Hurafelerin üzerine bina edilen krallıklar. Krallıklara hayat veren hurafeler

6.jpg

Başta Fransa ve İngiltere olmak üzere 'Krallık İktidarına Atfedilen Doğaüstü Karaktere Yönelik İnceleme' alt başlığıyla okura sunulan eser, tarihin edebiyatına meraklılar için ilginç bir çalışma.

Tarihçiliğin edebî bir tür olmaktan bilimsel bir disiplin olmaya giden hikâyesi nefes kesici bir macerayı içermektedir. Bu macera, efsane ile gerçeğin ayrıştırılmasını ve efsanenin ait olduğu yere, yani edebiyata gönderilmesini kapsamaktadır.

Bu işin kolay olduğunu ve tamamen başarıldığını kimse söyleyemez. Açıkçası, dünya tarih yazınının hâlâ çok büyük bir bölümü bilimsellikten uzak ve efsaneye dayalı olmayı sürdürmektedir.

Dünya tarihçiliğinin en büyük ustalarından olan, tarih usulüne getirdiği yeniliklerle âdeta devrim yapan ve bütünsel tarih kavramıyla tarihçiliği çok yeni ve tamamen bilimsel bir yola sokan Marc Bloch, "Şifacı Krallar" adlı bu eserinde, özellikle İngiltere ve Fransa'da krallığı yüzyıllar boyunca ayakta tutan popüler bir inanışı inceliyor. Bu iki ülkede (ve diğerlerinde) kralların şifai güçlerinin olduğu inancı, krallık iktidarı ile şifai güç arasında tam bir mütekabiliyet kurarken siyasal meşruiyeti bir hurafeye dayandırmaktadır. Yüzyıllar boyunca çok etkili olan bu hurafe, siyasal, ekonomik, toplumsal açılımlarıyla ve zihniyetler dünyası hakkındaki ipuçlarıyla neredeyse binyıllık bir Batı Avrupa tarihinin arka plan ögelerinden birini gün ışığına çıkartmaktadır.

1924'teki ilk yayımlanışından itibaren tarih alanında yeni perspektifler kazandıran Şifacı Krallar, yazarının kurucularından olduğu Annales Okulunun ilk eserlerinden birisidir. MarcBloch, kendi ifadeleriyle, sadece anekdot olarak kabul edilen materyallerle tarih yazmaya koyulmuş ve bibliyografyasıyla bile hazine niteliğindeki bu eseri meydana getirmiştir.

g0is.jpg

Sayılamayacak kadar çok basılı malzeme kullanımının yanı sıra tozlu arşivlerde geçirilen uzun saat, gün ve ayların muhassalası olan bu eser, okuyucuya tarihin bilim olma yönündeki çabasını da sergileyecektir.

Bilim adamının çalışma odasından çıkmayan bir kişi olduğu noktasındaki basmakalıp inancı da âdeta tıpkı hurafeye dayalı tarihi tahrip eder gibi yerle bir etmek istermişçesine MarcBloch, her iki dünya savaşında da vatanını savunmuş ve sonunda istilacıya karşı soylu direnmesi esnasında kurşuna dizilerek bu dünyadan ayrılmıştır

Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50

***

whatsapp-gorsel-2023-05-28-saat-12-58-29.jpg

Kurtuluşun isimsiz kahramanları

Araştırmacı yazar Nevin Balta, "Ayıntap - Halep - Şam Üçgeninde Son Fedailer" adlı kitabında Millî Mücadele'nin başlarında yani Batı Cephesi'ndeki savaşlar başlamadan ilk önce İngilizlere karşı kazanılan Musul Harekatı, Revanduz Direnişi, Derbent Zaferi'nin unutulmaz kahramanı ve Hatay'ın kurtuluşuna katılan Güney Akıncılarından olan Ali Şefik Özdemir ve onun etrafındaki bir avuç kahramanın unutulmaz mücadelesini anlatıyor. Mısırlı bir Osmanlı ailesinin torunu olan Ali Şefik Özdemir, Atatürk'ün yetenek ve kahramanlığına güvendiği Millî Mücadele milislerinden olup, Ayıntap'ın Fransız işgali sırasında "Etrafı Şehir Cepheler Kumandanı" olarak Ayıntap şehrini kahramanca savunmuştur. 1. Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri arasında ve Almanya'nın yanında giren Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kalmıştı. 1. Dünya Savaşı'nda mağlup devletlerden olan Osmanlı Devleti'nin topraklarından olan Klikya bölgesi adıyla anılan topraklar, önce İngilizler, ardından Fransızlar tarafından işgal edildi. Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine göre Osmanlı, Mısır, Irak, Filistin topraklarını işgal eden İngiltere, Fransa ile 15 Eylül 1919'da Suriye İtilafnamesi imzaladı. İngiltere, Suriye Antlaşması ile Suriye ve Türkiye'nin güney illerini Fransa'ya devretti. İngilizlerin Türkiye'nin güney doğu illerini ve Musul'u işgali Kasım 1918'de başlamıştı. 3 Kasım 1918'de Musul'u işgal eden İngilizler, Musul Vilayetinden başka, 9 Kasım 1918'de İskenderun'u, 6 Aralık 1918'de Kilis'i, 17 Aralık 1918'de Ayıntap'ı, 22 Şubat 1919'da Maraş'ı, 24 Mart 1919'da Urfa'yı işgal etmiş ve askerî harekatını genişletmişti. Fransa, Suriye Anlaşması sonrasında Suriye ve İngilizlerin elindeki güney illerimizin işgalini devraldı. Fransızlar tarafından 1920 yılı Nisan ayında işgal edilen ve 4 kez muhasara edilen Ayıntap şehri, Suriye ile eş zamanlı işgal edilmişti. Millî Mücadelecilerin Müdafaa-i hukuk hareketi başlatmaları ile Suriye'deki Arap milliyetçilerin gözü kulağı aynı düşman askerinin yani Fransız Kolordularının işgali altındaki Ayıntap, Kilis, Maraş ve Urfa'da idi. Atatürk'ün Erzurum ve Sivas Kongreleri sonrasında bir çatı altında topladığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Örgütleri, işgal edilen Ayıntap, Kilis, Maraş ve Urfa illerimizde ve aynı zamanda Suriye, Halep, Filistin, Musul'da Heyet-i Merkeziye örgütlenmelerini kuruyordu. Atatürk'ün görevlendirdiği Ali Şefik Özdemir, Ayıntap, Suriye ve Filistin topraklarında bu örgütlenmeyi sağlayan kahramanların başında gelmektedir.

İzan Yayınları İsteme Tel: (0 535 051 29 10)

***

g0.jpg

Bir yiğit gurbete gitse

Anadolu'nun bir kasabasından, sosyal, ekonomik ve kültür seviyesi farklı, İstanbul gibi büyük bir şehre giden Kamuran, rastladığı olayların zıtlıkları, çarpıklıkları ve çelişkileri karşısında büyük bir travma yaşar. Uyum sağlamayacağını fark ettiği böyle bir yerde, yaşamanın da, kendisine bir fayda sağlayamayacağı gerekçesiyle, memleketine dönmekten başka çaresinin kalmadığını anlar. Erdal Altunlu'nun kaleme aldığı "Bir Garibanın İstanbul Macerası" adlı kitaptaki diğer hikâyelerde de, çevredeki gelişmeleri, yerme, alaya alma ile birlikte, kusurları ve eksikleri de ortaya konulmakta. Söz konusu eserdeki kahramanlar bazen "Bir Garibanın İstanbul Macerası"nda olduğu gibi saf bir genci, bazen Taklacı Abuzittin'de olduğu gibi her kalıba giren bir kişiyi, bazen ise emekli, kendi halinde birini karşımıza çıkarmakta. Hikâyeler ilginç olaylarla sürüp gitmekte ve okuyuculara eğlenceli, vakit geçirtmekte.

Herdem Kitap Tel:(0312) 433 08 93

***

l.jpg

Coğrafya kader mi?

Gazeteci, yazar Mine G. Kırıkkanat bu kez kalemini ilk göz ağrısı "mizah"la donatıyor ve çağdaş hicviyesi "Şahsıma Ait Ada Mikronezya" ile hem nalına hem mıhına vuruyor: Ezya Arşipeli içinde, kendi halinde küçücük, minicik, mini minnacık bir adadır Mikronezya. Denizden komşuları Yutania, Bitania, Germania ve Makronezya'nın arasında, "coğrafya kaderdir" sözünü haklı çıkaran bir ada. Gün gelir, bu adada iktidar değişir ve taşı toprağı altın, halkı için cennet adada işler de değişir. Yalancısı, talancısı, dürüstü, üçkâğıtçısı birbirine karışır. Mikronezya gün geçtikçe fakirleşirken, adanın devlet başkanı ve haramileri zenginleştikçe zenginleşir... Peki nereye kadar?

Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82

***

KÜTÜPHANEMDEN

ip.jpg

Üç padişahın hüküm sürdüğü bir devir...

17. Yüzyıl ortalarına doğru Enderun'da görev yapmış Bosnalı Mehmet Halife'nin eseri olan "Tarih-i Gılmani"nin sadeleştirilmiş baskısı 1975 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yapılmış. Eserin tıpkıbasımı ise 1924 yılında Ahmet Refik Altınay tarafından gerçekleştirilmiş. Ahmet Refik Altınay, tıpkıbasımın ön sözünde yazarı Mehmet Halife'den bahsettikten sonra eserin kısa bir eleştirisine de yer vermiştir.

Bu ön söz 1975'te yapılan sadeleştirilmiş baskıya da aynen aktarılmış. Sadeleştirmeyi yapan Kamil Su da yeni baskının girişinde; Ahmet Refik Altınay'ın ön sözünde gerekli bilgiyi verdiğini belirterek Mehmet Halife hakkında bir şeyler söylemeyi gereksiz bulduğunu söylüyor.

Mehmet Halife devrinin kendine has bir üslubu olduğuna işaret eden Kamil Su, sadeleştirme esnasında bu noktaya çok dikkat ettiğini vurguladıktan sonra eser hakkında şunları yazıyor:

"Eserde, 4. Murat, Sultan İbrahim ve 4. Mehmet (Avcı) devirlerine değinilmekte, Sultan İbrahim'in tahttan indirilmesi ve öldürülmesi, Çınar Vakkası, Köprülü Mehmet Paşa'nın Boğaz Seferi, Serdar Ali Paşa'nın Varat Seferi, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın Uyvar Seferi işlenmekte, Tarhuncu Ahmet Paşa'nın Layihası, 1660 tarihinde meydana gelen büyük İstanbul yangını, Enderun teşkilatı, Enderun'dan bu devirde yetişen bilim ve marifet erbabı hakkında etraflı bilgi verilmektedir"

Makamların para ile satıldığı, Yeniçerilerin halka zulüm ettiği, esnaf hareketlerinin yaşandığı, adaletsizliğin ve başıbozukluğun kol gezdiği bir dönemi canlı tanığının kaleminden okurken Osmanlı'nın çöküşe giden adımlarının atılmaya başlandığını görmek mümkün oluyor. Söz konusu dönemle ilgili olaylara meraklı tarih severler için okunmasında fayda olan bir kitap. 1975 yılında toplam 30 bin adet basıldığı için bulmakta zorluk çekileceğini sanmıyorum. (Ahmet Yabuloğlu)

Yazarın Diğer Yazıları