Türkiye’nin demokrasi ve demokratikleşme serüveni, uğradığı beş ayrı askeri darbe ve müdahale, yakın zamanda gördüğümüz “post modern darbe”, bir gece yarısı gelen “e-muhtıra” ve ardından yaşanan “15 Temmuz 2016 kalkışması” ile hâlâ sancılı bir şekilde devam ediyor. Yakın çağ siyasi tarihimize baktığımızda ülkemiz, 27 Mayıs, 12 Eylül gibi iki askeri darbe, 12 Mart’ta da yarı darbe (memorandum) gördü. 22 Şubat 1962, 21 Mayıs 1963’te Albay Talat Aydemir’in liderliğinde kalkışma girişimlerini yaşadı. Albay Talat Aydemir’in liderliğindeki 22 Şubat-21 Mayıs ayaklanmaları olarak geçen kalkışmalar, kalkışmaya kalkanların ilk defa idam edildiği girişimler olarak yerini almaktadır.

Tarihimizde emir komuta zincirini kırarak gerçekleşen ilk darbe; Bab-ı Ali Baskını olarak bilinen Enver Paşa ve fedailerinin yaptığı baskındır Enver Paşa, fedaileri Yakup Cemil, Mustafa Necip ve Sapancalı Hakkı Bey gibi önemli isimleri alarak Sultanahmet Meydanı’nda bulunan hükümet binasını basmış, burada Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı öldürdükten sonra Kâmil Paşa’dan istifasını zorla alarak hükümeti devirmiştir. Bu darbe o zamanki ismiyle Harbiye Komutanlığınca planlanmamış ve hiçbir üst rütbeli subay görev almamıştır. Bir binbaşı ve on kadar fedaisinin bir çılgınlıkla hükümeti devirmesi emir komuta zinciri dışında gerçekleşen birçok kalkışmaya ilham kaynağı olmuştur.

Demokrasinin sancılı yıllarını ve yakın politik tarihimizde yaşanan kanlı süreçlerin, çok iyi bilinmesi için şunları bilmemizde büyük fayda vardır,

15 Temmuz 2016 Cuma günü, Türkiye’de parlamenter demokrasi kesintiye uğratılmak istendi. 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında TSK bünyesinde yer alan ve kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak tanımlayan cuntaya bağlı askerler, kalkışmada bulunmuşlardır. Millet ve demokrasi düşmanı bu hain kalkışma, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin ardından 36 yıl sonra gerçekleştirilmiş olan ilk doğrudan teşebbüs olarak kayıtlara geçmiştir.

15 Temmuz 2016 ihanet kalkışmasının 9. yıldönümündeyiz. TSK içinde yuvalanan, ABD/NATO ile irtibatlı cuntalar, kriminal gruplar 15 Temmuz gecesi hain bir kalkışma ortaya koydular. ABD'nin ‘Our boys – bizim çocuklar’ dediği, NATO’cu zihniyete sahip kalkışmacılar, milletin evlatlarına bomba ve kurşun yağdırmıştır.

NAMLUSUNU MİLLETİNE ÇEVİRMİŞ TANKLARI MİLLETİMİZİN EVLATLARI DURDURDU

Ankara ve İstanbul’da, Cumhurbaşkanlığı, parlamento, emniyet ve kamu binaları savaş uçaklarıyla bombalandı. Akıncı Üssü’nden havalanan F-16’larla, Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı’na saldırdılar. Kahraman Özel Harekat polislerinin üzerine, hunharca bomba ve kurşun yağdırdılar. Açılan ateş ve atılan bombalar sonrası Gölbaşı Özel Harekat Merkezi'nde 51 canımız, vatan evladımız şehit oldu. O gece kahramanca şehadete yürüyen şehitlerimizin büyük çoğunluğu, hendek operasyonlarında gazi olmuştu.

15 Temmuz kalkışmasında Akıncı Üssü’nde görev alan F-16 pilotları ve diğer merkezlerdeki kurgulanmış alçaklar birer robot gibi, verilen emirleri mekanik bir şekilde yerine getirmişlerdir. Kendilerine ‘Yurtta Sulh Konseyi’ adını veren, küresel şer odaklarla ilişkisi ve irtibatı olan ihanet konseyinin komuta ettiği kalkışma sonucunda 251 vatan evladı şehit düştü. 2000’den fazla vatan evladı yaralandı.

Genelkurmay’da, özel kuvvetlerde, jandarmada, emniyette, meydanlarda birçok vatan evladı, silahlı kalkışmada bulunan hainlere karşı hayatları pahasına direnmişler ve sivil kahramanlarımızla beraber destan yazmışlardır. Vatanın has evlatları, gözlerini kırpmadan, kendilerini feda ettiler. Vatan için, millet için şehit düşmüşlerdir.

Türkiye 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de tank sesiyle uyanmıştı. 15 Temmuz 2016 gecesi ise sokağa çıkan, namlusunu millete çeviren tankların yolunu, milletin evlatları kesmiş, tankların üzerine çıkmış, yağan bombalara, kurşunlara rağmen kalkışmaya boyun eğmemiştir. Milletimiz; tarih yazmış, destan yazmış, hain kalkışmayı durdurmuştur.

Demokrasi ve millet düşmanı kalkışmayı aziz milletimiz engellemiştir. Devlet içine girmiş kriminal, kripto yapıların ve onlarla işbirliği yapan kliklerin kalkışma girişimini boşa çıkarmış, demokrasiye, cumhuriyete kanıyla, canıyla sahip çıkmıştır.

RUHLARINI İBLİSE SATMIŞ HAİNLER, MİLLETİN EVLATLARINA BOMBALAR VE KURŞUNLAR YAĞDIRMIŞTIR

Ruhlarını iblise satmış hainlerin, milletin evlatlarının üzerine acımasızca hem de soğukkanlı bir şekilde tereddüt etmeden nasıl bombalar ve kurşunlar yağdırdıklarını, 15 Temmuz kalkışmasında gördük.

15 Temmuz gecesinin en kıdemli ve etkili kahramanlarından biri 66’ncı Zırhlı Mekanize Tugayı’nda şehit düşen Kurmay Albay Sait Ertürk... 15 Temmuz gecesi şehit düşen en rütbeli askerimiz oldu. Rütbesi Albay ama kendisi ‘Mehmetçik’ idi. Peygamber Ocağı’nın şerefli bir mensubuydu.

Şehit Ertürk,15 Temmuz gecesinde İstanbul’daki darbe girişimine mani olan gerçek kahramanlarından biri. Kalkışmacı hainlerin İstanbul’daki girişimine, tankların ve zırhlı araçların, mühimmat yüklü helikopterlerin ve tugaya yuvalanmış hainlerin İstanbul sokaklarına dağılmasına mani oldu.

15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleştirilen hain kalkışmada kilit isimlerden biriydi Ömer Halisdemir... 15 Temmuz kalkışmasının seyrini değiştiren ve kalkışmaya karşı direnişin temsili haline gelen Ömer Halisdemir Özel Kuvvetler komutanlığı karargahında şehit edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale Savaşı'nda Arıburnu’ndaki 1915'deki Bombasırtı muharebelerini anlattığı şu satırlar tarihe bir not olarak düşülmüştü:

"Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir bezginlik bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur'ân-ı Kerîm, cennete girmeğe hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar .Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir misâldir . Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur."

Gazi Mustafa Kemal’in bu cümlesi 15 Temmuz’da gerçek oldu: hain kalkışmanın seyrini değiştiren adam Şehit Ömer Halisdemir. 15 Temmuz'un seyrini değiştiren, kendisi de şehit edilen Astsubay Ömer Halisdemir'i , Albay Sait Ertürk’ü , o gece vatanı ve milleti için şehit düşen aziz şehitlerimizi büyük Türk milleti asla unutmaz!

KALKIŞMA İHBARI GELMESİNE RAĞMEN KOMUTANLAR DÜĞÜNDE MİLLETİMİZ MEYDANLARDA

TSK içinde yuvalanan cuntaları seyreden kalkışmaya kalkan hainleri engelleyemeyen, altını tutamayan, komuta kademesi kalkışmadan kendilerini sıyıramaz. Zaafiyetleri açıkça ortadadır.

15 Temmuz kalkışması ile ilgili saatler, olaylar, açıklamalar ve ifadelerdeki çelişkiler, ayan beyan ortadadır. Planlanan kalkışma, başlamasından 12 buçuk saat önce açık açık ihbar edilmiştir. Yapılan kalkışma ihbarının, ciddiyetle değerlendirilmemesi ve önlenememesi, tam bir aymazlıktır.

MİT, saat 16.00’da bildiriyor. Kalkışmadan haberi olan Hulusi Akar, Hava ve Jandarma komutanlarını niye karargaha çağırmadı? Üst düzey komutanların düğünde dernekte olmasına niye müsaade etti? Böyle komutanlık olmaz! Komuta kademesinin yönetim zafiyeti ortadadır. “Sağa sola emirler gönderdik” diyerek kendilerini aklamaya çalışmasınlar.

Kara Havacılık’ta görevli bir Binbaşı’nın “üç helikopterle MİT Müsteşarı kaçırılacak” ihbarı Org. Akar ve Müsteşar Fidan tarafından nasıl oldu da bir “darbe girişimi ihbarı” olarak değerlendirilmedi?

Darbe sırasında Genelkurmay Başkan Vekilliğine atanan ve dört gün sonraki Askeri Şura’da da Genelkurmay İkinci Başkanı olan Org. Ümit Dündar, TBMM komisyonundaki ifadesinde, “darbe ihbarı alınsaydı, Genelkurmay Başkanı’nın başka emirler de vererek, girişimi en başından engelleyebileceğini” söylemişti.

O tarihte Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakal da bu “başka emirlerin” ne olabileceğini şöyle anlatmıştı:

“Silahlı Kuvvetlerde kriz ve olağanüstü durumlarda haber alınır alınmaz ilk tedbir olarak ‘Personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında, mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı, darbe girişimi baştan açığa çıkardı.”

Genelkurmay Başkanı, gelen ihbarı bir kalkışmaya kalkışılacağı yönünde değerlendirip “Kışlalar terk edilmeyecek” emrini vermiş olsaydı, kalkışma askerler daha kışladayken engellenebilirdi.

TSK’da, darbe ve kalkışma çalışmalarını. planlarını, göremeyen kliklerin ve kriptoların ordunun kalbine kadar sızmalarını seyreden, seyirci kalan ve kalkışma sonrası bir de, kalkışmacılar tarafından makamlarından alınarak ters kelepçe takılarak götürülen generaller kahraman gibi gösterilemez. Kalkışmacılar tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz, Jandarma, Donanma komutanları saatlerce kurtarılmayı beklediler. Deniz Kuvvetleri komutanı ise İstanbul sokaklarında sık sık yer değiştirerek kaçmıştır.

HAKKINDA PEK ÇOK SORU İŞARETLERİ BULUNAN HAKAN FİDAN ÇOKTAN İSTİFA ETMELİYDİ

Kalkışma gecesi MİT müsteşarı Hakan Fidan, Diyanet İşleri Başkanı ile yemekte. Ülkede bir kalkışma olacağı her yönüyle belli. MİT müsteşarı ise rahat bir şekilde yemekten yemeğe gidiyor. kalkışma olmuş Başbakan, Cumhurbaşkanı kendisine ulaşamıyorlar. Oslo’cu Fidan telefonlarına çıkmıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz akşamı El – Cezire'ye verdiği röportajda 15 Temmuz'da başarısızlıkla sonuçlanan kalkışmayı girişimini eniştesinden (Ziya İlgen) öğrendiğini söyledi.

Kakışma başladığında da MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı’nı bir kez daha aramadı. Niye aramadığını da açıklamadı.

Cumhurbaşkanı daha sonra bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada darbe girişimini eniştesinden öğrendiğini açıklayacaktı.

Kalkışma ihbarı üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı arayıp saat 16.00’da toplantı düzenleyen ve önlemleri görüşen Fidan’ın ondan sonraki süreçte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ı aramakta gecikmesi, ‘görev ihmali’ tartışmasını beraberinde getirdi.

MİT Müsteşarı, o tarihte doğrudan Başbakan Binali Yıldırım’a bağlıydı.

Binbaşı H.A.’nın ihbarından da Hulusi Akar ile görüşmesinden de o an için verilen emirlerden de Başbakan Binali Yıldırım’a bilgi vermedi.

Fidan, Başbakan’ı niye aramamıştı? Başbakan Binali Yıldırım da Fidan’a ulaşamamış. Erdoğan gibi Başbakan Binali Yıldırım’ın da o gece Hakan Fidan’a ulaşamadığı ortaya çıkmıştır. Başbakan Binali Yıldırım kalkışmayı saat 21.00’dan önce Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken hissetmiş, MİT müsteşarını aramış ancak ulaşamamış.

Başbakan’da Hakan Fidan'a darbe girişimi olduğu gece saat 23.00'e kadar ulaşamadığı yazmaktadır.

Başbakan Yıldırım bir gazetecinin darbeyi nereden öğrendiniz sorusuna "Arkadaşlar tabii, darbe girişiminin başladığını biz hemen hemen 15 dakika sonra öğrendik. Kimden öğrendik, yakın korumalarımızdan ve vatandaştan, eşimizden dostumuzdan öğrendik” cevabını verdi.

O tarihte İçişleri Bakanı Efkan Ala idi Fidan, İçişleri Bakanı’nı da aramadı. İçişleri Bakanı’nı uyarma gereğini duymadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Hulusi Akarı önce Milli Savunma Bakanı, sonra milletvekili yaptı; Hakan Fidan ise uzun süre aynı görevde kaldı, şimdi Dışişleri Bakanı!

Kalkışma başladıktan sonra Hakan Fidan’ın nerede olduğu, neden telefonlara yanıt vermediği sorusu yanıtını bulmadı.

MİT müsteşarı Hakan Fidan istifa etmeliydi. Ancak etmedi. Yine koruma altın alındı. Haberi olduğu kalkışmadan bağlı olduğu Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanı’nı haberdar etmeyen Hakan Fidan, Saray tarafından niye tekrar koruma altına alındı merak ediliyor.

Kalkışma bastırıldı. Ancak aydınlatılması gereken birçok nokta, paylaşılacak enteresan anektotlar var.

Soru şu: MİT tarafından saat 16.00’da darbeden haberdar edilen Genelkurmay, kalkışmayı neden önlemedi?

Kalkışma ihbarını alan MİT, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı neden hemen bilgilendirmedi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sır küpüm” dediği Hakan Fidan hem Erdoğan’ı hem Başbakan’ı neden bilgilendirmedi? Telefonlarına niye çıkmadı? Neyi bekledi?

Hulusi Akar ve diğer komutanlar kalkışmacılar tarafından derdest edilirken Genelkurmay karargahındaki kalkışmacılar onun gelişine gidişine niye sessiz kaldılar?. Neden ona dokunmadılar?

Genelkurmay karargahını ele geçiren, her biri proje subayı olan yaverinden emir subaylarına özel kalem müdürlerine kadar cuntanın içinde yer alan bu silahlı çete komuta kademesini rehin alırken, başlarına çuval geçirirken, Hakan Fidan’ın gelişinden gidişinden haberdar olmalarına rağmen ona niye ve neden dokunmadılar?

Dönemin MİT Müsteşarı ve TSK komuta kademesi şüpheliler arasındadır. Bir çok şeyi sakladıkları ortadadır. MİT Genelkurmay, Hükümet kanadında ve AKP içinde bir çok ismin bu kalkışmada parmağı olduğu, haberlerinin olduğu her yerde konuşulmaktadır.

15 Temmuz kalkışmasına karşı ilk soruşturmayı açan, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Üyesi Harun Kodalak, 18 Temmuz 2021 günü AA muhabirine yaptığı açıklamada 15 Temmuz gününü anlattı

Kalkışmanın yaşandığı gün, mesai bitiminden sonra evine geçtiğini belirten Harun Kodalak, 21.00 sularında da dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen ve iki polis müdürü ile buluştuklarını, bu buluşmada yaklaşık bir hafta sonra yapılması planlanan operasyona ilişkin konuşmaların geçtiğini bildirdi.

Kodalak, 21.45 sıralarında kendisini oğlunun aradığını ve kalkışma girişiminden haberdar ettiğini belirtti. Durumu yanındaki arkadaşlarına ilettiğini anlatan Kodalak, "müthiş bir şok yaşadığını" kaydetti

HULUSİ AKAR, SARAY’A OLAN DERİN HİZMETİNİN KARŞILIĞINI MİLLİ SAVUNMA BAKANI OLARAK ALDI

Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı sürecinde Türkiye Cumhuriyetinin en kanlı kalkışması oldu. Genelkurmay karargahında görev yapan Harekat başkanı, İstihbarat başkanı, Personel başkanı, yaverler ve üst düzey bir çok general kalkışmada yer aldıkları için tutuklanmışlardır.

Başta Genel Kurmay Başkanı Org. Hulusi Akar olmak üzere diğer kuvvet komutanları görevlerini kurtarıldıkları gün bırakmalıydılar. Derdest edilen, işgal ettikleri makamların altındaki subaylarının kalkışma girişiminden, haberdar olamayan, gereken önlemleri almayan bu generallerin o makamlarda oturmamaları gerekiyordu. TSK’nın itibarına zarar veren bu komuta kadrosunun tekrar TSK’yı yönetmelerine izin vermek büyük bir yanlış olmuştur.

Cumhuriyet ve Atatürk aleyhindeki söylemleriyle bilinen Nuri Pakdil'i 27 Ocak 2017 Cuma günü Ankara’daki evinde ziyaret eden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ,AKP ye yaptığı derin hizmetin karşılığını alacak AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından Milli Savunma Bakanlığına getirilmiştir 15 Temmuz kalkışması ile ilgili meclise ifade vermeye gelmeyen .NATO’cu Hulusi Akar, Kalkışmayı önleyen komutanmış (!) gibi AKP tarafından el üstünde tutulmaya devam ediyor.

CEMAAT TSK’YA YERLEŞİRKEN, KİLİT MEVKİLERİ ELE GEÇİRİRKEN, GENELKURMAY BAŞKANLARI, KOMUTA KADEMELERİ, ALAYI İZLEMİŞ VE SEYRETMİŞTİR

TSK içinde Gülenist klik, sistem içinde bir iktidar momenti yakalamış ve bu momenti AKP hükümetiyle koalisyon kurarak değerlendirmiştir. Gülenistler, TSK’da ordulaşırken, kilit noktaları ele geçirirken devlet, hükümetler, istihbarat kurumları seyretmiş, cemaat, cemaat olmaktan çıkmış, ordulaşmıştır. TSK içindeki kadrolarıyla kalkışmanın içinde yer almıştır.

Yargı, Yargıtay ve HSYK, cemaate teslim edilmeseydi, kumpas davaları yaşanmazdı. kumpaslarla görevinden edilen askerlerin yerine Gülenist askerler gelmese, 15 Temmuz kalkışması yaşanamazdı. Türkiye’de devletin tüm stratejik kurumlarına sızan, devletin gizli bilgi ve belgelerine ulaşan, paralel bir yapılanmaya giden Cemaat TSK içinde çok özel ve çok gizli bir örgütlenmeye gidip Cemaat cuntası oluşturduğu yaşananlardan bellidir Gülen Cemaati adeta kendi kurmay kademesini TSK’da oluşturmayı başarmıştır.

Cemaat, TSK’da görevli örgüt üyelerinden kadro oluşturarak Ordu da, cemaat cuntası hazırlamıştır. TSK içerisinde yer alan mensuplarıyla kalkışmada kilit bir rol oynamıştır. Cemaat mensupları TSK’da ordulaşırken, kilit noktaları ele geçirirken devlet, hükümetler, istihbarat kurumları seyretmiş, cemaat, cemaat olmaktan çıkmış, ordulaşmıştır. TSK içindeki kadrolarıyla kalkışmanın içinde yer almıştır. Cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, en üstte kim varsa hepsinin yaverleri Gülenist çıktı. Genelkurmay karargâhının kalbine kadar girmişler, yaverleri, özel kalemleri, darbe kalkışmasının içinde yer alıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Gülenist yapılanma endişe verici boyutlara ulaşmasını görmelerine rağmen komuta kademesi seyretmiştir. Gülenist yapı kadrolarını general ve amiral yapmak, TSK’nin üst yönetimini ele geçirmek için soruşturma ve davalar açtırmıştır. Bu örgütten olmayan albay, amiral ve general kadrosunu tasfiye etmişti. Gülenist yapı mensuplarını albay ve general kadrolarına terfi ettirilmiş ve bu yolla önleri açılmıştır.

Cemaatin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) kalkışma girişiminde bulanacak kadar yapılanmasının sorumlusu TSK komuta kademesidir. TSK’de sayısal varlığını her yıl artıran cemaat, gücünü artırmak amacıyla “kumpas”lar kurarken onlara dokunulmazlık zırhı giydiren 19 yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidarda bu ihanetin baş sorumlusudur.

Türk milliyetçisi, subayların tasfiye edilmesiyle birlikte ordu içinde cemaatin önü açılmıştır. TSK da Türk milliyetçisi subaylar küreselci, Amerikancı/ NATO’cu yapı tarafından tasfiye edilirken Gülenist cuntayı ve ortaklarını koruyan, kollayan siyasal iktidardır.

15 Temmuz kalkışmasında TSK’da cuntalar, kriptolar, klikler cirit atarken, ordunun kalbine girilmişken, Komuta kademesi çok önceden görülen ve herkesin gördüğü cuntaları, hep seyretmiş, seyirci kalmış ve sonunda bu hain kalkışma yaşanmıştır.

ABD/NATO, 15 TEMMUZ KALKIŞMASINI BİLİYORDU

15 Temmuz 2016 kalkışmasını ABD’nin Ortadoğu’daki istasyon şefleri olan CIA mensupları, NATO’daki Amerikan subayları, Rusya’nın Türkiye ile ilgili ajanları Putin’in özel danışmanları biliyor. Bilmeyen yok!..

Türkiye’de görevli ABD’li ajan-diplomatlar, CIA mensupları, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 1993 süreci, 28 Şubat, 27 Nisan e – muhtıra dahil olmak üzere, Türkiye’deki siyasi gelişmeleri, ordu içindeki kaynamaları, cuntaları, askeri müdahale ve muhtıra hazırlıklarını ve komuta kademesinin siyasi eğilimlerini, Washington ve Pentagon’a düzenli bir şekilde rapor etmişlerdir. NATO komutanları kurdukları ilişkiler ağıyla Türkiye’de olup biten birçok siyasi olaydan, gelişmeden anında haberi olmuştur ve yönlendirme de yapıyordu.

27 Mayıs ve 12 Eylül darbesinde, ışıkları sabaha kadar yanan ve sürekli hareketliliğin yaşandığı tek yer, ABD Büyükelçiliği ve JUSMAT (ABD askeri yardım kuruluşu) binasıydı. ABD elçiliği, 27 Mayıs, 12 Eylül darbesini ve 12 Mart muhtırasını, 28 Şubat sürecini, 27 Nisan e – muhtıra haberlerini Washington’a ve Pentagon’a nasıl haber vermişse, 15 Temmuz kalkışmasının öncesi ve sonrasını da mutlaka vermiş ve bilgilendirmiştir.

Bir dışişleri diplomatı, bundan 50 yıl önce şunu söylüyordu: “CIA Brüksel’deki NATO paravanı altında ardında ağlarını, Türk hükümetlerini kontrol etmek, tehlike sezdiği anda devirmek için kurmuştur.”

KÜRESEL EMPERYALİST ABD İKİ YÜZLÜ SİYASETİNİ DEVAM ETTİRMİŞTİR

15 Temmuz gecesi gerek Amerika, gerekse Avrupa ülkeleri bekle-gör politikasını tercih etmişlerdi. Ne zaman ki kalkışmayı milletimiz püskürttü, kalkışmaya kalkan hainler geri çekildi ve demokrasi dışı arayış başarıya ulaşamadı işte o zaman ABD ve NATO’dan açıklama geldi: “Hükümetin yanındayız” dediler. Bu açıklamada kesinlikle inandırıcı değildir. Kalkışma girişimi esnasında Amerika'dan ilk gün "nötr" hatta kalkışmacıları onaylayan açıklamalar gelmesi bir başka göstergedir. Amerika kalkışmayı bir gün sonra sözde kınamıştır.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin "Washington yönetiminin darbe ile ilişkisi olmadığı" yönünde açıklaması iki yüzlü bir tavırdı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, "kalkışmacılar " için endişelendiklerini belirtiyordu. CNN Türk'ün yer verdiği haberde Kirby, "ABD-NATO dostu generallerin tutuklanmalarını endişe verici bir gelişme olarak görüyoruz.” diyordu.

ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper “Darbe girişimi ve geri tepmesi, Türkiye’deki ulusal güvenlik aygıtının tamamını etkiledi. Bizim bazı muhataplarımız ya tasfiye edildi ya da tutuklandı” açıklamasında bulundu.

2016 başlarında eski Pentagon yetkilisi, Michael Rubin, “hükümet darbeyle devrilirse ABD’nin darbe yönetimiyle çalışmaya devam edeceğini” söylemiştir. Pentagon, Türkiye'deki askeri kalkışmayı önceden biliyordu. Ancak gelişmelere göre tavır belirledi. ABD kendisine, darbe başarılı olursa bunu iyi bir şey olarak kabul etme, başarısız olursa da tarafsız kalma şeklinde bir tutum belirledi.

NATO: “BİZİM ÇOCUKLARA DOKUNMAYIN”

15 Temmuz 2016 kalkışması sonrası ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, kalkışma girişimi sonrası yapılan operasyonlarla ilgili olarak, Türkiye’deki bazı muhataplarının tutuklandığını söyleyerek bir skandala imza atmıştı. Clapper şunu diyor; “Bizim çocuklar bu sefer başaramadı, lütfen üzerlerine fazla gitmeyin.”

CENTCOM komutanı General Votel, kalkışma girişimi sonrası tutuklanan kalkışmacıların "ABD ordusunun yakın müttefikleri" olduğunu söylemiştir. CENTCOM komutanı açıkça şunu diyor: “Kalkışmaya kalkan askerler bizim adamlarımız, ABD ve NATO çizgisindeki generaller.”

NATO'nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti de 15 Temmuz kalkışma girişiminin ardından Türkiye'nin Brüksel'de görevli subayları görevden uzaklaştırmasının ittifakı "zayıflattığını" söylüyordu. Kalkışmacı askerlere sahip çıkan Scaparrotti, Brüksel'de yaptığı açıklamada, "Bu subaylar, NATO'ya önemli hizmetler verdi.” diyordu.

NATO, PENTAGON, CENTCOM, her zaman ülkemizdeki darbe girişimlerine destek vermiş, darbeyi yapanlarla her zaman ilişkili olmuştur.

Darbelerin, ABD bağlantısı açıktır, müdahalelerin, dış boyutunu kimse inkâr edemez. ABD için piyonların, maşaların ideolojisi ve kimlikleri önemli değildir. Onlar için önemli olan ABD’ye hizmet edip etmedikleridir.

FİTNE ÜSSÜ İNCİRLİK ÜSSÜ’NDEN KALKIŞMACILARA DESTEK VERİLMİŞTİR

15 Temmuz kalkışmasında İncirlik Üssü’nün aktif olarak kullanılması, ABD’li askeri yetkililerin süreç öncesinde ve sonrasında Türkiye’de olması, Ankara ve İstanbul’u bombalayan F-16’ların yakıt ikmalini yapan tanker uçakların İncirlik’ten kalkması, başta ABD olmak üzere Batı dünyasının en başta kalkışmaya karşı tavır almaması, olup biteni daha iyi anlamamızı sağlıyor.

ABD emperyalizmi, 1950’li yıllardan beri bölgedeki tüm operasyonları İncirlik Üssü’nden planlamıştır. Bu İncirlik Üssü, 15 Temmuz kalkışmasını organize eden cunta mensuplarının hareket üslerinden biri olmuştur. İncirlik’e son 2 ayda olağanın dışında ve sıkça yabancı heyetler geldiği de 15 Temmuz soruşturmasında dikkat çekmiştir. ‘Nezaket ziyareti’ ya da ’turistik gezi’ görünümündeki bu gelişler, kalkışmayla ilgilidir.

İncirlik'ten kalkan uçaklar, Ankara'yı bombalayan F-16'lara yakıt ikmali yaptı. O gece İncirlik Hava Üssü’nden yani NATO üssünden F-16 savaş uçaklarının yakıtlarını havada dolduran ve ardından da Türkiye’nin başkentini bombalayan çok sayıda ikmal uçağı havalandı.

NATO darbeye verdiği desteğin üstünü örttü… 15 Temmuz kalkışma teşebbüsünden bulunanların, küresel operasyon üslerinden biri olan İncirlik Üssü’nü kullanmaları, ABD’nin bu işte parmağı olduğunu göstermektedir. NATO'nun 15 Temmuz girişimindeki rolü, NATO'da görevli bazı subayların kalkışmadaki yerleri ile açıkça ortaya çıkmıştır.

DEVLET KURUMLARINI CEMAATE TESLİM EDEN AKP İLE , GÜÇ ZEHİRLENMESİ YAŞAYAN CEMAAT ARASINDA GÜÇ VE İKTİDAR ÇATIŞMASI YAŞANDI

Vatanına, milletine, devletine, demokrasiye bağlı, cemaat mensubu olmayan kişilerin, devlet kurumlarından tasfiyesinden sorumlu olan AKP iktidarıdır. Cemaat ne istediyse AKP onu yaptı. Tasfiye edilenlerin yerine cemaat mensubu isimler geldi.

Gün geldi, devran değişti. AKP’nin, özellikle de Erdoğan’ın mutlak iktidara giden yolda cemaatin desteğine ihtiyacı kalmadı. Erdoğan’a göre koalisyon ortağı fazla güçlenmiş, devlet içinde güçlü bir duruma gelmişti. AKP hükümetine göre cemaat, güç zehirlenmesi yaşıyordu. Aynı şeyleri, cemaat de Erdoğan ve hükümet için söylüyordu.

Eylül 2011'de Oslo'da yapılan görüşmelerin sızdırılması, 26 Ocak 2012'de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un gözaltına alınması, ardından 7 Şubat MİT krizi ve Başbakan Erdoğan'ın Mart 2012'de dershanelerin kapatılacağını açıklamasıyla AKP-Cemaat savaşı başlamıştır.

Güç zehirlenmesi yaşayan Cemaat AKP^ye Şah çekti. 17 -25Aralık sonrası hükümeti sarsan, dört bakanın istifasına yol açan rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, AKP ile Cemaatin arasını açmıştır. AKP ile Gülenist hareketin ortaklığının bitişi, AKP iktidarının yolsuzluklarının ortaya çıkmasıyla olmuştur.

AKP hükümeti tarafından küresel komplonun “iş birlikçisi” denilen, o savcılar, o polis şefleri, 17-25 Aralık gününe kadar AKP hükümetinin yere göğe sığdıramadığı kahramanlardı. Ve şimdi, Gülenistlerin kötü siciline dikkat çekenlerin hepsi, 17 Aralık öncesi cemaatin ve Fethullah Gülen’in en büyük savunucularıydı.

17-25 Aralık miladı, AKP’nin kirli çamaşırlarının ortağı tarafından ortaya dökülmesinin ve ortaklığın bozulmasının tarihidir. AKP ile cemaat, biri diğerini “kendine karşı komplo kurmakla, darbe yapmakla” diğeri ise “yolsuzluğa batmakla” suçluyordu. AKP ve cemaat arasındaki uyuşmazlık, TSK içindeki ‘cemaat’ mensuplarının da yer aldığı kanlı bir kalkışma girişimiyle sonuçlanmış oldu.

Erdoğan ve AKP’liler yıllarca hizmet hareketi dedikleri ‘cemaat’ için, “Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) dediler. Paralel yapı sıfatı, 17/25 Aralık 2013, FETÖ yakıştırması ise 15 Temmuz 2016 sonrasına aittir. 17-25 Aralık sonrası cemaat kadrolarının özellikle yargı ve polis kadrolarından ayıklanmaya başlamasıyla AKP- Cemaat iktidar çatışması başladı.

Cemaatin, bu savaşı kazanması zaten mümkün değildi. Cemaat AKP ye değil, Devlete ,devletimize yenildi. Kadim devlet anlayışımız Paralel yapılara, yapılanmalara asla izin vermez. 15 Temmuz kalkışması, devletin kayıtlarına artık “PDY” diye giren Gülenizmin, AKP’ye son bir ‘hizmet’i de denilebilir.

CEMAAT’İN ÖNÜNÜ AÇAN AKP İKTİDARI OLMUŞTUR

Ey AKP hükümeti;

AKP’nin kuruluş sürecinde Pensilvanya’ya giden Fethullah Gülen’den destek ve dua isteyen sizdiniz!

Cemaat devleti ele geçirmeye kalkarken izin veren sizdiniz!

Cemaatle birlikte kumpaslar kuran, operasyonlar yapan, güle oynaya ülkeyi yöneten sizdiniz!

“Bir emrin var mı hocam? Bize düşen bir şey varsa söyle yerine getirelim” diyen sizdiniz!

Hemen her olayda “acaba Pensilvanya ne der, o ne düşünüyor?” diyen sizdiniz!

Yargı’yı, Emniyet’i, TSK’yı ve birçok askeri ve sivil kurumları anahtar teslimi Gülenistlere teslim eden sizdiniz!

Sahte delillerle, komplolarla, kumpaslarla TSK'yı çete gibi gösteren, yargı yoluyla onlara hapislere attıran malum yapının destekçisi, sizdiniz!

Parsel parsel arsaları, hem de imar kanunlarında haksız değişiklikler yaparak cemaate teslim eden, sizdiniz!

“Cemaat dünyanın 167 ülkesinde Türkiye’yi tanıtıyor” diyen sizdiniz!

Zaman gazetesinin pastasını her yıl törenle kesen, cemaat medyasını sık sık ziyaret eden, onları yurtdışına özel uçaklarla, devlet uçaklarıyla gezdiren, sizdiniz!

25 Ocak 2012 günü Ankara’da, Zaman gazetesinin 25.yıl pastasını şimdi yurtdışında olan Ekrem Dumanlı ile beraber kesen AKP Genel Başkanı Erdoğan’dır.

Devletin harim-i ismetine (Kozmik Odaya) girilmesine izin veren sizdiniz siz!

Ergenekon vb. dâvâlarda hâkimlik, savcılık yapan, itibar suikastı yapan sizdiniz !

“Bu kutlu yolda, Hoca Efendi'nin yeri başımızın üstüdür” mesajını atanlar AKP yöneticileri değil miydi?

“Sınav sorularının çalındığını söyleyenler şerefsizdir” diyen AKP’li bakan ve parti yöneticileri değil miydi?

Fethullah Gülen 2013 yılında ameliyat olduğunda Türkiye’den uçağa atlayıp Pensilvanya’ya gidenler arasında AKP’liler başı çekiyordu.

Fethullah Gülen’den bir küçük hediye alıp, onu Türkiye’de zevkle kendilerinden geçerek anlatan ve karşılığında Gülen’in maliyecilerine korkunç paraları döken, sayan sizdiniz!

Fethullah Gülen ile görüşmeye gitmeyeni yadırgayan, onlara kem gözlerle bakan sizdiniz!

Pensilvanya’nın tespit ettiği isimleri milletvekili ve bakan yapan sizdiniz!

Pensilvanya’ya giden birçok büyükşehrin ve bazı illerin belediye başkanları sizin mensubunuzdu!

“Fethullah Gülen Hoca Efendi, belki de son 1000 yılın en büyük Türk büyüklerinden birisidir” diyen sizdiniz!

Pensilvanya’nın tespit ettiği isimleri milletvekili ve bakan yapan sizdiniz! siz! Milletvekili olmak için cemaatten yardım isteyen sizin mensuplarımızdır!

‘Sıla Hasreti’ deyip, Gülen öykünmeleri yapan, Gülen’i Amerika’dan Türkiye’ye davet eden sizdiniz!

Fethullah Gülen’e "geçmiş olsun" dileğinde bulunanlar için yayınlanan iki sayfalık teşekkür ilanında listenin başında olan sizdiniz! sizlerdiniz!

Fethullah Gülen’den davet bekleyip, koşa koşa onun elini öpmeye giden, sizdiniz! sizin kadrolarınızdır!

Çok sayıda AKP’li bakan, milletvekili, partili Fethullah Gülen ile Pensilvanya’da görüşmüş ve dönüşte de yaptıkları ziyareti anlata anlata bitirememişlerdir.

17-25 Aralık sürecinde cemaat ile arayı düzeltmek için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan arabulucu olarak Zaman gazetesinin kurucu yayın yönetmeni Fehmi Koru ile Gülen’e mesaj göndermedi mi?

Fehmi Koru, 22 Aralık 2013 günü, Fethullah Gülen ile Pensilvanya’da görüşüp, ondan aldığı ıslak imzalı mektubu Gül’e iletmedi mi? Fethullah Gülen’in web sitesi herkul’de o mektubun içeriği ve ayrıntıları yayınlanmadı mı?

Cemaatle ilgili, "Bizler de bu yapıya tüm siyasiler gibi iyi niyetle destek olduk. Açık konuşuyorum ben de şahsen pek çok görüşüne katılmasam da bunlara yardımcı oldum" diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan’dır

Başbakanlığı döneminde en 20 kez Samanyolu TV’ye konuk olan Erdoğan’dır. Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Köksal Toptan, Bekir Bozdağ, Melih Gökçek vb.leri onlarca bakan, milletvekili, Belediye Başkanı defalarca cemaatin televizyonlarına çıkmadılar mı? Gazete ve dergilerine röportaj vermediler mi?

Milletin adamı yiğit lider ,şehit Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarının şehit düştüğü, suikaste “kaza” diyen, sahte deliller üreten, davayı karartmaya çalışan dönemin bürokratlarını koruyan, keş dağlarına hiç gelmeyen, ”kumarhane ekonomisinin” özel elemanlarından, kumarhaneleri mesken edinmiş , oğullarının gemiciklerine yardım eden gemiciklere ve lüks otellere merakı ile bilinen Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı’yken, FETÖ çatı davasında tutuklu olan Hidayet Karaca’nın evine giderek birlikte kahvaltı yapmışlardır.

"RABBİMDEN AF DİLİYORUM. MİLLETİMDEN ÖZÜR DİLİYORUM” DİYEREK KENDİNİZİ SIYIRAMAZSINIZ"

Erdoğan ve Gülen, defalarca birbirlerine geçmiş olsun mesajları gönderip, telefonda konuşmuşlardır. Fethullah Gülen, Kastamonu'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın koruma konvoyuna yapılan saldırı ile ilgili olarak, 6 Mayıs 2011 günü gazeteye, taziye ve geçmiş olsun ilanı vermişti.

Fethullah Gülen, MİT krizinin yaşandığı sıcak günlerde, 12 Şubat 2012 günü yayınladığı mesajla, ikinci kez operasyon geçiren Başbakan Tayyip Erdoğan'a acil şifalar dilemişti. Fethullah Gülen hastaneye yattığında, kendisini arayıp geçmiş olsun dileklerinde bulunanlar arasında AKP genel başkanı Erdoğan da vardır. Erdoğan, 21 Ekim 2013 günü Sabiha Gökçen Havalimanı'nda bulunduğu sırada, Gülen'i telefonla arayarak kendisine geçmiş olsun dileğinde bulunmuştu.

2012 yılında yapılan ve Gülenist hareketin en önemli kollarından biri olan şimdi çoğu yurtdışına çıkan, kaçan, TUSKON kongresinde Gülenci TUSKON mensuplarına Erdoğan şu övgüleri yapmıştır:

“Siz, arkanıza karanlık güç odaklarını almadınız. Siz arkanıza mafyayı, çeteleri, cuntaları almadınız. Siz, arkanıza Galata bankerlerini almadınız. Siz arkanıza hazineyi, siz arkanıza kamu bankalarının kaynaklarını almadınız. Siz ideolojiyle yürümediniz. Siz dayatmalara, baskılara, engellere boyun eğmediniz. Siz arkanıza sadece ve sadece milleti aldınız. Siz, arkanıza milleti aldığınız için, milletle yürüdüğünüz için büyüksünüz ve bu ülkeyi büyütüyorsunuz.”

Paralel yapı sıfatı, 17/25 Aralık 2013, FETÖ yakıştırması ise 15 Temmuz 2016 sonrasına aittir. Kalkışma girişimi sonrasında Erdoğan, bu tarihi suç miladı saydı. Bu tarihten önceki yılları, süreçleri yok saydı. Erdoğan ‘kandırıldıklarını’ söyledi, hatta Rabbinden ve halkından af diledi.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, 15 Temmuz kalkışmasına ilişkin olarak 4 Ağustos 2016 günü Oda ve Borsa Başkanlarıyla yaptığı toplantıda , ardından Din Şurası’nda ve muhtarların huzurunda, “Dün söyledim... Rabbimden af diliyorum, milletimden özür diliyorum, dedim. Çünkü burada hata yapmışız... İyi niyetimizin kurbanı olduk, bunu da ifade etmem lazım. Bu olay olmamış olsaydı bunların üzerine bu şekilde gidemeyecektik.” ifadelerini kullanmıştır.

AKP Genel Başkanı Erdoğan en son 14 Temmuz Çarşamba günkü AKP Grup toplantısında bir kez daha, “ evet, açık söylüyorum, aldandık” diyerek devlet kayıtlarına “FETÖ” diyerek geçen Cemaat ile olan ilişkilerini itiraf etmiştir.

CEMAATLER ASLA SİYASALLAŞMAMALI SİYASETİN ARKA BAHÇESİ OLMAMALI!

Cemaatler, toplumları yönetmekle değil, insanların inanç ve irfan dünyalarını zenginleştirmekle yükümlüdür. Cemaatler asla siyasallaşmamalı. Cemaatler siyasetin arka bahçesi olmamalı, Devleti yönetmek cemaatlerin işi olamaz. Cemaatlerin işi devleti, devletin işi cemaatleri yönetmek değildir. Cemaatlerin devletleşmesi problemiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Bugün karşı karşıya kaldığımız sorun budur. tarikat/cemaat özelliğini kaybetmiş birer çıkar şebekesine dönmüş bazı yapıların varlığı bir gerçektir. Devleti ele geçirmeyi planlayan yasa dışı , hukuk dışı, kirli , karanlık her türlü alçak girişimlere devlet asla izin vermez. Devlet, devlet olmanın gereğini yapar. Yapmak zorundadır da.

ERGENEKON DAVASINDA SAVCI OLDULAR, CEMAATİN SAVCILARINA, HAKİMLERİNE ÖVGÜLER DİZDİLER

AKP Genel Başkanı Erdoğan, Ergenekon, Balyoz, Oda tv. vb. davalarda içeri alınan, şimdi, “Kumpaskurbanı dediği” asker ve sivillerle ilgili: “Durup dururken yoldan geçeni almıyorlar” diyerek operasyonlara açık destek vermişti. Erdoğan, 16 Temmuz 2008 günü, Ergenekon davasında “hukuksuzluklar var, kumpaslar var” diyen kesimlerin eleştirilerine karşı çıkarak savcı Öz gibi cemaat savcılarına sahip çıkmış, “İddia makamı millet adına oradadır. Eğer bu anlamda savcılıksa, evet savcıyım” diye yanıt vermişti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde Ergenekon soruşturmasını yürüten firari savcı Zekeriya Öz’ü 9 yıl önce öve öve bitirememişti. Kendisine zırhlı aracını vermişti. 17-25 Aralık süreci AKP ile cemaatin yollarını ayırmıştır. Cemaatin savcısı Öz, ihraç edilmişti.. Erdoğan, başbakanlığı döneminde Ergenekon davasını yürüten Zekeriya Öz’e yöneltilen eleştirilere, “İtalya’da temiz eller olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler lütfen şu anda da Türkiye’de temiz eller operasyonunu yapanlara saygı duysunlar, saygı duysunlar…” ifadelerini kullanmıştı.
Gazete arşivleri duruyor. Kütüphanelere gitmeye gerek yok. İsteyen internetten gazete arşivlerine girse kim ne demiş, her şeyi görür. Ergenekon soruşturmasının savcısı, kumpasçı Zekeriya Öz ve diğerleri haklarında yakalama kararı çıkınca kaçmışlardır.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da dalga dalga gelen Ergenekon operasyonlarının gölgesinde, cemaatin haftalık yayın organı Aksiyon dergisine verdiği söyleşide; düzmece delil ve gizli tanıklarla yürütülen Ergenekon ve Balyoz davalarında verilen kararlara destek vermiş, özel görevli yargıç ve savcıları övmüş; “Onlara bütün Türkiye’nin demokrasi adına büyük bir borcu var” demişti.
Yine Bülent Arınç, o dönem bir televizyon programında “Türkiye iyi bir noktaya gidiyor. Bu sıkıntılar, sancılar bir taraftan doğum sancısıdır. Bir taraftan da bağırsakların temizlenmesidir” demişti. CNN Türk kanalında 23 Nisan 2016 Cumartesi günü yayınlanan Güne Merhaba adlı programda Ergenekon davası için 8 yıl önce “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyen Bülent Arınç, 23 Nisan 2016 günü Yargıtay'ın Ergenekon davasında hükmü bozmasını, iyi bir karar olarak değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, haklarında yakalama kararı bulunan ve yurt dışına kaçan eski savcılar, Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın "Bana kaçacak diyen ihanet şebekesinin mensupları birer ikişer kaçmaya başladı" dedi. "Bunlarla ilgili, kırmızı bültenler hepsi devreye girecek" diyen Erdoğan, "Bunlar da yaka paça buraya gelip, yaptıklarının hesabını verecekler" ifadesini kullandı.
AKP hükümeti, bu davanın savcısı oldu, alkışlayıcısı oldu, destekçisi oldu. Hatta yargı ve emniyete “Vurabildiğiniz kadar vurun” dediler, “Ezebildiğiniz kadar ezin” dediler.
Hatta Bülent Arınç’ın ifade ettiği gibi Ergenekon davaları devam ederken “Bu bir doğum sancısıdır, Türkiye bağırsaklarını temizliyor” dediler. O kumpas davaları, AKP hükümeti döneminde açıldı. Polisler ve savcılar, AKP hükümetinin bilgisi dahilinde operasyonlar yaptılar. 7,5 yıl süren Ergenekon sürecinde AKP iktidarı Öz’ü “kahraman” olarak göstermişler “bu ülkede bir gün Zekeriya Özün heykeli dikilecektir” demişlerdir.

AKP’nin yaptığı ikiyüzlülüktür. O davalar, AKP hükümeti döneminde açıldı. Polisler ve savcılar, AKP hükümetinin bilgisi dahilinde operasyonlar yaptılar. Şimdi cemaati suçlayarak “bizim haberimiz yoktu, onlar yaptı” demeleri siyasi ahlaksızlıktır. Son 8 yıldır, “Haşhaşi, çete reisi, alim müsveddesi, içi boş vaiz, sahte veli, yalancı peygamber, paralel devletin başı, İsrail uşağı, maşa, ABD’de esir, kaset şantajcısı ve tele kulakçı casuslar, darbeciler, tuzluklar, paralel çete, fetö/PDY” daha neler neler…
Bu tür ifadelerle yıllarca iç içe oldukları, birlikte her türlü işi yaptıkları, beraber kumpasları gerçekleştirdikleri cemaat ve cemaat mensuplarına suçlamalarda bulundular. Cemaate ve onun liderine övgü dolu ifadeler kullananlar, araları iktidar çatışması yüzünden açılınca her türlü yakıştırmayı yaptılar.

ZAMAN GAZETESİNİN YAŞ PASTASINI, AKP GENEL BAŞKANI ERDOĞAN KESTİ

Zaman gazetesinin 25 Ocak 2012 yılında yapılan Ankara’daki 25’inci yıl kutlamasında yaş günü pastası başında Başbakan, bugünün Cumhurbaşkanı olan Erdoğan vardı. Erdoğan şimdi firari olan Ekrem Dumanlı ile pasta kesiyordu.

Yurt dışına kaçan, kapatılan Zaman gazetesinin genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, 17-25 Aralık sürecine kadar Erdoğan ve ekibinin en yakınında olan gazetecilerdendi. Erdoğan ile yakın bir hukukları vardı. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde tam 21 kez Başbakan’ın uçağına binmiş ve onunla uzun yolculuklar yapmış, söyleşilerde bulunmuş bir kişidir.
Kapatılan Zaman gazetesini Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 10 yıl önce ‘ateşlerde açan bir çiçek’ olarak tanımlamıştı. Zaman gazetesinin 25. yıl kutlamasına katılan dönemin başbakanı Erdoğan, Zaman gazetesinin yaş günü pastasını da kesmişti. Erdoğan, resepsiyonda bir konuşma yaparak, ‘Zaman gazetesi tarihî dönüşüm süreçlerinde önemli bir rol oynamış’ diyordu.
35 farklı ülkede, 10 farklı dilde yayın yapan Zaman’ı görmekten çok büyük bir gurur duyduğunu kaydeden Erdoğan, 1986’dan bu yana emek veren herkesi tebrik ettiğini söylemiş ve Zaman’ı, ‘ateşlerde açan bir çiçek’ olarak tanımlamıştı. Dönemin başbakanı ile şimdi yurt dışında olan Ekrem Dumanlı, altınımsı çerçevede gazetenin özel bir nüshasını birlikte tutup cümle aleme gösteriyorlardı:

Demokrasinin zaferi!

Ve karşılıklı övgülerin ardından pastayı kesen Erdoğan, “Zaman gazetesi ile 25’inci yıllara. Bu pastadaki ağız tatlılığını, fikir dünyasındaki ağız tatlılığı ile sürdürelim” diyordu.
1970’li yıllarda Türk Sağ’ına egemen olan, antikomünizmin ve Sovyet karşıtlığının da etkisiyle dini cemaat ve tarikatların desteği, hep merkez sağ partilere olmuştu. Gülen hareketi vb. cemaatler, hep merkez sağ partilere oy verdi. Söz konusu olan cemaat, geçmişten günümüze DYP, ANAP ve 2002’den sonra AKP’ye oy vermiş ve AKP’yi açıkça desteklemişti.
Yine bundan15 yıl önce yapılan 12 Eylül 2010 referandumda Gülenistler, AKP’den daha fazla çalıştılar. Fethullah Gülen, 12 Eylül 2010’da yapılan referandumun demokrasi adına çok önemli bir adım olduğunu söylemişti. herkül.org'a konuşan Fethullah Gülen, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da” dedi.
Gülen'in açıklamalarının tamamı, 2 Ağustos Pazartesi günü herkül.org'da yayınlanmıştı. Gülen hareketi için referandumda ‘Evet’ çıkması, AKP'nin 50 defa seçim kazanmasından daha önemliydi.
Seçim zamanları cemaat evlerinde AKP övülür ve cemaat mensuplarının AKP’ye oy verilmesi teşvik edilirdi. Açık açık bir şeye oy verilmesi istendiği zaman 2010 referandumuydu. Bu referandumun çok önemli olduğunu ve herkesin 'Evet' oyu vermesini istemişlerdi. Hatta bu referandumda 'evet' sonucu çıkmasının AK Parti'nin 50 defa seçim kazanmasından daha önemli olduğunu söylemişlerdi.

AKP 9 YILDIR 15 TEMMUZ’UN ÖNÜNÜN VE ARKASININ ARAŞTIRILMASINDAN RAHATSIZ

Açıklan(a)mayan Bir Olay; ‘Allah’ın lütfu 15 Temmuz’” 15 Temmuz kalkışmasının ardından bazı noktalar ise aydınlatılmadı. Kalkışmanın olacağının önceden haber alınmasına karşın bunun neden önlenemediği karanlıkta kaldı. 15 Temmuz 2016 kalkışmasında halen açıkta kalan, cevabını bekleyen soru işaretleri vardır. TSK ile ilgili, MİT ile ilgili siyaset ile ilgili, özellikle siyasi boyutu nasılsa bir türlü ortaya çıkarılamıyor.

Tüm darbelerin, kalkışmaların mutlaka siyasi ayakları da vardır. 15 Temmuz kalkışma girişiminin siyasi ayağı daha ortaya çıkarılamamıştır. Kalkışmasının kimler tarafından organize edildiği hususunda birçok soru işareti hala şüphe sebebidir. 15 Temmuz kalkışmasının siyasi uzantısı, henüz açıklığa kavuşmuş bir mesele değildir.

Darbe girişimini araştırmakla ilgili TBMM’ de bir komisyon, 9 gün içerisinde Bakanlar Kurulu'nun emri ile kuruldu. Muhalefet partilerinin de üye verdiği 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, 4 ay 15 gün süren bir çalışmanın ardından 637 sayfalık bir rapor kaleme aldı. Raporun hazırlanması için 141 tanığın ifadesi alındı. Ancak, ifadesi alınanlardan çok alınmayanlar konuşuldu. Gecenin kilit iki ismi Hakan Fidan ve Hulusi Akar da komisyon önünde sözlü ifade vermedi. Akar'a on soru yazılı olarak gönderildi. Fidan ise 38 sayfalık bir rapor ile komisyona bilgi aktardı.

15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin rapor yayınladı. AKP’nin hâkim olduğu TBMM 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonu, darbenin siyasi ayağının tespit edilmediğini açıklamıştır.

Cemaatin AKP ile iktidar ortaklığına değinilmemiş, bu anlamda kalkışmanın siyasal ayağına yönelik de bir karartma yapılmıştır. Bu soruşturma kapsamında kalkışma gecesinin karanlıkta kalan yönlerinin aydınlatılmasına yönelik muhataplarla görüşmeler yapılmamıştır. Bu anlamda Meclis Araştırma Komisyonu, darbe girişimi ve Gülen cemaatinin niteliği, ilişkileri ve eylemleri hakkında gerçek bir hesaplaşmanın önünü açacak bir soruşturma yerine, darbe girişimini iktidarın belirlediği sınırların içine hapsetmiştir.

15 Temmuz girişimine yönelik yürütülen soruşturmalar sonucunda, kalkışma girişiminin açığa çıkartılması bir yana pek çok yönüyle girişim karartılmaktadır. Meclis Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapor öncelikle girişiminin hem tarihi arka planını hem de güncel ilişkilerini ortaya koymak bir yana, onları çarpıtmaktadır.

15 Temmuz darbe komisyonu raporu, tamamen taraflıdır. AKP, 15 Temmuz kalkışmasının ortaya çıkmasını ve hakikatin bilinmesini engellemiştir. 12 Temmuz 2017 de dönemim TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a sunulan “darbe” raporu Mecliste okunmadı. AKP okunmasından bile rahatsız oldu.

AKP hükümeti çok eksiklikleri ve tutarsızlıkları olmasına rağmen, raporun tamamının yayınlanmasını engelledi AKP, kalkışmanın siyasi ayağının ortaya çıkmasından rahatız oldu Çünkü, AKP’yi kazıyınca altında Cemaatle olan ilişkiler ortaya çıkıyordu.

Siyasal iktidarın başından beri kalkışmayı, bütün gerçekliğiyle ve çıplaklığıyla açığa çıkarma gibi bir niyetti yoktu. 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu değil, kapatma komisyonudur. AKP – Gülen işbirliğinin ortaya çıkmasından korktular.

AKP, kendisine dokunabilecek noktaları ise karartmakta ve saklamaktadır. AKP’nin amacı gerçekleri ortaya çıkarmak değil. Fakat gerçekler uzun süre bastırılamaz, gizlenemezler. Hakikati öldürmek mümkün değildir.

15 Temmuz’la ilgili açığa kavuşturulmamış, üzerinde şüphe bulutları olan konular var. AKP iktidarının cemaatle ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp, enine boyuna tahlil edilmelidir. 15 Temmuz’la gerçek anlamda hesaplaşmayan bir AKP var. AKP, devletin kılcal damarlarını ele geçiren Gülenizmin en büyük müttefiki olmaktan dolayı suçludur. Kimse Gülenist yapının Türkiye’de kalkışma-darbe yapmaya soyunacak kadar güçlenmesinin sorumluluğunu, başkalarının üzerine yıkarak kurtulamaz. Kriminal bir yapıya dönüşen cemaatin/ gülenist hareketin kimler tarafından el bebek gül bebek semirtildiği açık ve nettir.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, ilk günden beri darbe girişiminin ardındaki gerçekleri öğrenmek için en küçük bir adım bile atmadı. TBMM Komisyonu’nu çalıştırtmadı, Akar ve Fidan gibi kamu görevlilerinin bu komisyona ifade vermeleri için ısrarcı olmadı.

HULUSİ AKAR VE HAKAN FİDAN MECLİS’E İFADE VERMEYE BİLE GELMEDİLER

Araştırma komisyonuna 2 kişi gelmedi. Birisi, MİT Müsteşarı. diğeri dönemin Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar. Akar ve Fidan komisyona davet edilmelerine rağmen gitmediler. Erdoğan bu iki kilit ismi TBMM’ye göndermediği gibi komisyonu fiilen kapattı. Hulusi Akar ve Hakan Fidan'ın TBMM'de kurulan 15 Temmuz'u Araştırma Komisyonu'nda dinlenmesine neden izin verilmedi?..

Tüm eksikliklerine rağmen Komisyonun raporu neden yayınlanmadı? Darbe komisyonun hazırladığı raporu yayınlatmadılar Hakan Fidan ve Hulusi Akar’ı komisyondan kaçırdılar. Araştırma komisyonu istemeyenler, 15 Temmuz'un "filmini" çekmiş. 15 Temmuz'un sinema filmi var 15 Temmuz'un raporları yok 15 Temmuz'un siyasi ayağı yok 15 Temmuz'un balistik raporları yok.

15 Temmuz kalkışmasıyla ilgili karanlık noktalar hâlâ aydınlatılmayı bekliyor. O karanlık gecenin 15 Temmuz gecesinin HTS kayıtları neden açıklanmıyor? HTS kayıtları devletin elinde, Bu kayıtlar ortaya döküldüğünde o karanlık gece ile ilgili çok şey aydınlanır.

15 TEMMUZ KALKIŞMASININ “SIR KUTUSU” FİRARİ ADİL ÖKSÜZ YAKALANIRSA 15 TEMMUZ’UN ÖNÜ VE ARKASI ORTAYA ÇIKAR

15 Temmuz 2016 kalkışmasından 9 yıl geçmesine rağmen halen açıkta kalan, cevabını bekleyen soru işaretleri vardır. Bu hain kalkışma, diğer darbe ve kalkışmalardan bir yönüyle farklıdır. Bu ihanet kalkışmasının merkezinde sivil mankurtları da vardır. Kalkışmaya öncülük yapan bu cemaat mensupları, cemaatin asker mensuplarına emir veriyordu. Yani, kalkışmacı askerler sivil mankurtlardan emir alıyordu. Genelkurmay karargahında ve Akıncı Üssü’nde yaşananlar bunu göstermektedir.

Kalkışmanın merkezinde yer alan Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Nurettin Oruç, Hakan Çiçek ve Harun Biniş, Akıncı Üssü''nde yakalandılar. En büyük soru işareti Adil Öksüz’le ilgilidir. Diğerleri tutuklanırken ve şimdi hapisteyken Adil Öksüz sırra kadem basmıştır.

Cemaat’in, TSK yapılanmasından sorumlu imamları olan Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş TSK içerisinde görev yapan cemaat mensubu askerlerle kalkışmada yer almışlardır.

TSK sorumluları Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş''in diğer sivil Mahrem imamları ile cemaat cuntasının TSK''daki birim imamları ile Kalkışmanın yönetim merkezi Akıncı 4. Ana Jet Üs Komutanlığında kalkışmayı planladıkları ve Akıncı üssünde yakalanmalarıyla ortaya çıkmıştır.

İçinde bir çok karanlık yan barındıran kalkışmada Cemaat’in rolünü kimse yadsıyamaz Cemaatin önde gelen isimleri Adil Öksüz, Harun Biniş, Kemal Batmaz, Nurettin Oruç, Hakan Çiçek ve diğerleri kalkışmanın merkezi olan Akıncı Üssü’nde kalkışmacı askerlerle birlikte ve beraberler.

KRİPTO ADİL ÖKSÜZ ÇOK YÖNLÜ ÇALIŞAN BİR ELEMAN

Akıncı üssünde yakalanan dört cemaat mensubu yargılamalar da gerçekleri gizlemeye devam ediyor. Adil Öksüz ve diğer cemaat mensupları Akıncı Üssü’ne nasıl girdi? Ne yapıyorlardı? Diğerleri yakalanırken Adil Öksüz’ü kim bıraktı? Kim saldı? Kim çıkışına yol verdi? 16 Temmuz sabahı Akıncı üssü civarında yakalanan 18 temmuz günü delil yetersizliğinden salıverilen göz göre göre kaçmasına izin verilen, Adil Öksüz’ü kimler korudu? kimler himaye etti? Ve şimdi bu hain nerede? Hangi ülkede?

Kalkışmada yer alan herkese kelepçe takılırken kripto Adil Öksüz'e takılmıyor. Özel korumaya alınıyor. Öksüz'ün iki cep telefonu var. Diğerlerinin cep telefonları toplanıyor,. Öksüz' de ayrıca konum belirleme konusunda özel bir cihaz olan GPS cihazı var. Onu Adil Öksüz nereden buldu? Hangi kamu kurumu GPS cihazını Öksüz'e verdi? 15 Temmuz kalkışması Adil Öksüz ve ortakları yakalanmadan aydınlığa kavuşamaz.!

Kod adı “Namık” olan Adil Öksüz’ün Türkiye’den nasıl çıktığı, kimlerin himayesinde çıkarıldığı hala muammadır. Gizemini korumaktadır. TSK ‘da ki kriptolar, gizli yapılanmalar ve 15 Temmuz kalkışmasının planları Adil Öksüz denen “kripto” vb. ele geçirilirse ortaya çıkar.

Adil Öksüz kalkışma öncesi Gülenist yapının imamları generaller ve askeri hakim ve savcılarla toplantılar yapıp kalkışmanın merkezinde yer alan kilit bir isimdir.

Adil Öksüz çok yönlü çalışan bir istihbarat elemanı mıdır? Adil Öksüz’ün sadece cemaat ile değil, istihbarat servisleriyle de bağlantılı olan çok yönlü eleman olarak kullanıldığı da yaygın bir kanaattir. Her yönüyle karanlık bir eleman olan firari Adil Öksüz bulunur, yakalanır, ortaya çıkarılırsa 15 Temmuz kalkışmasının bilinmeyen birçok yönü ortaya çıkar. Kalkışmanın önü arkası belli olur.

Bu bir koalisyon olan 15 Temmuz “kokteyl” kalkışmasının 1 numarası kim? Bu karanlık yapılanma kimlerden oluşuyor. Yurtta Sulh Konseyi adlı cuntacı yapı bu hain kalkışmayı nerede planlandı? Bu şifreli ismi kimler verdi? Cunta mensuplarının ifadelerinde hala birilerini korudukları tam olarak deşifre olmadıkları çelişkili ifadelerden bellidir.

Kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını veren cunta’nın kesinlikle dış mihraklarla irtibatı vardır. Bunların kirli ve karanlık emellerinde en önemli hedef iç savaş çıkarmaktı. Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek, kardeşi kardeşe düşürmekti. Kesinlikle bu karanlık ve hain cunta yapılanmasının küresel şer odaklarla ilişkisi ve irtibatı vardır. Bunlar zamanla soruşturmalar derinleştikçe ortaya çıkacaktır.

KALKIŞMAYI FIRSATA ÇEVİRDİLER. OTORİTER REJİİM KURMAYA ÇALIŞIYORLAR

Temmuz 2016 hain kalkışma girişimini fırsata çeviren, kendi iktidarını güçlendirmek için kullanan bir AKP iktidarı var. Cemaat’in önünü açanlar, devlet kurumlarını cemaat kadrolarına teslim edenler, şimdi “darbeyi” bastırdık diye nutuklar atıyorlar, açıklamalar yapıyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kalkışmanın yaşandığı 15 Temmuz 2016 gecesi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, “Şu anda bu çıkış, bu hareket Allah’ın büyük bir lütfu. Bu tertemiz olması gereken TSK’nın temizlenmesine vesile olacak bir harekettir” demişti.

Çok yönlü karanlık Binali Yıldırım ise katıldığı bir programda 'Bugüne kadar hoşunuza gitmeyen, sizi en çok zorlayan proje neydi?' sorusuna gülerek “Yani hoşuma gitmeyen proje 15 Temmuz. Keşke olmasaydı” diyerek gülerek cevap vermişti.

Erdoğan ve AKP iktidarının önceden bilgisi olduğu iddiaları da kamuoyunda dile getirilmektedir. Gerçi Erdoğan kalkışmayı, “sır küpüm” dediği Hakan Fidan’dan değil “eniştem Ziya’dan” öğrendim diyor.

Bugün "15 Temmuz'dan kim faydalandı?" sorusuna verilecek cevap bellidir! 15 Temmuz kalkışması olmasaydı, Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında saray rejimi inşa edilemezdi. Adına ‘Başkanlık Sistemi’ denilen antidemokratik bir sisteme geçilemezdi. Üç yıllık partili başkanlık sistemi her alanda iflasla sonuçlandı. Yargı bağımsızlığını kaybetti, devlet kurumlarının içi boşaltıldı, hak ve özgürlükler her alanda kısıtlandı.

15 Temmuz kalkışmasının karanlıkta bırakılmak istenen yanlarına dair sorular sormamız, boşa değil. 15 Temmuz, iktidarını kaybetmek üzere olan AKP'yi kurtarmış, bir de rejim değişikliği yapma fırsatı vermiştir. 15 Temmuz kalkışması, Türkiye için bir ‘felaket’ oldu; ancak bu felaket, demokratik parlamenter sistemi ortadan kaldırmak için bir ‘fırsat’ olarak kullanıldı.

15 Temmuz, Erdoğan'ın kendi deyişiyle, Allah'ın bir lütfu oldu. Çünkü eli güçlendi. Türkiye'de otoriter rejim inşa etmeye çalışan iktidar partisi, 15 Temmuz kalkışmasını bunun için bir fırsata çevirdi.

DARBELERİN PANZEHİRİ TAM DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİDİR

Darbelerin panzehiri otoriterleşme, hukuksuzluk değil, demokrasi ve özgürlüktür! Darbelerin ve yarattığı tahribatın panzehiri demokraside aranmalıdır.

Darbelerin panzehiri demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesidir.

Darbelerin panzehiri şartsız demokrasi, hukukun işlerliğidir. Ancak bugün darbe ile mücadele demokrasi ile mücadeleye dönüştü.

Darbelerin panzehiri sivil anayasa, demokratik siyasetin ve toplumsal adaletin güçlendirilmesidir.

Darbeyle kalkışmalarla cuntalarla mücadele, güçlü bir demokrasiyle beraber şeffaf ve hesap verebilir, siyasi ve idari bir sistemin inşasıyla mümkündür.

Demokrasiden, anayasal özgürlüklerden korkanlar, otoriter zihniyete sahip çevrelerdir. Apoletli ya da sivil darbelerin önüne geçmenin yolu kesintisiz demokrasi ve hukuk devletidir.

Dolaylı ve doğrudan darbe imasında bulunan siyasal iktidar otoriter–parti devletini daha fazla güçlendirmenin peşindedir. Darbelerin panzehiri daha güçlü hukuk, demokrasi ve güçlü parlamenter demokratik sistemdir. Yaşadığımız yüz yılda hiçbir otoriter ve darbeci zihniyetin yeri yoktur, halkın iradesi esastır.

Demokrasinin tesisi ve hukukun egemen kılınması darbe ve darbecilere ‘Bir daha asla’ demenin yolu adalete, demokrasiye ve çoğulculuğa sahip çıkmaktan geçiyor. Darbe demek demokrasi düşmanlığı demektir. Darbe demek insan hak ve özgürlüklerinin yok sayılması demektir.

Askeri darbelerin panzehiri gerçek bir demokrasi, adil bir hukuk devleti, fikir ve ifade özgürlüğü, güçler ayrılığı ilkesi, güçlü bir parlamenter demokrasidir.

DÜN ASKERİ VESAYET BUGÜN SARAY VESAYETİ

Kalkışmaya varan süreç, AKP ile Cemaat arasında on yıl süren “balayının” son bulmasının kaçınılmaz sonucuydu.. Girişilen karşılıklı hamlelerden sonra, devleti yöneten konumda olmanın avantajını kullanan AKP, Devlet desteğiyle cemaati yendi.

Cemaatle kavgaya tutuşunca düzenin farklı güçleriyle ittifaklar kuran AKP, MHP ile olan ortaklığını “Cumhur ittifakı” adı altında “resmi” hale getirdi. AKP, 15 Temmuz’u otoriter t rejimi tahkim etmenin imkanı olarak kullandı. Anayasayı değiştirdi, tek adam rejimini kurdu.

15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen kalkışmayı “Allah’ın lütfu” ilan eden Tayyip Erdoğan’la destekçileri aradan geçen 9 yılda ülkeyi otoriter rejime sürüklediler. 15 Temmuz, tek adamlığa dayanan bir hukuk dışılığı ve demokratik gerilemeyi doğurmuştur. Bu gerilemeyi durduracak tek yol, hukuk ve demokrasidir.

Dün askeri vesayet, yargı vesayeti vardı. Bugün ise parti vesayeti, Saray vesayeti var. Demokrasi üzerindeki her türlü vesayeti ortadan kaldırmakla övünen AKP, kendi vesayet düzenini kurmuştur. Türkiye’deki birçok kurum ve kuruluş, AKP iktidarının siyasi birer temsilciliği haline gelmiştir. AKP iktidarının etrafında kümelenmiş bir çıkar grubu, hiçbir hukuki, ahlaki ölçü tanımıyor. AKP iktidarı, hukuk devletini ve güçler ayrılığı ilkesini ayaklar altına almış, yasama, yürütme ve yargı organını kendine tabi hale getirmiştir.

PARTİ DEVLET BÜTÜNLEŞMESİ OTORİTER REJİMLERDE OLUR

Türkiye Otokratik bir yönetim altındadır. Parti-devlet bütünleşmesi, otoriter rejimlerde olur. . Demokrasilerin karşıtı olarak, otokratik yönetimlerin en belirgin özelliği egemenin/egemenlerin yönetme otoritesini başka bir kaynaktan değil de doğrudan doğruya kendisinden/kendilerinden alması, bu otoriteyi kimseyle paylaşmaması ve yaptıklarından dolayı kimseye hesap vermek zorunda olmamasıdır. Türkiye’de yaşananlar, Hukuksuzluklar ancak istibdatla, otokrasi ile tek adamla yönetilen rejimlerde olur. Açık veya örtülü darbe ve muhtıra dönemleri, artık son bulmalıdır. Dün de bugün de çare, daima demokratik hukuk devletinde ve özgürlükçü demokrasidedir

Demokrasiden bahsetmek, hukuk istemek hukukun üstünlüğünü savunmak “suç” olarak görülemez. Darbelere, otoriter yönetim anlayışlarına karşı demokrasiyi ve özgürlükleri savunmak zorundayız. Ülkemizin meselelerini demokratik siyasetle ve diyalogla çözmeliyiz.

Ne Parti devleti ne cemaat devleti. Doğru olan savunulması ve sahip çıkılması gereken; demokratik hukuk devletidir. Her türlü otoriter ve totaliter rejimlere karşı çıkmak, tavır almak, demokrasiyi ve hukuku savunmak, her vatan evladının tarihi görevidir.

15 Temmuz şerrinden bir hayır çıkarmak, Türkiye demokrasisinin üzerine oturacağı zemini güçlendirmek mümkündü. Ancak AKP iktidarı tam tersini yaptı demokrasiyi rafa kaldırdı demokratik kurumları yok etti.

15 Temmuz kakışmasının “kontrollü” ya da “şaibeli” diye tanımlanması boşuna değil. Zira, halen açığa çıkartılmayan birçok karanlık noktası var. Örneğin siyasi ayağı halen gizleniyor.

15 Temmuz 2016 hain kalkışmasının arka planı hâlâ tam olarak aydınlatılamasa bile, özü ve hayata geçiriliş biçimiyle demokratik kazanımlarımızı ve demokrasimizin geleceğini dumura uğratan meş’um bir kalkışma girişimidir ve lânetlenmelidir.

15 Temmuz'un kahraman şehitlerini rahmetle anıyoruz. Kabirleri nur, mekânları cennet, ruhları şad olsun!