Atatürk, peygamber sevgisi olan bir Müslüman'dı

Atatürk, peygamber sevgisi olan bir Müslüman'dı
Atatürk, peygamber sevgisi olan bir Müslüman'dı

Duayen Gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de canlı yayınlanan Ceviz Kabuğu programına telefonla katılan Prof.

Duayen Gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de canlı yayınlanan Ceviz Kabuğu programına telefonla katılan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Atatürk’ün Suud Kralı’na gönderdiği “Hz. Muhammed’in mezarının tek taşına dokunursan ordularımla aşağıya inerim” yazılı telgrafı Dışişleri Bakanlığı arşivinde gördüğünü söyledi.

 


Atatürk, peygamber sevgisi olan samimi bir Müslüman’dı
Mustafa Kemal’i menfi göstermeye çalışan bazı ateist ve softa kesimlerin olduğunu söyleyen Prof. Yalçıntaş, “Atatürk’ü inancının dışında bir insan gibi takdim etmek yanlıştır” dedi.
Eski AKP Milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, “Atatürk’ü menfi göstermeye çalışan bazı ateist ve softa kesimler var. Ancak Atatürk kalbinde peygamber sevgisi olan samimi bir Müslüman’dı” dedi. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Atatürk’ün evinin tam bir Türk ve Müslüman evi olduğunu kaydetti. Duayen Gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de canlı yayınlanan Ceviz Kabuğu programına telefonla katılan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Atatürk’ün Suud Kralı’na gönderdiği “Hz. Muhammed’in mezarının tek taşına dokunursan ordularımla aşağıya inerim” yazılı telgrafı Dışişleri Bakanlığı arşivinde gördüğünü söyledi. Yalçıntaş, “İfadeler tam böyle olmasa da diplomatik bir dille tehdit vardı belgede. Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde yer alan kesinlikle gerçek bir belge” diye konuştu.

 

“Dışişleri, belgeleri
açıklamalı”

Ceviz Kabuğu’nun stüdyo konuğu olan Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal Arı da, Dışişleri Bakanlığı’nın yakın tarihle ilgili belgeleri açıklamasını istedi. Prof. Dr. Kemal Arı ayrıca, işgal sırasında Yunan komutan Sofokles Venizelos’un Osman Gazi’nin türbesini çiğnemesinin fotoğraflarını izleyicilerle paylaştı.
Hulki Cevizoğlu: Genelkurmay’ın sitesinde, Anıtkabir Ziyaret Saatleri başlığında şöyle bir açıklama yapıldı.
“ATATÜRK’ün 74’üncü Ölüm Yıldönümü anma törenleri kapsamında, 10 Kasım 2012 Cumartesi günü, ANITKABİR’de Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında Çelenk Sunma Töreni icra edileceğinden; emniyet tedbirlerinin kontrolü ve tören hazırlıklarının yapılabilmesi maksadıyla, ANITKABİR, 9 Kasım 2012 Cuma günü saat 14.00’ten, 10 Kasım 2012 Cumartesi günü saat 10.00’a kadar ziyarete kapatılacaktır.”
 Bugüne kadar hiç oldu mu böyle bir şey, hatırlıyor musunuz siz? Güvenlik daha önce de söz konusu değil miydi?
Prof. Dr. Kemal Arı: Atladığımız bir şey daha var. İlk defa Başbakanımız 10 Kasım törenlerinde olmayacak. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Başbakansız anılacak 10 Kasım. Bir güvenlik zafiyeti hakikaten olabilir. Bir de bazı sivil toplum kuruluşlarının düzenleyeceklerini ilan ettikleri bir yürüyüş var. Nahoş bir olay yaşanır kaygısı mı var? Onu da emniyet güçleri değerlendirir. Bu keyfi bir uygulama ise kınamak gerekir ancak ciddi bir tehlike varsa bir şey diyemeyiz.
Hulki Cevizoğlu: Anıtkabir Komutanlığı diye bir komutanlık var. Böyle korunan bir yerde güvenlik zafiyeti olabilir mi?
Prof. Dr. Kemal Arı: Güvenlik zafiyeti yoksa bu Türkiye’yi yönetenlerin ve Türkiye’nin ayıbıdır diye düşünüyorum. Ama gerçeği bilmiyoruz.

 

“Sonradan olma
sözde tarihçiler türedi”

Hulki Cevizoğlu: “Kulaktan dolma, sonradan olma” tarihçiler, Atatürk hakkında kesin yargılara varıyorlar. Acaba Atatürk anıtına çelenk koymayı putperestlik olarak mı görüyorlar? Suudi Arabistan’daki bir kesim de peygamberin mezarına sahip çıkmayı putperestlik görüyor. Onun gibi mi görülüyor?
Prof. Dr. Kemal Arı: Türkiye’de belli bir kesim böyle görüyor tabii. Anıtkabir’i uçurmak gibi fikirler söylendi zamanında. Bu tür akıl sorunu olan insanlar bu tür olumsuz düşünceleri ortaya koyuyorlar.
Hulki Cevizoğlu: Atatürk’ün Suudları, Hz. Muhammed’in mezarını yıkmamaları için uyardığı söyleniyor ve bu konunun kamuoyu önüne çıkan tek tanığı var. Şu anda telefon hattımızda. 2 Dönem AKP milletvekilliği de yaptı. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş.
Hocam neler söyleyeceksiniz? 
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Bundan önce son zamanlarda Moskova kaynaklı bir haber var. Mescid-i Nebevi’nin yıkılacağı ile ilgili ama bu gerçek değil. Böyle bir şey olamaz. Genişletme, yenileme çalışmaları her zaman yapılmıştır. Provokasyon olabilir, bu konuda vatandaşlarımıza bilgi vermek istedim.
Söz konusu olaya gelirsek Vahabiler Osmanlıların o topraklardan çıkması ile sahabe kabirlerini yıktı. İslam dünyasının ileri gelenlerinin kabirlerini ziyaret etmelerini putperestlik olarak görüyorlardı. Vahabilik, İngilizler tarafından yaratılan bir “Osmanlı’ya dini isyan hareketidir.”
Bölgedeki İslam alimleri, peygamberimizin kabrinin yıkılmaması için başvuracak yer aradıkları belli oluyor kaynaklardan. Ve bu yer de Türkiye olmuş. O zamanlarda oraya gidenler bu kabirlerin yıkıldığını görüyor ve Peygamber’in kabrine de yapacakları korkusu oluşmuş. Buna karşı koyacak bir merci arıyorlar ve gözler Ankara’ya dönüyor. Bülent Ulusu kabinesinde rahmetli Atatürk’ün hatırası için ne yapalım diye düşünürken İzmir İktisat kongresinin ikincisinin yapılması için karar alınıyor. Turgut abi (Özal) bana görev verdi.
Hüsnü Kuran isimli genç bir arkadaş Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde çalışırken bir belge bulmuş ve beni aradı. Bir vesika gösterdi. Rahmetli Atatürk’ün bir telgrafının metni...
Telgrafta, Atatürk kendisine bir duyum geldiğini, peygamberin kabrinin yıkılacağını duyduğunu Suudi Arabistan kralına doğrudan yazıyor. Çok açık olarak değil, diplomatik bir dille ama tehdide varan bir üslupla yazılmış...
Hulki Cevizoğlu: Tarihi nedir bu belgenin?
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: 1930’ların başı. 1931 veya 1932 olmalı. Hüsnü bey “ben ne yapayım hocam” dedi. Ben de “devlet belgesi, bina dışına çıkarma” dedim. Ve amirine söylemesini istedim. Söyledi. En son bundan kimseye bahsetmemeleri ve gizli belgeler arasında yerine konulması gerektiği söylenmiş onlara.
Hulki Cevizoğlu: Atatürk’ün gönderdiği bir telgraf neden gizli belge olarak saklansın?
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Bundan rahatsız olanlar oldu. Atatürk’ün dinle ilgisini ortaya koyan bu durumdan rahatsız olan büyük bir zümre var bugün de. Atatürk’ün evi normal bir Türk ve Müslüman evidir. Atatürk’ü menfi göstermek isteyen bir zümre var. Ateistler ve softa bir kesim var.
Hulki Cevizoğlu: Siz bir profesör olarak bu belgeyi gördünüz ve sonradan düzenlenmiş ya da fotokopi bir belge olmadığını tespit ettiniz. Tanıksınız.
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Gördüm efendim, kesinlikle gerçek...   
Hulki Cevizoğlu: Atatürk neden böyle bir telgraf çekme gereği duysun? Hilafeti kaldıran devrimci bir insan... Üstelik topraklarımız dışında ve coğrafyamızdan uzak bir yerde olan olay için neden telgraf çeksin?

 

“O’nun söylediği
sözlere baksınlar”

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Bunun sebebi şu. Atatürk samimi bir Müslüman çünkü. Atatürk’ün konuşmalarında samimi bir Müslüman olarak söylediği sözlere baksınlar. Atatürk’ü inancının dışında bir insan gibi takdim etmek yanlıştır. O dönemde Türkiye’nin dışında, kendi ayaklarının üzerinde duran bir ülke yok. Atatürk inanmış bir Müslüman, elbette sahip çıkacak. Orayı daha düne kadar bizim ordumuz korumuş. Atatürk’ün samimi bir peygamber sevgisine sahip olduğu ortada.
Hulki Cevizoğlu: Bu olay sizin tanıklığınızda 1981’de yaşanmış. 1980’de “Atatürkçüyüm” diyen Kenan Evren bir darbe yapmış. Askeri Konsey iş başında. Bülent Ulusu Başbakan ve Turgut Özal ihtilal hükümetinin başbakan yardımcısı!..
Acaba o dönemde askerler “Atatürkçüyüz, bunu açıklarsak dincilerin eline bir koz vermiş oluruz” diye ortaya çıkarmamış olabilir mi?
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Çok önemli bir noktaya işaret ettiniz. Şöyle bir şey var. Başörtü meselesinde bir başka olay daha ortaya çıktı unutulan... Bu yasağı meşru göstermek için Diyanet İşleri’nden fetva istendi. Fakat ve çok şükür Diyanet İşleri oradan buradan gelen emirle hareket etmek yerine meseleyi bir kurula getirdi. O kurulda İslam’ın esasları içinde kadınlar için başlarını örtme zorunluluğu olduğunu belirttiler. Tayyar Altıkulaç, Türkiye’yi geliştirmek isteyen Atatürk’ün, kadınlara karışmadığını, bunun Atatürk’le, Atatürkçülükle alakası olmadığını belirtti. Gayrı ilmidir ve Atatürk’e karşı işlenmiş bir vebaldir.

 

“Her başbakan
ziyaret etmelidir”

Hulki Cevizoğlu: İslamiyet’te kabir ziyaretlerinin yeri nedir?
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Kabirlerde dualar okunur. Hiçbir aklı başında insan Atatürk’ün kabrine put diye gitmez. Hele ki, Türkiye gibi İslam’ın yüzyıllardır kültürünü almış bir ülkede. Akıl almıyor. Herhalde Atatürk hakkında menfi şeyler ortaya çıkarmak için deniyordur böyle şeyler. Put diye gidip tapması için mecnun olması gerekir insanın.
Hulki Cevizoğlu: Bu ülkeyi kurtaran bir insanın mezarını başbakanlar, yılda bir defa ziyaret etmeli mi etmemeli mi?
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Etmelidir kesinlikle. Ben ümit ediyorum ki o resmi iş yapıldıktan sonra halk gibi, insan gibi aşağı inip bir Müslüman’a gösterilen saygıyı göstermeleri, Fatiha okuyup Atatürk’ün ruhuna bağışlamaları gerekir. Biliyorsunuz asıl mezar, mozolenin altında yer alan bölümdedir. Bütün millet aşağıya inemez ama devlet erkânı gitmelidir.

 

İzmir’de 9 Eylül’ü 
hatırlatan eser yoktur

Prof. Dr. Kemal Arı: Dünya karmaşık bir durumda. Adım adım yaklaşan bir ikinci dünya savaşı var. İç siyaset karışıktı Türkiye’de, Mustafa Kemal ebediyete intikal ettiğinde. “Atatürk öldürüldü mü” diye pek çok spekülatif şeyler ortaya çıktı. Sizin elinizde bulunan kitabın yazarı Dr. Eren Akçiçek, yıllar süren bir araştırma ile sirozdan öldüğünü kesinlikle ortaya koymuştur. Kamuoyunda bazı insanlar kendi adını duyurmak için, kendine alan açmak için çalışıyor. Bunların kimisini de zaman zaman bilim insanı olarak üniversite kürsülerinde görüyoruz.
Hulki Cevizoğlu: “Kurtarılmış illerimiz arasında yer alan İzmir’de neden bir kurtuluş anıtı yok” diyorsunuz siz de kitabınızda. İzmir’de kurtuluş anıtı yok mu?
Prof. Dr. Kemal Arı: İzmir’de Kurtuluş günlerini hatırlatan Saat Kulesi dışında tek bir şey yoktur. Bir de sayılırsa 1945’te yapılan Hasan Tahsin heykeli yer alıyor. Onun da yeri yanlıştır. Tarihin adeta “Kızıl Elma”sı İzmir’de 9 Eylül’ü hatırlatan bir tane eser yoktur. İzmir son derece vahim bir durumda. Bir günde öldürülen insan sayısı iki bin kişidir o günlerde.

 

 

“Gizli vasiyeti yok”
Hulki Cevizoğlu: Atatürk’ün ölüm saati ve doğum günü ile ilgili sorular var. Atatürk’ün gizli bir vasiyeti var mı diye de bir soru var, efsane haline gelmiş neredeyse.
Prof. Dr. Kemal Arı: Ölüm saati ile ilgili hiçbir şüphe yok. Atatürk’ün yanındaki yakın doktorları resmi tebliğ ile belirttiler. Ama doğum tarihi ile ilgili sorular haklı. Sağlığında yayınlanmış bazı kitaplarda 1880 tarihi de geçmiş ve bazı resmi belgelere de yansımış.
Hulki Cevizoğlu: Kendisi de 1880 diyor. “Gizli sözler” adlı kitabımda o metnin tamamına yer verdim.
Prof. Dr. Kemal Arı: Atatürk doğduğunda babası Kuran-ı Kerim’in arkasına doğum tarihini yazmış ancak sonra kaybolmuştur. Benim yaptığım araştırmaya göre kesinlikle 1881’dir ama bunun kesin tespit edilmesinin yolu Yunanistan’da doğum kayıtlarının incelenmesidir.
Hulki Cevizoğlu: Atatürk ne zaman toprağa veriliyor?
Prof. Dr. Kemal Arı: 1954’de defnediliyor. O tarihe kadar mumyalanmış bir biçimde Etnoğrafya Müzesi’nde bekletilmiş.
Atatürk’ün gömüleceği yerle ilgili vasiyeti olduğu da söylenir. Tam da Rasattepe’ye denk gelir. O dönemde bir milletvekilinin önerisi ile yapılıyor bu. Ankara Kalesi ve (eski) Meclis arasında bir yıldızı andırır diye bu düşünülüyor.
Hulki Cevizoğlu: Gizli vasiyeti?...  
Prof. Dr. Kemal Arı: İkinci bir vasiyet olduğu konusunda bir belge elimize geçmedi. Ben bunun bir şehir efsanesi olduğunu düşünüyorum.
Hulki Cevizoğlu: “Atatürk diktatördü” diyenlere ne diyecek hocamız diye soruluyor.
Prof. Dr. Kemal Arı: Atatürk’e diktatördü diyenler halt etmiş.