Tekke ve zaviyeler

Tekke ve zaviyeler

Kültür-sanatla ilgili yazı konusuna bakarken bundan 97 yıl önce bugün (30 Kasım 1925/30Kasım 2022) tekke ve zaviyelerin kapatılmış olduğunu gördüm. Dolayısıyla, bugünkü yazımızda özellikle dînî hayatımızı önemli ölçüde etkilemiş olan tekke ve zaviyeleri ele alarak artıları ve eksileri üzerinde durmak istiyoruz.

Eskiden dînî hayatımıza yön veren iki kurum vardı: Medrese ve tekke… Medreselerde Kur''an, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahirî ilimler okutulurdu. Tekkelerde ise ilimden ziyade ahlâk eğitimine ağırlık verilirdi. Tabir caizse, medresede "kâl", tekkelerde "hâl" ilmi öğretilirdi.

Medreselerin tutucu, şekilperest ve asık suratlı hâl ve davranışlarına mukabil, tekkeler daha hür düşünceli ve daha hoşgörülü idi. Medresede cennete gitmek ve cennet nimetlerine kavuşmak birinci öncelik iken tekkelerde Hakk''a kavuşmak, "cemâlullah"ı görmek esastı.

Medreselerde "Allah korkusu" hâkimdi, tekkelerde Allah sevgisi. Ayrıca tekkelerde insan sevgisi de önemliydi. Medreselerde Müslümanlar arasında bile bir ayrım, bir eleme söz konusu iken tekkelerde bütün insanlığı sevme ideali vardı. Yunus Emre''nin:

"Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan//Halka müderris olsa hakikatte âsîdir" beyti bunu gösterir.

Medrese akıl ve mantığa, tekke ise gönle hitap ediyordu. Diğer bir ifade ile medresenin mesajı daha çok okumuş zümreye, tekkenin mesajı ise geniş halk kitlelerine yönelikti. Bu durum, tekkelerde halkın anlayacağı sade bir dille şiirler yazılmasına, ilahiler söylenmesine vesile oldu. Böylece medreseyi temsil eden ve ağdalı bir üslûpla yazılan Divan şiirine karşı, tekkelerde basit, anlaşılır ve hikmetli söyleyişlerin hâkim olduğu Tekke şiiri vücut buldu.

Bu noktada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki dînî hayatımızı medresede yetişen din âlimleri değil, Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Yazıcıoğlu Mehmet, Eşrefoğlu Rûmî, Aziz Mahmut Hüdâyî, Niyazî-i Mısrî gibi tekke mensubu şahsiyetler şekillendirmiştir.

Madalyonun öbür yüzü...

Her iyi şeyin bir sahtesi türediği gibi şeyh ve dervişlerin de zamanla sahteleri ortaya çıktı. Dervişliğin taçla, hırkayla olacağını sanan sahtekâr yahut liyakatsiz kişiler yüzünden tekke ve zaviyeler peyderpey itibar kaybına uğramıştır. Yunus Emre''nin:

"Dervişlik olaydı tac ile hırka//Biz dahı alırdık otuza kırka" beyti bu yozlaşmanın varlığını çok gerilere götürüyor.

Bardağı taşıran damla...

Tekke ve zaviyelerin zaman zaman siyasî otoriteye başkaldırarak isyan çıkarmış olduklarına şahit oluyoruz. Babaîler isyanı, Şeyh Bedreddin isyanı, Kalender Şah isyanı ve nihayet Şeyh Sait isyanı… Şeyh Sait isyanı sırasında Şeyh Şemsettin ve Şeyh Âdem tekkeleri başta olmak üzere bazı tekke ve zaviyelerin ayaklanma hazırlıkları içinde oldukları görülünce İstiklâl Mahkemesi o bölgelerdeki tekke ve zaviyeleri kapatır. Daha sonra da 30 Kasım 1925''te TBMM yurt genelinde tekke ve zaviyeleri kapatır.

Demem o ki keşke kurumlarımız, kuruluş gayelerinden sapmasa; mektep ve medreselerimiz gençlerimize ilim öğretse, dînî mekânlarımız ahlâk ve dürüstlük aşılasa, hele hele bunlar -menfi yahut müspet anlamda- siyasete hiç bulaşmasalar ne kadar iyi olur değil mi? Ama ne yazık ki bunu dün de başaramadık bugün de…

ACZİMİN GİRYESİ:

İLİM VE AHLÂK

İlim   ve   ahlâk   olsun   mürşidin ve   rehberin,

Yoksa şeytan olur hem rehberin, hem muhbirin.

                                                     (Li-müellifihi)

Yazarın Diğer Yazıları