Çoraklaşan gönüller…

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan daha önce eğitim, kültür ve sanatta başarılı olamadıklarını söylemişti. Geçenlerde gönül çoraklaşmasının önüne geçmekte de başarılı olamadıklarını itiraf etti. Eğitimde, kültür-sanatta ve gönül çoraklaşmasının önüne geçmekte başarılı olamadınızsa geriye ne kaldı ki?..

Cumhurbaşkanının bu itirafları 2018 Türkiye'sini bize şöyle resmediyor: Eğitimsiz, kültürsüz, sanatsız ve gönlü çoraklaşmış bir toplum. Maalesef genel manzara bu…

"Eğitim"de ve "kültür-sanat"ta niçin başarılı olunamadığını o günlerde yazmıştık. (bk. Kültür-Sanatta Niçin Başarılı Olunamadı?, YENİÇAĞ, 4 Ocak 2017// Eğitimde Başarı, Ümitsiz Vak'a, YENİÇAĞ, 11 Ekim 2017) Bugün de "Gönüller niçin çoraklaştı?" sorusunun cevabı üzerinde durmak istiyoruz…

Gönül nazargâh-ı İlâhî'dir. Gönül Allah'ın tecellîgâhıdır. Kısacası; gönül Allah'ın evdir. Peki, Allah'ın evi (gönül) nasıl çoraklaşır? diyeceksiniz. Anlatmaya çalışalım.

Biliyorsunuz, Kâbe de Allah'ın evidir. Kâbe'nin (Beytullah) İslâm'dan önceki halini düşünün. İçi kimseye bir faydası olmayan putlarla doluydu. Kâbe bu hâliyle nasıl fonksiyonunu yitirerek çoraklaşmışsa, Allah'ın evi olan gönlü makam-mevki, mal-mülk hırsı işgal ederse o da çoraklaşır, meyve vermez olur.

Bu konuda Mevlânâ "Mesnevî"de şöyle der:

"O yol kesen mânevî dört kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir. Şu diri dört kuşun başlarını kes de diriliği geçici olan şu halkı ölümsüzlüğe kavuştur. Bu dört kuş "KAZ"dır, "TAVUS"tur, "KUZGUN"dur, "HOROZ"dur. Bu dört kuşun insanlardaki örneği de dört huydur. "KAZ" hırstır, "HOROZ" şehvet. Mevki "TAVUS"a benzer, "KUZGUN"sa dileğe…"

Demek ki mal-mülk, makam-mevki hırsıyla dolan gönüllerin işlevini kaybederek çoraklaşması mukadderdir.

Bunun içindir ki Yunus Emre:

"Taş gönülde ne biter

 Dilinde ağı tüter

 Nice yumşak söylese

 Sözü savaşa benzer"

diyor.

Yine Yunus Emre'nin:

"Taş olma toprak ol

 Diken olma gül ol"

sözleri de gönüllerin taşlaşmaması/çoraklaşmaması için yapılan çağrılardır.

Burada "taş" kibiri, gururu, acımasızlığı; "toprak" da tevazuu, yumuşak huyluluğu, merhameti, verimliliği temsil eder. Diğer taraftan "diken" kabalığın, vahşiliğin sembolüdür, "gül" de medeniliğin, hoşgörünün…  

Türk milleti olarak inşa ettiğimiz gönül medeniyetinin fikrî temeli işte böyle atılmıştı. Heyhat ki bugün etrafa baktığımızda "kin"in, "nefret"in, "acımasızlık"ın, "kibir"in, "gurur"un, "enâniyet"in, "baskı"nın, "adam kayırma"nın, "kendi siyasi görüşü dışındakilere hayat hakkı tanımama"nın âdetâ dînî bir itikat haline gelmiş olduğunu görüyoruz. Böyle bir ortamda gönüller elbette çoraklaşacaktır…

Oysa biz gönül şehrinde oturan, gönül gözüyle gören, gönül diliyle konuşan, gönül kitabından okuyan, birbirine gönül bağı ile bağlanan, gönül terazisi ile tartan, gönlü Allah'ın evi bilen, gönül kazanmayı en büyük ibadet sayan ve nihayet gönülden seven bir millettik.

Sahi, ne oldu bize böyle?..

***

ACZİMİN GİRYESİ:

           TAŞ OLMA TOPRAK OL

Hiç bahar gelmekle yeşerir mi taş?

Toprak ol da güller açılsın baş baş.

                                 (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları