İnsanlar mı çarpışmalı, fikirler mi?

İnsanlar mı çarpışmalı, fikirler mi?

Nâbî''nin (ö. 1712) ara sıra sizlerle de paylaştığım çok güzel bir beyti var:

"Sözde darb-ı mesel îrâdına söz yok ammâ//Söz odur âleme senden kala bir darb-ı mesel."

Şair diyor ki: "Söz arasında atasözü zikretmek güzeldir, hoştur ama esas olan senden geriye bir atasözü kalmasıdır."

İşte Namık Kemâl''den (ö. 1888) bize intikal eden darb-ı mesel (atasözü) haline gelmiş bir söz: "Bârika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar=Hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar."

Demek ki doğruları bulmanın yolu fikirlerin çarpışmasından geçmektedir, insanların vuruşmasından değil.

Bu anlamda Cenap Şahabeddin''in şu sözü de güzeldir:

"Mücadele-i hayatta ihrâz-ı galebe için sağlam kafa lazımdır. İnsanlar da koçlar gibi kafa kafaya dövüşürler." (Hayat mücadelesinde başarılı olabilmek için sağlam [fikren olgun ve dolgun] bir kafa gerekir. Çünkü insanlar da koçlar gibi kafa kafaya çarpışır, daha doğrusu çarpışmalıdır.)

İsterseniz gelin dünden bugüne millet ve inanç coğrafyamızda fikirler mi çarpışmış, yoksa insanlar mı kısaca bir göz atalım.

İnanç dünyamız...

Dört halifeden -üstelik cennetle müjdelenen- üçünün (Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) siyasî suikastla öldürülmesi, Hz. Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin''in Kerbela''da şehit edilerek kesilen başının Yezit''e (ö. 683/İkinci Emevî halifesi) iletilmesi, Hallac-ı Mansur''un (ö. 922) idam edilmesi, Nesîmî''nin (ö. 1417) derisi yüzülerek öldürülmesi… Bütün bunlar inanç coğrafyamızda fikirlerin değil, insanların çarpıştığını gösteren vakalar değil midir?

Millet olarak...

Evet, millet olarak Adriyatik''ten Çin Seddi''ne kadar geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurduk. Bir zamanlar (16. yüzyıl sonları itibarıyla) hükümranlık alanımız yirmi milyon kilometrekareye ulaşmıştı. Ama bu hâkimiyeti fikirlerin değil, kılıçların çarpışmasıyla elde etmiştik. Tüfek icat edilince mertlik bozuldu. Yani pazı gücü mağlup oldu ve maalesef yirmi milyon metrekareden elimizde kala kala yedi yüz seksen üç bin kilometrekarelik bir toprak parçası (Anadolu) kaldı. Bunda elbet kılıca güvenip kalemi (düşünce) ihmâl edişimizin payı büyüktür.

Diğer taraftan kendi içimizde özellikle de devlet yönetiminde de yine hep fikirler değil, kişiler çarpışmıştır.

Cem Sultan''la (ö. 1495) II. Bayezid (ö. 1512) arasındaki saltanat kavgasında galip gelen II. Bayezid''in, dört yaşındaki yeğeni Oğuz Han''ı (Cem Sultan''ın oğlu) -ileride saltanat iddiasında bulunabilir düşüncesiyle- boğdurması, Kanuni Sultan Süleyman''ın (ö. 1566), öz oğlu Şehzade Mustafa''yı (ö. 1553) tahtımda gözü var iddiasıyla öldürtmesi; Sultan Genç Osman (ö. 1622), Sultan İbrahim (ö. 1648), Üçüncü Selim Han (ö. 1808), Sultan Abdülaziz Han (ö. 1878) gibi padişahların hunharca katledilmesi bizde fikirlerin değil, insanların çarpıştığının işaret taşları değil midir?

Demem o ki doğruları bulmanın yolu fikirlerin çarpışmasından geçer. Pazı gücüyle, kaba kuvvetle elde edilen her başarı temelsiz bina misali kısa zamanda çökmeye mahkûmdur. Unutmayalım ki ölümsüz eserler fikirlerin çarpışmasından elde edilen doğrularla inşa edilir. 

ACZİMİN GİRYESİ:

DOĞRUYU BULMAK

Doğruyu bulmanın yolu fikirlerin çarpışmasından geçer,

Fikrin hâkim olmadığı yerlerde doğrular yaşamaz, göçer.

                                                                    (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları