Davudizmin stratejik dehlizi

Türk dış politikasına son 10 yılda sürekli gelişen bir Davudizm hakim oldu. AKP Hükümeti hemen hemen hiç sorgulamadan Davutoğlu’nun politikaları arkasında durdu. Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’ adlı kitabının yaşama geçirilmesi şeklinde gerçekleşen Türk dış politikası, stratejik bir derinlik ortaya koymaktan ziyade ülkemizi ve bölgemizi stratejik bir dehlize soktu. Ve bu dehliz bölge ülkelerini parçalanma sürecine götürüyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun öncelikle Irak’ın ve Suriye’nin parçalanması sürecine tarihsel bir katkı yaptığını daha önce gerçekleştirdiğimiz bir değerlendirmemizde ele almıştık. Bundan dolayı bu konuyu tekrar burada ele almayacağız. Davutoğlu, özellikle öngörü eksikliğinin iyice ortaya çıktığı Suriye politikası sürecinde kendisine yönelik eleştirilerin gittikçe arttığı bir süreçte, bir yandan halkla ilişkiler kampanyaları düzenleyerek imaj çalışması yaparak hatalarının üstünü örtmeye çalışıyor. Ancak bu kamuoyu çalışmalarının bir parçası olarak 17 Eylül 2012’de Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamalar, Ahmet Davutoğlu bölme/şekillendirme sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin de olduğunu gösterdi. Davutoğlu, bu konuşmasında Türk milliyetçiliği ile hesaplaşmanın zamanının geldiğini açıkladı. Türk milliyetçiliği ile hesaplaşmak, İstiklal Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkeleri ile hesaplaşmaktır. 
Çünkü Türk milliyetçiliği, İstiklal Savaşı’nın fikri ve ruhi dinamosu olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini oluşturmaktadır. Davutoğlu, söyleşide şöyle demektedir;  “19. YY ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bir araya getirip ulus devletleri doğurdu. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi.( ...) Herkesin toplumsal kültürel kimliği, dili, başlı başına insanlık birikimi açısından değerlidir. Ama bu, bölünme değil birleşme vasıtası olarak değerlendirilmeli ortak aidiyet bilincini güçlendirecek şekilde yorumlanmalıdır.” 
Davutoğlu’na göre, Türk milliyetçiliği ve Türkiye Cumhuriyeti, tarihten gelen organik yapıları dağıtmıştır. Oysa, Türk milliyetçiliği Osmanlı Devleti sınırları içinde en son doğan ve etkinleşen milliyetçiliktir. Önce Balkan halkları sonra Orta Doğu, Rusya-İngiltere ve Fransa’nın teşvik ve destekleri ile milliyetçilik esasında bir tepki geliştirmiş ve 1774 sonrasında Türk devletinden kaderlerini ayırmışlardır. Bazılarına ise Cezayir’de, Tunus’da Libya’da olduğu gibi seçme şansı dahi verilmeden Batı orduları tarafından işgal edilerek, Türk devletinden koparılmıştır.
Türk milliyetçiliğinin devlet yaşamında etkin olması 1911’de Balkan Savaşı’nı kaybetmemizden sonradır. Osmanlı ordusunun gayrimüslim unsurları bir anda dağılmış veya arkadan vurmuştur orduyu. İşte bu savaştan sonra, artık Türk milliyetçiliğinden başka çıkar yol kalmamıştır. Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi de Türk milliyetçiliğinin ruhi ateşleyici zemini oluşturduğu savaşlardır. Türk Milliyetçiliği Osmanlı İmparatorluğunu dağıtan değil, dağılan imparatorluktan Türkün hukukunu savunan ve kurtaran düşüncedir.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği üzerine kurulmuştur ancak millet anlayışı Avrupa şovenizminin millet anlayışı gibi üstün gören, ırkçı, dışlayıcı değil, Türk kültür dairesi içindeki bütün Müslümanları Türk kabul eden bir anlayışa dayanmıştır. Bundan dolayı, Hıristiyan Türkler Yunanistan’a yollanırken, Balkanlardan gelen Türk olmayan Müslümanlar, Türk olarak kabul edilmiştir. Ne yazık ki,  “Ne mutlu Türküm diyene”  temeline dayanan, her vatandaşlık bağı ile Türkiye Cumhuriyetine bağlı olan herkesi Türk sayan anayasal zemin, Davutoğlu’na göre “geçici ve suni karşıtlıklar” ortaya çıkarmıştır. Bu yaklaşım, A. Öcalan’a taviz politikasının devamıdır. Davutoğlu’na göre etnik ve mezhepsel kimlikler ön plana çıkmalıdır ancak bu da ortak aidiyet bilincini güçlendirecek bir şekilde olmalıdır. 
Davutoğlu’na sorulması gereken soru; Türk milletini ayrıştırıcı olarak gördükten sonra, hangi ortak aidiyet zemininde insanlar birleştirilecektir? Bir ülkenin Dışişleri Bakanı’nın ülkenin milli kimliği ile ilgili sıkıntılı olması, milli güvenlik konusunda ağır tehditler yaratabilir. Nitekim Türkiye’nin Orta Doğu’da içine girmiş olduğu süreç, böyle bir zihinsel tutumun neticesidir. 

Yazarın Diğer Yazıları