CHP’li Belediyelerin Öncelikleri

CHP’li Belediyelerin Öncelikleri
Seçimlerin ardından siyaset oldukça hareketlendi. Oyların sayımına dair itirazlar, Van’daki mazbata krizi, İYİ Parti’deki iç karışıklıklar, CHP’li başkanların ilk açıklamaları derken, gündem oldukça yoğun.
Şahsen bu hafta beni en çok güldüren Adıyaman başta olmak üzere muhafazakâr seçmen yoğunluğuyla bilinen şehir ve ilçelerin CHP’ye geçmesine dair yapılan espriler oldu. Kışkırtıcı, bölücü, kaosa zemin hazırlayan yorumların yerine, içinde zekâ barındıran espriler üzerinden siyasi yorumlar yapanları takdir etmek gerek.
Seçmen olarak, hangi partiyi destekliyor olursak olalım, hepimizin gayesinin iyi bir yönetim tarafından temsil edilmek olduğunu idrak ederek, siyasi tercihleri toplumsal hayatta ayrışma ve kavga sebebi olarak görmeyen herkesi kutluyorum.
Bu halk, iyi yönetilmeyi hak ediyor. Hepimiz muasır medeniyetlerin yaşam koşullarına sahip olmayı hak ediyoruz. Topraklarımız da bunu sağlayacak temele sahip.
Bu sebeple, son yazımda da belirttiğim gibi, son seçimlerin doğurduğu siyasi iklimin en çok da halka yarayacağı öngörümü yineliyor, bunun sağlanması için de bazı önemli noktaları vurgulamak istiyorum.
AKP’nin kaybettiği oylar mı
CHP’nin kazandığı oylar mı?
Adıyaman, Kastamonu gibi CHP’ye geçmesi şaşırtıcı belediyelerdeki değişim, seçim sonuçlarının bir haftadır “seçmenin dersi/mesajı” çerçevesinde değerlendirilmesine neden oldu.
Öncelikle, sandığa gitmeyen AKP seçmeni çok şey anlatmaktadır.
Sandığa gitmeye ikna olmamış seçmen kaybedilmiş seçmendir. Oy hakkını kullanmayan yaklaşık 2 milyon AKP seçmeni göstermektedir ki, AKP güç kaybetmiştir.
2023’te AKP’ye oy veren yaklaşık 1,5 milyon seçmen bu seçimde CHP’yi, 1.4 milyon seçmen de YRP’yi tercih etmiştir.
İşte bu aşamada, adayların şahsi başarısını da yabana atmamak gerekir. Tabii doğru kişilerin aday gösterilmesi de siyasi başarının birinci adımıdır.
Üstelik CHP’nin 2019’da kazandığı belediyeleri koruması, belediyecilik anlamında halkın takdirini kazandığını da gösterir.
Ancak Türkiye’de parti fanatizminin hâkim olduğu siyasi iklimde, partilerin adayları şahsen seçimlerde etkili olabiliyorsa, AKP seçmeni için partizanlıkta da azalma olduğu sonucunu görmemiz gerekir.
Demek ki AKP seçmeni, artık her koşulda partisine oy vermiyor. Ekonomi ve diğer sebeplerle verdiği tepkiler onu sandıktan alıkoyabiliyor; hatta rakip partinin adayının iyi olması ihtimalinde başka bir partiye oy verebileceği kadar da AKP’ye aidiyetini yitirmiş.
Ne yapılacak?
İşte bu koşullarda, muhalif belediyelerin yerelde sergileyeceği iyi bir yönetim, önümüzdeki genel seçimlerde de seçmenin tercihlerini etkileyecektir.
Hiç şüphe yok ki, öncelik, belediye kaynaklarını popülist yaklaşımla bol keseden halka dağıtmak değil; toplumcu belediyecilik anlayışıyla kamu yararını gözeterek stratejik hedefler belirlenmekte olmalıdır.
Depreme ve diğer afetlere hazırlık, öncelikli mesele haline getirilmelidir.
Kanal İstanbul projesinin neden yapılmaması gerektiği konusunda İmamoğlu’nun sergilediği tavır, halkla iletişim hususunda önemli bir örnektir. Gerek kendi söylemlerinde gerek düzenlediği seminerlerle konunun izahını güzel yapması, seçmen nezdinde bu projenin karşılık bulamamasını sağladı. Öyle ki AKP adayı Kurum bile Kanal İstanbul projesini desteklediğini söyleyemedi.
Bu açıdan yerel yönetimi kazanmak muhalefete iktidarın projelerinin neden yanlış olduğunu anlatabilmek için de önemli bir sahne yaratacaktır.
Bu açıdan her konuda halka karşı açık ve açıklayıcı olmak, en etkili siyasi gücü sağlayacaktır.
Gerçekten çalışmak, gece gündüz çalışarak halka hizmet etmek, yolsuzlukların ve buna dair şüphelerin önüne geçmek için tamamen şeffaf olmak, seçim gecesi verilen mesajdaki gibi kucaklayıcı olmak, bu açıdan merkezî yönetime karşı dengeyi ve çoğulcu yönetimi sağlamak, tam da bu sebeple belediye kadrolarını partizanlaştırmadan liyakat örneği sergilemek, CHP’li belediyelerin “olmazsa olmazları” olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları