Ç a l ı ş m a k…

Ç a l ı ş m a k…

C. Allah Kur''ân-ı Kerim''de "İnsan için kendi sa''yinden (çalışmasından) başka bir şey yoktur." buyurur. (Necm sûresi [53], âyet: 39) Hz. Peygamberimiz de "Allah çalışanı sever" der. "Çalışmak ibadetin yarısıdır", "İşleyen demir ışıldar", "Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir" gibi nice atasözümüz var. Bütün bu ihtar ve tavsiyelere rağmen çalışkan bir millet olduğumuz söylenebilir mi?

Dünü bir kenara bırakalım; bugün için konuşursak çalışan, üreten, dünya ile rekabet edebilen bir toplum olmadığımız ortada. Bunun dinî ve tarihî birçok sebepleri var ki kısaca değinelim istiyorum.

Savaş

Gerek İslâm tarihine baktığımızda, gerekse kendi geçmişimizi incelediğimizde savaşın ön planda olduğunu görüyoruz.

Herhangi bir "siyer" kitabını açın -sanki Resûlu''llah Efendimiz 23 yıllık peygamberlik süresince başka bir şey yapmamış gibi- anlatılanlar hep savaş… Bedir savaşı, Uhut savaşı, Hendek savaşı, Hayber savaşı. Hz. Peygamberimizden sonra Müslümanlar zaten birbirleriyle savaşmaya başlamışlar.

Kendi tarihimize bakıyoruz yine savaş, savaş… Biz fetihler peşindeyiz fakat içeride sanat ve ticaret gayrimüslimlerin elinde ve onlar askere de gitmiyorlar. Mehmetçik ise cepheden cepheye koşuyor.

Bir rivayet

"Rivayet ederler ki Atatürk 17 Mart 1923''te Mersin sahillerinde gezerken kıyıdaki birbirinden güzel yalılar ve köşklerin Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlara ait olduğunu öğrenince, o sırada yanından geçen aksakallı, yaşlı bir Mersinliye yaklaşarak ''Baba, bu adamlar şehrinizin en değerli yerlerine bu güzel binaları yaparken sen neredeydin'' diye sorar. Yaşlı Mersinli de ''Yemen''de, Sarıkamış''ta, Çanakkale''de çarpışıyordum Paşam'' diye cevap verir."

Yaşlı amcanın söylediği hakikatin ta kendisi değil midir?

Mehmetçik cepheden cepheye koşa dursun geride bıraktıkları da her şeyden habersiz dağlarda koyunlarını otlatmakla meşgul.

Şu "mani" dünkü sosyal hayatımızı ne güzel özetliyor değil mi?

Ekin ekme eğlenirsin,

Bahçe dikme bağlanırsın.

Çal kavalı, güt koyunu,

Günden güne beğlenirsin.

Böyle bir hayat anlayışından, çalışıp çabalama, katma değer üretme beklenir mi?

Tembelliğimizin, üretime dayalı çalışmaya mesafeli duruşumuzun bir başka sebebi de yanlış kader ve tevekkül anlayışı olmuştur.

Kur''ân-ı Kerim''de geçen "Nahnü kasemnâ" ifadesi (bkz. Zuhruf sûresi [43], âyet: 32) yanlış yorumlanmış ve böylece "Allah ezelde herkesin rızkını taksim etmiştir. Çalışarak bunu artırmak mümkün değildir" gibi bir anlayış Müslümanlar arasında yayılarak toplumun tembelliğe ve miskinliğe sürüklenmesine yol açılmıştır.

Seyyid Nesîmî''nin (ö.1417) şu beyti bu yanlış inancı özetler mahiyette:

"Nasîbimi nice sa''y ile artıram çün kim//Ezelde "Nahnü kasemnâ" mukadder olmuştur."

Oysa Mehmet Akif:

"Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun//Onun hesabına birçok hurâfe uydurdun//Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya//Zavallı dini çevirdin maskaraya" diyerek bizi tembelliğe iten bu yanlış din anlayışına karşı çıkar.

Sözün özü; gerek dinimiz, gerekse örfümüz çalışmayı teşvik etmiş olsa da karnını doyurmaya yönelik bir çalışmadan öteye geçememişiz. Öncelikle "Ezelde herkesin rızkı taksim edilmiştir. Çalışarak bu taksimi değiştiremeyiz" anlayışından kurtularak dört elle çalışmaya ve üretmeye yönelmeliyiz. Aksi halde ekonomik yönden Batı''ya bağımlılıktan kurtulamayız.

ACZİMİN GİRYESİ:

Çalış

Hem dünya hem de âhiret için çalış,

Hiçbir şey kolayca ele geçmez, alış.

                                (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları