Medya, holdinglerin müsaadeleri dairesinde özgürdür

“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz... Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır”...
Anayasa’sının Basın Hürriyeti ile ilgili maddesi, kısaca böyle...
“Bağımsız, özgür ve iyi işleyen bir medya, demokrasinin garantisidir.”
Umulurdu ki Yeni Anayasa taslağında, bu temel hak ve hürriyet daha da açıklansın, bu hüviyetin ihlaline karşı açık seçik müeyyideler belirtilsin!
Zira birçok bakımlardan, bir anayasanın, temel hükümleri ve ruhu medyanın tam manasıyla özgür olmasına dayanır. Bu  “Türklüğün”  doğru tarifi kadar ve herhalde türban yasağının kaldırılması ve din eğitimi serbestliği kadar hayati ve önemlidir. Medya, tam anlamıyla  “bağımsız ve özgür”  olmazsa,  “ifade ve düşünce özgürlüğü”  lâfta kalır. TC devletine karşı yönelen tehdit ve tehlikelerle tam manasıyla mücadele yapılamaz... Medya  “bağımlı”  ise özgür olamaz;  “özgür” değilse de,  “bağımsız”  olamaz. 
Bugün kimse, Türk medyasının tam anlamıyla bağımsız ve özgür olduğunu, gazetecilerin, yazarların bu özgürlüklerden tamamıyla yararlandıklarını iddia edemez.
Tabii öte yandan, bu özgürlükleri kullananlara yüklediği vecibeler, sorumluluklar vardır. Bağımsızlığın ve özgürlüğün vecibeleri ve sorumlulukları vardır. Ve kötüye kullanılmaması için tedbirler alınması gerekir.
Medyanın, gazetelerin, dergilerin TV kanallarının, dağıtım ve reklâm şirketlerinin yüzde 90’ından fazlası  “holdinglerin tekelinde” . Ve bu  “medya” , holdinglerin asıl işleri ticaret vb.. olduğu için, iktidarlara göbeklerinden bağımlı...
Bu  “tekelin” en güçlüsü, Doğan Holding medya grubu!
Bundan başka diğer tekel grupları, dinci gruplar da var. Şimdi de, 6 Kasım’da ATV ve Sabah gazetesini de bu gruplardan biri  “ihale yoluyla”  ele geçirirse; tekeller dışında dağıtımları, tirajları, imkânları kısıtlı gazete ve TV ’ler, yazarlar seslerini yeterince duyurmakta aciz kalacaklar... Holdingler iktidarlara iş çıkarlarıyla bağımlı oldukları için iktidarın işine gelmeyen yazarları  “kovuyorlar” ... Emin Çölaşan’ı  “kovdukları”  gibi! Aslında, bir gazetecinin böyle  “kovulması”  demek aşağılayıcı ama aslında bu, “kovanların” düşük düzeyini gösteriyor.
 “Özgür ve iyi işleyen bir basın demokrasinin başlıca garantisidir” derler... Günümüzde medya ve araçları, teknik, grafik vs.. bakımından  “iyi işlese”  de, bu koşullarda bugün Türkiye’de,  “tam manasıyla medya özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü vardır”  diyenler beri gelsin!
Bu medya özgürlüğü,  “ihaleye”  çıkarılmış durumda.
Buna son vermek, aslında meslek kuruluşlarının ve öncelikle Basın Konseyi’nin işi. Ama bunlar, Konsey  “düşünce ve ifade özgürlüğünden” yararlanarak Türkiye’yi, Türklüğü, pervasızca aşağılamak için, TCK’niı, 301. maddesinin kaldırılmasına daha fazla önem veriyorlar. Asıl, onların bu konuda çaba göstermeleri gerekir. Bunu yapmazlarsa kuraldır; devlet ve holdingler gerekenleri yaparlar, yapıyorlar.
Anayasaya madde ilavesi 
Fakat meslek kuruluşlarının, Basın Konseyi’nin şu bağlamda,  medyanın özgürlüğünü ve bağımsızlığını korumak için Anayasa’nın   “temel hak ve özgürlükler”  bölümüne mesela şöyle bir maddenin konulması için önermekten, öte çaba göstermeleri gerekiyor.
“Medya özgürdür. Bu özgürlük, asla kısıtlanamaz. Bunun gereklerini, Devlet yapar. Medyanın ve tüm araçlarının, gazetelerin dergilerin, TV kanallarının ” tekellerde “ olmasını, basınla TV kanallarının, aynı ellerde toplanmasını ve holdinglere bağımlı, olmalarını engellemek için gereken yasal tedbirleri alır!”
Ama böyle bir madde, kimin işine gelir? Bari Yeni Anayasaya, gerçek durumu tespit eden bir madde konsa:  “Medya, holdinglerin çıkar ve müsaadeleri dairesinde özgürdür”...

Yazarın Diğer Yazıları