İstanbul sokaklarında geçmişin izleri peşinde

tarihi-miras-istanbul.jpg

İstanbul’un her semtine, her sokağına dair fotoğraflar ve tanıtım yazılarını barındıran çalışma, kentin tarihini ve mirasını incelemek isteyenler için faydalı bir kaynak.

Danışmanlığını Prof. Dr. Mustafa Özer, Ferhan Tekinmirza, Mehmet Ali Demirel, Faruk Günayer ve Emir Atakanı’nın yaptığı, fotoğraflarını Mustafa Öztürk’ün çektiği çalışma hakkında Nazan Öçalır şu değerlendirmeyi yapıyor:

İstanbul tarih boyunca Doğu ile Batı uygarlıklarını birbirine bağlayan doğal bir köprü, Karadeniz'i Marmara ve Akdeniz'e ulaştıran bir ticaret yolu ve büyüleyici bir liman kentidir. Ticaret yollarının üzerinde yer alması şehri her zaman canlı, renkli ve dinamik tutmuştur. Bilinen tarihi, on iki bin yıl öncesine dayanmakla birlikte her geçen gün yeni bilgiler ışığında bu tarih çok daha gerilere gitmektedir.

istanbul-resim-manset.jpg

Roma uygarlığı en güzel meyvelerini bu şehir üzerinde vermiştir. Daha sonraları Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapan İstanbul, çok farklı din ve kültürden insanı aynı anda bünyesinde barındırmıştır. Yüzyıllar boyunca cazibe merkezi olarak diğer devletlerin ilgisini çekmiş, sürekli akınlarla savaşlarla ele geçirilmeye çalışılmıştır.

Büyük Roma İmparatorluğu, kavimler göçü sırasında yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle 395 yılında Doğu ve Batı Roma diye ikiye ayrılmıştır. Batı Roma İmparatorluğu, Cermen kavimlerinin saldırısıyla 476 yılında tarihten silinmiştir. Bizans İmparatorluğu adıyla 1453 yılına kadar varlığını sürdüren Doğu Roma da Latinlerin istilasına uğramış, o dönemlerde inşa edilen muhteşem eserlerden geriye pek de bir şey kalmamıştır.

Anadolu beyliğinden devlet olma yolunda İlerlerken İznik, Bursa ve Edirne gibi şehirleri ihya ederek büyük deneyim sahibi olan Osmanlı Devleti, fetihle birlikte Müslüman ruhunu diğer dinlere saygılı olmak şartıyla İstanbul'un üstüne oturtmuştur.

Osmanlı Devleti'ne 1457 yılından itibaren başkentlik yapan İstanbul, neredeyse her elli yılda bir kabuk değiştirir gibi değişmiş, fizikî anlamda enine ve boyuna genişlemiştir.

İstanbul'un nasıl geliştiği, nasıl ihya edilip şenlendirildiği, yaşadığı depremler ve yangınlarla sel baskınları sonrasında defalarca yıkılıp yeniden yapılarak nasıl kabuk değiştirdiği, bu kitabın içinde çeşitli başlıklar altında ana hatlarıyla görülebilecektir.

Çalışmamızın başında Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'a kazandırdıklarını, onu izleyen yüzyıllardaki yöneticilerin şehre katkılarını yeniden değerlendirdik. Batı'dan etkilenme süreci, değişim, dönüşüm ve günümüze kadar gelen yapılaşma ele alınarak "Geçmişten geriye ne kaldı" diye sorduk.

Sadece sormakla da kalmayıp bu durumu İstanbul'un fethinden 570. yıl geçtikten sonra İstanbul'un sokaklarını gezerek fotoğraflarla tespit etmeye çalıştık.

Takdir edersiniz ki binlerce yıllık köklü bir tarihi, bir cilt kitabın içine sığdırmak mümkün olmayacaktır. Ancak biz bu çalışmamızda belli başlı dönüm noktalarını ele alarak ilerledik ve ana sorumuzun etrafında düşünmeye, yaşadığımız şehre tarihsel miras gözüyle baktık.

Ekonomik, sosyal ve kültürel değişimin mimarî yapılar üzerindeki etkisini İstanbul gibi tarihî bir metropolde görmeye çalıştık.

İTO Yayınları Tel:(0212) 455 63 30

***

turklerde-arkadaslik.png

Millî kültürümüzde arkadaşlık

Bahtiyar Murat Aras Türk kültüründe kan kardeşliğinden başlayarak, musahip kardeşliğine kadar asırlar boyunca devam eden kardeşleşme törenlerinin sosyolojik, kültürel ve dinî köklerini “Türklerde Arkadaşlık” kitabıyla mercek altına alıyor:

Kan kardeşliğinden musahip kardeşliğine uzanan süreç tek tek incelendiğinde bu törensel uygulamaların bütününe bir anlam kazandırmak mümkün olacaktır. Zira musahip kardeşliği iki kişi arasında olan basit bir bağlılık akdi değildir. Bu, derin sosyokültürel temelleri olan ve bir milletin hayatiyetini devam ettirmesiyle de alakası bulunan çok fonksiyonlu bir müessesedir. Ona bu açıdan bakıldığındadır ki ancak bütün olarak Türk millî kültüründe oynadığı fonksiyonu kavramak mümkün olabilecektir.

Musahipliğin sosyokültürel temellerine inildiğinde Türklerin yaşadıkları coğrafyayla olan münasebetlerini tahlil etmek gerekmektedir. Pek de verimli olmayan bir bölgede yaşamaları, varlık ve birliklerini devam ettirebilmek için sürekli güçlü ve teşkilatlı olmak zorunda bulunmaları, onları birbirlerine kuvvetli bağlarla bağlanma ve bunu daimi kılmaya zorlamıştır. Nitekim Türklerdeki bu sıkı bağlılık ihtiyacı kendisini bir esnaf teşkilatı olan ahilikte de göstermiştir. Yani onlardaki bu kardeşlik teması sosyal, kültürel, siyasi ve dini olmak üzere birçok saik tarafından zaruri kılınmıştır. Dolayısıyla bu müessesenin bilhassa merkezin uzağında yaşayan Alevi-Bektaşiler arasında yaygınlık kazanması sebepsiz değildir. Musahip kardeşliğine bir törenle dâhil olunması da onun müesseseleşmesini sağlamıştır. Bu müesseseleşme zarureti onu kan kardeşliği ve benzerlerinden daha ileri bir safhaya taşımıştır. Böylece ulaşılan safha sosyal ve kültürel bütünleşme safhasıdır.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

HAFTANIN KİTABI

istihbarat.jpg

Bilgisi olan kazanır

Ender Güner, “İstihbarat” adlı kitabında dünyada kullanılan istihbarat ekolleri, kurumlar ve askerî istihbarat hakkında merak ettiğiniz pek çok sorunun cevabını veriyor: Bilgi güçtür ve elinde bulundurana sayısız imkânlar sunar, fayda sağlar. Bilginin elde edilmesi, doğru şekilde incelenmesi, işlenmek suretiyle anlamlandırılması ve amaca uygun şekilde kullanılması, ülkeler açısından çok önemlidir ki buna da istihbarat süreci denir. Ülkelerin tehdit algılarına, millî ülkülerine, sosyal ve kültürel değerlerine, stratejik hedeflerine göre değişen bilgi elde etme ihtiyaçları, istihbarat alanında ekollerin ortaya çıkmasına, rekabete ve çatışmaya yol açmıştır. Bugün hâlâ söz konusu ekoller birbirlerine üstünlük sağlama yarışına devam etmektedirler.

Destek Yayınları Tel:(0212) 252 22 42

***

kulubemiz-tehlikede.jpg

Genç okurlara özel bir kitap

Fransız yazar Jean-Claude Lalumière'nin genç okurlar için kaleme aldığı “Kulübemiz Tehlikede”, çocukları sivil katılım, ekoloji ve yerel siyaset temalarıyla tanıştıracak eğlenceli bir dostluk ve dayanışma hikâyesi.

Bernie ve arkadaşları Félix, Pierre, Simon, Quentin ve Hugo'nun bir dertleri vardır: Yaşadıkları kasabanın yakınlarına yapılacak yeni otoyol, ormandaki kulübelerinin tam ortasından geçecektir. Burası onlar için bir kulübeden öte, kutsal bir sığınaktır adeta. Okul çıkışı kulübede buluşup oyunlar oynar, gülüp eğlenirler.

Altı arkadaş, bu felaketi önlemek için düşünüp taşınır. Doğa aktivistlerinin dikkatini çekmek iyi bir fikir gibi görünür onlara. Hemen harekete geçerler. Bu da yetmezse buldozerlerle savaşmaya kararlıdırlar.

Can Çocuk Yayınları Tel:(0212) 252 56 75

***

KÜTÜPHANEMDEN

turk-sularinda-seyahat.jpg

İngiliz gözüyle Boğaz ve Türk sahilleri

Klasik kültürle yetişmiş bir İngiliz devlet adamı olan George William Frederic Howard'ın geçen asır ortalarına ait Türkiye ve Türkler hakkındaki intibalarını konu alan, "Türk Sularında Seyahat" adlı günlüğünden bahsetmek isterim. Aslında günlük Ege adaları ve Yunanistan sularıyla ilgili izlenimleri de ihtiva ediyor ancak, eseri "1001 Temel Eser" kapsamında Türkçeye kazandıran Tercüman gazetesi sadece Türk sularında geçen bölümleri dikkate almış. Kitap 1978 yılında "Tercüman 1001 Temel Eser" dizisinin 117. kitabı olarak yayınlanmış. George William Frederic Howard, 31 Mart 1853'den itibaren 12 ay süren Doğu seyahatinde gördüklerini, Türkler hakkındaki düşüncelerini bu günlükte toplamış. Kırım Savaşı yıllarına gelen devrede Batı Avrupa'da Türkler lehine meydana gelen sempatinin günlüğün yazarını da açıkça etkilediği görülmekte. Yazarın bunun dışında, İstanbul'un Türkler tarafından fethine dair manzum bir trajedisi de bulunmakta. Yazar kitapta, Karadeniz'den İstanbul Boğazı'na girişlerini şu cümlelerle aktarıyor:

"Sakin bir yolculuktan sonra Boğaziçi girişindeki fenerlere vardık. Karşılıklı hisarların topları, dizi dizi Türk cengaverleri, elçilerin yalıları, padişahların sarayları, taraçalı evler ve servi ağaçları arasında Avrupa ve Asya'yı ayıran bu meşhur boğazda hızla ilerlemeye başladık. İstanbul şehrinin mevkii mükemmel, tek kelimeyle şaheserdir. Kubbeler ve minareler ufukları kaplamış, tüm şehir ve kule köpüklü mavi sulara işlenmiştir..."

(Ahmet Yabuloğlu)

Yazarın Diğer Yazıları