Mısır bizim neyimiz olur?

İdam ayrı bir konu. Hukuksal bir duruşun pozisyon alması.

Haklı mı?

Haksız mı?

Şimdilik onu geçelim. Asıl soruya gelelim. Ve soralım:

Mısır bizim neyimiz olur?

Hiçbir şeyimiz!

Eski bir vilayetimiz, ülkemizle arasında sıcak ilişkiler ve çatışmalar, isyanlar bulunan bir ülke. Çok daha eskilere gidersek gerçek bir Türk ülkesidir. Memluklerin hâkimiyet kurduğu yer.

Baybars’ın bayrağının dalgalandığı yerdir Mısır.

Ancak, Mısır, zaman içinde Türkleri yutmuş bir ülkedir. Artık orada kimsenin kendisini eski bir Memlük olarak gördüğü falan yok.

Hatta Türküm diyenlerin ve bu bilinci saklayanların sayısı yok denecek kadar azdır.

Demek ki hazmedilmiş, sindirilmişiz. Ve çok daha vahimi Firavunların ülkesinde kendi kültürümüzün direncini koruyamayıp, milli bir varlık gösteremeyerek, karşı kültür karşısında dayanaksız kalarak asimile olmuşuz.

Hadise uzun, tarihin sonu acı.

Mısır Türk’ün sahibi olduğu coğrafyada zaman içinde asimile olup yitip gittiği, adının sanının silindiği yerdir... Son tahlilde ise, Mehmet Ali Paşa’nın ülkesidir; velinimeti Osmanlı’ya kılıç çekip yürüdüğü coğrafyadır.

Kopuş o kopuştur ki, artık Yavuz Sultan Selim’den de geriye bir şey kalmamıştır.

Gelelim bugüne..

Kendisi de bir isyan ve bağlı olarak bir darbe sonucunda Büyük Orta Doğu politikalarının geliştirdiği stratejiye bağlı olarak iyi veya kötü seçimle iş başına gelen İslamcı lider Mursi’ye idam cezası verilmiş.

Bizdeki iktidar sahipleri hopluyor.  “Nasıl olur? Bunu yapamazlar...”  diye feryat figan ediyor. Hatta Türkiye’de iktidar yandaşlığı ile bilinen bir gazete, seçim sonuçlarını bile Mursi’nin idamına bağlamış.

7 Haziran seçimlerinin sonucu, Mursi’nin akıbetini belirleyecekmiş... Herkeste olmayan bu telaş ve kıvranmanın nedeni nedir?

İdeolojik kardeşlik...

Yoksa bizimkilerin sıkı bir idam karşıtı olmalarından değil.

El Benna, Seyyid Kutup gibi İslamcı önderlerin ve fikir adamlarının kitaplarıyla beslenen yerli İslamcılar, kendilerini “Müslüman Kardeşler’in” benzeri, Türkiye’deki uzantısı gibi gördüklerinden “yüzde 52 oyla seçilen bir cumhurbaşkanı nasıl idam edilir”  diye feryat ediyor.

Sebilürreşat geleneği içinde Mehmet Akif, Ahmed Arif, Eşref Edip gibi yerli ve milli geleneklerden doğan İslamcılık, Erbakan hareketiyle birlikte yurt dışından ithal selefi İslam anlayışının, emperyal güçlere karşı bilenerek oluşturduğu yorumdan beslenen İslamcılığın etkisinde kalmıştır.

Yerli İslamcılık, Osmanlı’nın kurtuluşuna çare olarak doğmuş olduğu halde, ithal İslamcılık, hem ana akım olarak selefici ve hem de emperyal içeriklerle yüklüdür.

Başta Başbakan Davutoğlu olmak üzere, Mursi çığlığı atanların acısı bundandır.

Elbette idam, hele halkoyu ile seçilmişlere karşı verilen idam kararı, hukuk devleti inancına sahip, insan hakları felsefesini ve demokrasiyi benimsemiş herkes için kabul edilebilir bir durum değildir.

Bu durumda benim gibilerin idama karşı olması evrensel bir insanlık duruşu, hükümet çevresindekilerin duruşu ise ideolojik, geçici bir duruştur.

Yazarın Diğer Yazıları