11. Millî Türkoloji Kongresi’nin ardından...

Geçen hafta İstanbul’daydık. 1. Millî Türkoloji Kongresi’ne (11-13 Kasım 2014) katıldık. Malum, Türkoloji kongreleri İst. Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nce 1973’te başlatılmıştı. Bugüne kadar 8’i milletlerarası, 11’i de millî olmak üzere toplam 19 Türkoloji kongresi yapıldı.
1983 yılında Fakülteyi yeni bitirmiş genç bir akademisyen olarak katılmıştım Türkoloji kongresine... O yıllarda Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Prof. Dr. Amil Çelebioğlu, Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu vb.. hocalar Türkoloji sahasının parmakla gösterilen ilim adamları idi.11. Millî Türkoloji Kongresi salonuna girdiğimde, hepsi rahmet-i Rahmana kavuşmuş olan bu aziz zevat adına oturumlar düzenlenmiş olduğunu görmek bizi ziyadesiyle duygulandırdı.
“Dünyaya her gelen bir gün muhakkak ölür,//Bir can ölüme giderken, bin-bir can gelir.//Ne mutlu o zâta ki ölür de, geride//Hem iyi bir ad hem de hoş bir seda kalır.” (Li-müellifihî)
İ.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nce düzenlenen 11. Millî Türkoloji Kongresi’nde 3 gün boyunca 6 ayrı salonda  “Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Tarihi, Sanat Tarihi ve Türk Müziği” alanlarında toplam 122 bildiri okunup tartışıldı. Biz branşımız gereği  “Edebiyat” la ilgili tebliğleri dinledik. Bunlardan birkaçına işaret etmek istiyoruz...
Tebliğler içerisinde -biraz da aktüel olması hasebiyle- en dikkat çekeni Prof. Dr. M. Fatih Köksal’ın bildirisi oldu. Bilindiği üzere Müştak Baba’nın (1759-1832) bir gazelinden hareketle, Ankara’nın başkent olacağının yüz küsur yıl önceden haber verilmiş olduğu iddia edilmekteydi. F. Köksal, “Me’vâ-yı nâzenîne ger elf olursa efser//Lâ-büdd olur o me’vâ İstanbul ile hem-ser”  beytiyle başlayan gazelin farklı yazma nüshalarını bularak incelemiş ve bu şiirin gazel nazım şekliyle yazılmış  “Ankara”  rumuzlu bir lügaz olduğunu, iddia edildiği gibi Ankara’nın başkent olacağına dair herhangi bir işaretin/kerametin söz konusu olmadığını ikna edici delillerle ortaya koydu.
Gerçi bizim inancımıza göre velilerin  “keramet”  göstermesi haktır. Lakin gazelde böyle bir şey olmadığı açıktır. Şeyh uçmaz, müridi uçurur, derler. Kanaatimizce buradaki de öyle bir şey...
Bir başka dikkat çekici bildiri de Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından sunuldu. Türkmenistan’ın Taşavuz ili Oktyabr ilçesinden derlenen bir efsane ile Türkiye’nin Nevşehir ilinden derlenen bir efsanede buğday çeçinin taş kesilmesi/taşa dönüşmesi motifinin benzerliklerinin anlatıldığı bildiri de dinleyicilerin ilgisini çekti.
Ahmedî’nin (1334-1413) yeni bir risalesini (Şerh-i Beden-i İnsan) tanıtan Prof. Dr. A. Habip Sakızlıoğlu’nun bildirisi de orijinaldi. A. Habip Sakızlıoğlu, Mısır Millî Kütüphanesi’nde bulunan ve Kütüphane Kataloğu’nda Ahmedî’ye atfedilen mensur bir risalenin, Ahmedî’nin Ansiklopedik eseri  “İskendernâme” de birebir manzum olarak yer aldığına işaret ederek  “Ahmedî’nin bugüne kadar bilinmeyen bir eseri daha ortaya çıkmış oldu diyebiliriz”  şeklinde konuştu.
Aslında birbirinden güzel daha birçok bildiri sunuldu 11. Millî Türkoloji Kongresi’nde... Takdir edersiniz ki bu sınırlı sütunda onların hepsine yer vermemiz mümkün değil. Temennimiz, tebliğlerin en kısa zamanda yayınlanarak ilgililerin istifadesine sunulmasıdır.
Bu vesile ile başta böyle faydalı ve düzenli bir kongreyi tertip eden İ.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. A. Azmi Bilgin Bey olmak üzere Enstitünün güler yüzlü elemanlarına ve emeği geçen bütün yetkililere teşekkür ederiz. Allah sa’ylerini meşkûr eylesin...

Yazarın Diğer Yazıları