. İki yıl filan mı? Bir de üstelik bu ihbarı yapan da Fethullah Hoca’nın peşine düşenlerden Bilal Bey.
Ne şaşırtıcı ve akıl almaz bir özgüven...

Yazarın Diğer Yazıları