Millî devlete karşı omuz omuza!

“Bu CHP Atatürk’ün partisidir”  cümlesi herhalde tarihin en kısa siyasî fıkrasıdır... Şu soruya “Hayır” diye cevap verebilecek bir parti yöneticisi var mı: “Eğer CHP ve HDP’nin milletvekili sayısı hükûmet kurmaya yetseydi koalisyon gerçekleşir miydi?”

CHP yönetiminin HDP’yle her türlü iş birliğine teşne duruşu hiç sorgulanmıyor bile... Bir partinin halktan oy almış bir başka partiyle ortaklık kurması veya ortak hareket etmesi suç değildir elbette... Ama o birlikte hareket etmekten kaçınmadığınız parti ellerinden kan sızan PKK terör örgütüyle arasına duvar örmemişse, aday listeleri o terör örgütünün liderlerinin onayından geçmişse, bu ilişkiyi Atatürkçülükle aynı kareye sokuşturabilmek neyin nesi?

Bu Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi... Salyangoz sadece satılmıyor, allanıp pullanıp muhatapların ağzına veriliyor!.. Elbette bu durum günümüzün meselesi değil sadece... Meşrûlaşma arayışı içindeki PKK’nın 1991’de SHP üzerinden Meclis’e nasıl sızdırıldığını ve sonra yaşananları biliyoruz...

Ne iyi niyetli yorumlarla ambalajlar yapılmıştı o zaman... Tarihin en kanlı terör örgütünü rehabilite edecekler, siyaset yoluyla Türkiyelileştireceklerdi... Gördük Türkiyelileşmeyi!.. Sonradan anlaşılacaktı ki ‘yeni CHP’, ‘yeni Türkiye’den önce yola koyulmuştu!..

Artık hiçbir şey sürpriz değildi... Genel af teklifi bu partiden çıkacaktı... Sosyalist Enternasyonal’de “Kürt sorununun uluslararası platforma taşınması” kararının altında tanıdık imzalar olacaktı... Anayasadan Türk kavramının çıkarılması, ‘etnik eşitlik’ vurgusunun yapılması veya millet adı yerine ‘nötrleşme’nin teklif edilmesi yine bazı CHP’liler eliyle gerçekleşecekti...

Hem Atatürkçü hem de Seyit Rızacı olmak zor işti ama bu zorluğu yine CHP başarmıştı!.. Seyit Rıza’ya iade-i itibar ve Dersim teklifi verenler de CHP sıralarından çıkacaktı... Tıpkı ‘dağdaki iyi çocuklar’la tiyatro sahneleyen milletvekili gibi!.. Üstelik bu parti Dersim isyanı bastırılırken ülkeye hükûmet eden partiydi!.. PKK’lılar ve BDP’lilerin Hakkâri’deki o meşhur kucaklaşma sahnesini  “Bu olayda bir şiddet yok” diyerek basitleştirenleri de bu partide görecektik!..

‘Yeni CHP’, “Seçilmiş belediye başkanlarını nasıl tutuklarsınız?”  diye KCK operasyonlarına karşı çıkacaktı... Hakkâri’de Türk bayrağı olmadan ‘onaylı’ miting düzenleyecekti... ‘Kürt sorununun çözümü’ adı altında hangi tezlere yakın olduğu hayret uyandıran bir rapor hazırlayacak ve ‘Âkil adamlar’ teklifini ilk veren parti olacaktı... O kadar ileri gidilecekti ki PKK, Diyarbakır’da yas ilân edip kepenk kapattırdığında bu CHP il teşkilatı da kepenkleri kapatacak ve bunu yapanlar disipline verilmeyecekti... Teröristleri de ‘şehit’sayan milletvekili de yine bu partiden peydahlanacak, Türk ordusunun operasyonları durdurmasını teklif eden de...

Artık şaşırmayacaktık ‘yeni CHP’ye!.. Ne ’Kürdistan Üniversitesi’ için başvurana, ne de ‘YPG terör örgütü değildir’ diyen yetkili ağızlara... Burada şaşırılması gereken bir şey varsa, o da bugünkü CHP’nin Mustafa Kemal’in partisi olduğuna hâlâ inananların varlığıdır!..

İşte bunun için bu CHP’nin Atatürk’ün partisi olduğunu söylemek tarihin en kısa siyasî fıkrasıdır... Ülkeyi adım adım bölünmeye götüren ve hem hukuken hem de fiilen ciddi mesafeler alan açılım süreciyle ilgili CHP’nin itirazlarını duyan ya da bilen oldu mu? Geçelim bunu, bugün CHP iktidara gelse bu süreci durdurur mu, yoksa daha mı ileri taşır? Durduracağına dair en küçük bir işaret var mı? Meselâ CHP’nin, iktidarın Suriye politikasına itiraz ettiği kadar ‘üniter yapının bozuluyor olması’na itiraz ettiğini, etkin muhalefet yaptığını gören var mı?

Parti içindeki bireysel çıkışları ya da parti tabanının büyük bir kısmını kastetmiyoruz, kurumsal anlamda CHP yönetiminin açılım sürecine bakışında AKP’den farkı nedir? Yetersiz bulmaktan başka!..

Bölgeden ‘ilk tasfiye edilen parti’ olmasına rağmen CHP’nin bu politikada ısrar etmesi ilginç değil mi? ‘Yeni CHP’, kurucu CHP’yle varsa hâlâ kalan benzer taraflarından rahatsız ama bunu itiraf etmeyi siyaseten doğru bulmayan bir CHP...

Hiçbir tevil bu durumu kurtarmaz... Açılım sürecine bakış ‘turnusol kâğıdı’dır... Geri kalan hikâye!.. Yok yok hikâye değil, fıkra!..

Yazarın Diğer Yazıları