Ramazan fıkraları

En fanatik mezhep savunucuları bile Bektaşilere sevgi ve saygıyla bakar. Bektaşi ritüelleriyle yaşama şartları iç içe ve uzlaşmalıdır. Geçerli olan "inandığı gibi davranmak ve davrandığı gibi inanmaktır". Bektaşi'nin düşüncesi "inanç, zaten yaşarken yapılması gerekenlerdir".

Bu tamamen Anadolu kökenli bir uygarlıktır. Aslında bizim insanımızın davranış biçiminin ortaya konmasıdır. Bu girişe neden gerek gördüğümü ifade edeyim. Birtakım art niyetli kimselerin ortalık kızıştırmasına neden olmak istemiyorum. Sebebim belli. Bugün Ramazan fıkraları yayınlamak istiyorum. Çoğu da aynı kökenli. Bu fıkralar yüzyıllardır halkın ağzındadır. Hepsi yaşayışın mizahıdır. Bir yerde Aydın Boysan büyüğümün ruhunu da şad etmiş olacağım.

OLMAK ÜSTÜNE

Bektaşi'den meyve isterler. O da sorar "Allah yapısı mı, kul yapısı mı?" Çoğunluk cevap verir; "Elbette Allah yapısı". Bizimki ekşi ahlatları uzatır. Ahlatı görenler anında ağız değiştirir; "kul yapısı olsun". Bu kez aşılı ve olgun armut ikram eder. Açıklamasını da şöyle yapar:

"Allah her şeyi önce ham yaratır. İnsanlar Allah vergisi olan aklı kullansın da onu terbiye etsin diye. Yaradan böylece, kendi vergisi olan aklın kullanılıp, kullanılmadığını sınar".

NEFS KONUSU

Bektaşi, inançların alet edilip şahsi propagandaya dönüşmesinden hoşlanmaz. Örneğin "30 yıldır ağzıma, doyuncaya kadar lokma koymadım" diyen din istismarcısına sorar "Sen sadece işkembeni ıslah etmişsin. Nefsini ne zaman ıslah edeceksin?".

AYNI ŞEYLER

Birisi camide yakarır; "Ya Rabbi, bana iman ihsan eyle". Hemen yanında duran Bektaşi de yakarır; "Ya Rabbi, bana da bir şişe dem ihsan eyle..." Bunu duyan adam fena halde kızar. Bektaşi'yi azarlar; "Bre zındık, Allah'tan isteyecek başka şey bulamadın mı?". Bektaşi cevap verir "Kızma. İkimiz de bizde olmayanı istiyoruz!"

KUSUR DEDİĞİN

Bektaşilerle Mevlevilerin takışmaları ünlüdür. Mesela Mevlevilerin giydiği hırkaların kolları bol kumaştan yapılır. Yenleri çok geniştir. Bektaşi sebebini sorar. Mevlevi iyi niyetlidir anlatır; "Başkalarının kusurunu örtmek için". Bu sefer Mevlevi sorar "Sizin hırkaların yenleri neden dar?" Baba anında cevaplar "Biz kimsede kusur görmeyiz ki..."

ÇEKMELER ÜSTÜNE

Tarikat mensupları arada rastlaşır ya! Her biri övünür durur. Mevlevi anlatır; "Biz bir oturuşta bin kelimei tevhid çekeriz". Nakşi ise "Biz bir oturuşta bin Lafza-i Celal çekeriz". Kadiri aşağı kalmaz "Biz bir oturuşta, on bin Yâ Hayy ya kayyum çekeriz". Bektaşi bir sağa bir sola bakar. Sonra lafa dalar:

"Biz ayakta iken bir şişe çekeriz de, oturunca haddini hesabını ancak Tanrı bilir."

ŞART DEDİĞİN

Varlıklı bir zat dostlarını iftara çağırır. Bektaşi arkadaşını da unutmaz. İftar sonrası sohbet din üstünedir. Ev sahibi takılmak amacıyla Baba'ya sorar; "Ya Erenler, İslam'ın şartı kaçtır?" Bektaşi; birdir yanıtını verir. Herkes şaşırır. Ev sahibi bunun ne demek olduğunu açıklamasını ister. Baba erenler anlatır; "Siz, Hac ile Zekat'ı kaldırdınız. Biz ise Namaz ve Orucu kaldırdık. Geriye sadece kelimei şahadet kaldı. Yanlış mı söyledim?"

***

Semtten bir anı

Hemen her Ramazan ayında mutlaka anılarımı aktarmışımdır. İnsan 52 yıldır köşe yazıyorsa, tekrardan kaçmak zor oluyor. Bu yüzden hafızamı zorlayıp, kenarda köşede kalmış bir şeyler bulmaya çalıştım.

Şimdi dillendireceğimi ilk kez yazıyorum. Köşeme alışım sıfır kilometre. Doğal olarak Fener-Balat hattından. Semtin renkli isimlerinden biri Şirzat'tı -takma adı-. Ne kadar kafa buldurucu varsa hepsini kullanmakla ünlüydü. Yine bir Ramazan ayındayız. Hava kapalı ve müthiş bir yağmur yağıyor. Sokak ve caddelerde seller gidiyor. Sağda solda öbek öbek birikintiler var.

Semtin bir başka popüler ismi terzi Orhan Esen'in dükkanında toplandık. Geniş camlardan dışarı bakıyoruz. Birden Şirzat'ı fark ettik. Sadık Baba Türbesi'nin önünde durdu. Başladı soyunmaya. Bu manyak ne yapıyor diye dışarı fırladık. Don paça kalıncaya kadar üstündekileri fora etti. "Ne oluyor" diye seslenince "denize giriyorum" diye bağırdı. Peşinden de önündeki su birikintisine balıklama atladı. Anında kafa-göz yarıldı. Her tarafı kan içinde. Acele yakalayıp Nevzat Seçkin'in eczanesine götürdük.

Ertesi günü yüzü gözü sargılı halde yanıma geldi. "Bana ne oldu" diye sordu. Ben de "Mübarek günde bile kuru-sulu her şeyi yutuyorsun. Allah çarptı" dedim. Bu defa hiç ses çıkarmadı. Gerçekten de bir süre sonra Camcı Yokuşu'nda taş merdivenlerden yuvarlanıp öldü. Cesedini güneş doğduktan sonra fark ettiler.

Yazarın Diğer Yazıları