Hangisi hezimet?

                Çok ilginç. Âdeti olduğu üzere Sayın Cumhurbaşkanımız yine kendini tekzip etmiş. Daha önce iftihar ettiğini söylediği Lozan'ı bu sefer hezimet ilan etmiş...

                Buna şaşırmadık... Bildik, tanıdık, alıştığımız davranışlar. Gelelim söylediklerine. Ne diyor?

"1920'de bize Sevr'i gösterdiler. 1923'te Lozan'a razı ettiler."

Varsayalım öyle... Lozan gene zaferdir.

Söyler misiniz? Sevr neydi?

Bölünmüş, küçültülmüş Türkiye. Açın bakın Sevr haritasını...

Karadeniz yok. Bizim değil.

Ege yok.

Doğu Anadolu yok.

Güneydoğu Anadolu da yok...

Bir tek İç Anadolu var... İşte orası Osmanlı Devleti olacaktı. Padişahımız, halifemiz efendimizin başında bulunduğu hükümetlerinin razı olduğu sınırlar buydu...

Peki, Lozan nedir?

Sevr'dekilerin "buralar sizin değil" dediklerinin tamamı ile Trakya'nın elimizde kaldığı 800 bin kilometre kare topraktır...

Sevr haritasına baktığımızda zararda mıyız?

Asla... Kesinlikle kârdayız...

Peki, işgal edilmiş Anadolu'ya ve İngilizlerin elinde bulunan İstanbul'a baktığımızda? Gene zararda değiliz. Öyle ise Lozan neden hezimet olsun!

"Ama Misak-ı Millîyi kayıp ettik" diyeceksiniz.

Haklısınız...

Ancak hatırlatırım: Padişahımız efendimizin damatları ailenin eniştesi, çok sevgili Başbakanımız, hanedanlığın sevgili üyesi Damat Ferit büyüğümüz Sevr haritasında sadece İç Anadolu'ya razıydı... Sevr'i imzalamıştı... Hanedanlığımızın sevgili damadı tek kurşun atmadan olup bitene razıydı ama Mustafa Kemal ve arkadaşları, Sakarya'da meydan savaşı vere vere Anadolu'yu bileğinin gücüyle hak ederek aldı. Kısacası, ister tek kurşun atmadan, isterse cephe cephe savaşarak alsın, Mustafa Kemal'in elde ettiği toprak, Sevr'i imzalayan Saray'ınkinden yüz kat daha büyüktür...

"Birileri bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştılar" diyor Cumhurbaşkanımız... İşte olup biten ortada. İngilizlerle birlik olup, uçaktan atılan Şeyhülislam ve bir grup müftünün bildirilerine kulak assaydık, kusura bakmayın ama bugün kaç metrekare vatanın sahibi olurduk acaba?  Düşündünüz mü?

   Buyurmuşsunuz ki: "Hani şair diyor ya "Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan. İşte mesele bu..."

Bence de bütün mesele bu. Sonuna kadar haklısınız...

Kuvayı Millîye de aynen şairin söylediği gibidir. Mustafa Kemal'in arkasından millet yürümüştür. Lozan o yürüyüşün eseridir.

İstiklal Marşımızda Akif merhum ne diyor "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım".

Kurtuluş Savaşı'nın destan yaratan mücadelesi de tıpkı söylediği gibidir...

Mustafa Kemal'in askerleri, iç ve dış düşmana, "kendisine zincir vuracaklara" karşı Şeyhülislam'a rağmen geçit vermedi. Üstelik "enginlere sığmadı" ve "garbın afakını" deldi geçti. Bunları başarırken Mustafa Kemal'in arkasında ordulara dönüşmüş büyük Türk Milleti vardı...

Başta İngiltere olmak üzere Millî Kurtuluş Savaşıyla Batı'yı yendiği için Lozan'da masaya oturmayı hakkıyla elde etti.

Demek ki neymiş?

Lozan bir lütuf değil, hak edişmiş. "Kükremiş sel gibi yırtıp dağları aştık" ve "enginlere sığmayarak" o masaya geldik...

12 Adanın kaybına gelince... Bunu vehimli Padişahımız II. Abdülhamid'in donanmayı limana hapsetmesine borçluyuz...

Hatırlatırım... Son yıllarda bir de tek kurşun atmadan, döner koltukta otururken 16 adayı gıdım gıdım Yunanistan'a işgal ettirenler var.

Acaba hangisi hezimet?

Yazarın Diğer Yazıları