Övmek ve övülmek

Övmek ve övülmek

Bazılarımızın nefsine övmek hoş geliyor, bazılarımızın nefsine de övülmek… Yani kimimiz övmeye teşneyiz, kimimiz de övülmeye. Böyle bir toplumda elbette meddahlık, riyakârlık, kibir, gurur, kendini beğenme gibi hastalıklar yaygınlaşacaktır.

Bizim geleneğimizde eskiden beri övmek de övülmek de makbul sayılmaz. Çünkü öven menfaat bekler, övülen de "kendini beğenme" hastalığına tutulur. Böylece ülke menfaatperestler, riyakârlar ve hodbinler cennetine döner.

Hele hele birini yüzüne karşı övmek çok kötü bir huydur. Bu yüzden Hz. Peygamberimiz "Birisi sizi yüzünüze karşı överse yüzüne toprak saçın" buyurur. Buradaki "yüze toprak saçmak" ifadesi "öven kişinin sözlerini hoş karşılamamak" anlamına gelir.

Günümüzde televizyon, telefon, sosyal medya gibi iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla gıyaben yapılan övgüler de yine kişinin yüzüne karşı yapılmış sayılır. Zira yapılan övgüler çeşitli iletişim vasıtalarıyla hem muhatabının yüzüne, hem de bütün insanların gözü önüne getiriliyor.

Şunu hemen belirtelim ki övmek ve övülmek hastalığı maalesef çoğunlukla devlet yönetiminde görülüyor. Özellikle cahil ve liyakatsiz kişiler devlet büyüklerini överek belli makamlara geliyorlar. Meddahlıktan başka hiçbir meziyetleri olmadığı halde kendilerine koltuk tahsis edilen kişiler de koltuklarını koruyabilmek için elbette övmeyi meslek haline getireceklerdir. Lideri övmenin getirisi, çalışıp iş yapmaktan daha fazla olursa tabii ki "Ya ya ya, şa şa şa! Padişahım çok yaşa!" korosu devlet yönetimine hâkim olacaktır.

Oysa toplumda meddahlık kabul görmese, meddahların yüzlerine toprak saçılsa, itaate değil, liyakate önem verilse meddahlar kendiliğinden kaybolur gider.

Rivayet ederler ki Harun Reşit''in veziri Cafer-i Bermekî, mahkemede şahitlik yapıyormuş, Hâkim, C. Bermekî''ye demiş ki:

"Efendim, dün siz Halife''nin huzurunda "köleniz" diye konuşuyordunuz. Gerçekten köle iseniz şahitliğiniz caiz değil. Köle değilseniz yani Halife''ye şirin görünmek için bu ifadeyi kullandıysanız o zaman da yalancısınız, yalancının şahitliği de kabul olmaz. Binaenaleyh, lütfen dışarı çıkınız."

Geçtik veziri (başbakan), nâzırı (bakan), iktidara mensup sıradan bir meddaha bugün hâkim, yukarıdaki muameleyi yapabilir mi?

İşte bunun için meddahlar, dalkavuklar, riyakârlar ortalığı kapladı.

Doğrusunu söylemek gerekirse dün meddahlığın kaynağı padişah, vezir, nâzır gibi mansıp sahipleriydi, bugün de muadil makamlarda oturanlardır. Makam-mevki sahipleri, riyakâr methiyecilere yüz vermeseler, onları himaye etmeseler meddahlık asla neşvünema bulamaz. Yazık ki Hz. Mevlânâ''nın dediği gibi "Nefis, çok övülmesi yüzünden Firavunlaşıyor." Ama mansıp sahiplerine bunu anlatmak pek de mümkün olmuyor.

Âşık Paşa (ö. 1332), Firavun misali kendini beğenen, gurur ve kibre kapılan kişileri şöyle uyarıyor:

"Kendözün eksik gören oldu tamam//Ulular gönlünde ol tuttu makam//Her kim ol kendözünü gördü ulu//Âkıbet oldur olan işten alu//Ucb ile dâvî kılan şöyle olur//Rahmetinden Tanrının mahrum kalır."

Anlaşılan o ki mütevazı olanlar Hak katında makbul sayılırken, meddahlara aldanarak kibir ve gurura kapılanlar Allah''ın rahmetinden mahrum kalacaklardır.

Sözün özü; övmek de övülmek de bir hastalıktır. Öveni riyakârlığa, övüleni de kibir ve gurura sevk eder. Riyakârlığın, kibir ve gururun yaygınlaştığı bir toplum özellikle de devlet yönetimi çökmeye mahkûmdur.

ACZİMİN GİRYESİ:

ÖVMEK VE ÖVÜLMEK

Övmek; övülenin  enâniyetini  kubartır,

Övenin de menfaat beklentisini kabartır.

                                         (Li-müellifihî)     

Yazarın Diğer Yazıları