21. Yüzyıl Enstitüsü Türkiye'nin geleceğini konuştu

21. Yüzyıl Enstitüsü Türkiye'nin geleceğini konuştu
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, İstanbul Point Otel’de “Türkiye ve Bölgemizin Gelecek 10 Yılları” başlıklı konferans düzenledi.

ÜMİT KARADAĞ / YENİÇAĞ

Türkiye ve Türk Dünyası ile ilgili yaptığı bilimsel çalışmalarla dikkat çeken 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, İstanbul’da Point Otel’de “Tarihçiler Geleceği Konuşuyor: Türkiye ve Bölgemizin Gelecek 10 Yılları” başlıklı konferans gerçekleştirdi.

Programın yöneticiliğini 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün Kurucu Başkanı ve İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ yaptı.

Konferansa, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Prof. Dr. Hasan Köni ve Prof. Dr. Zafer Toprak konuşmacı olarak katıldı. 

Programı takip edenler arasında Halk TV’de program ve yazılarına devam eden deneyimli gazeteci Fikret Bila ile İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Abdul Ahat Andican da vardı.

21. Yüzyıl Enstitüsü Başkanı ve Yeniçağ yazarı Cahit Armağan Dilek, program öncesinde gazetemize açıklamalarda bulundu. Dilek, “Enstitümüz kendi özgü yine bir faaliyet gerçekleştiriyor. Tarihçiler gelecek için bize bir bakış açısı sunuyor. Aslında ne kadar geriye bakarsanız, geleceği o kadar iyi görebilirsiniz. Tarihçilerin geleceğe yönelik bakışı çok önemlidir bu anlamda. Siyaset tarihinde, ekonomi tarihinde uzmanların konuştuğu bir faaliyetten bahsediyoruz. Önümüzdeki günlerde burada konuşulanların Türkiye’ye yansımalarını göreceğiz” ifadelerini kullandı.

Türkiye ve bölgeye ilişkin önemli tespitlerin yer aldığı programda ise konuşmacılar şunları söyledi;

YUSUF HALAÇOĞLU:

“YA YENİ DEVLET KURULUR YA DA YIKILIR”

"Birinci Dünya Savaşı’nda ortaya çıkan durum, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle sonuçlanan bir durumu ortaya koymuştur. Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle büyük kargaşalara, problemlere yol açabilecek seviyede cetvelle çizilmiş sınırlardan oluşan, bir takım geçmişte adı olmayan devletler oluşturulmuştur. Yani Suriye diye bir devlet yoktur, Irak diye bir devlet yoktur geçmişte. Söz gelimi Eyyübiler, Tolunoğlulları, Emeviler, Abbasiler, Irak Selçukluları vs. vardır. Bunların süreleri çok kısadır ama Batı, değişik inançlardaki, mezheplerdeki insanları adeta çatıştırabilecek devletçikler oluşturmuştur. Bu oluşturulan devletler, gördüğünüz gibi iç çatışmaya gidebilecek yapı göstermektedir.

Şimdi biz şunu görüyoruz tarihte, büyük nüfus hareketleri, bir nüfusun bulunduğu topraktan başka bir coğrafyaya gitmesi ya devletlerin yıkılmasına ya da yeni devletlerin kurulmasına yol açmıştır.

bila.jpg

“ANADOLU’YA ARAP KABİLELERİN GİRİŞİ NASIL ENGELLENDİ?”

Mesela biz Anadolu’dan Rumeli’ye geçerken, Yörükler adı altında çok nüfuslar naklettik. Özellikle Tuna’nın gerisindeki topraklar anavatan görüldüğü için o bölgelere yerleştirdik. Böylece daha yeni fetihlere girme imkanı bulduk. Keza bununla ilgili değil, güneyimizde de Memlüklüler’in ortadan kaldırılması ve Arap dünyasının da Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra Arap kabilelerine karşı, Türkmen oymaklarının Rakka, Hama, Humus gibi bölgelere yerleştirildiklerini görüyoruz. Bu bölgelere bir set şeklinde Türkmenlerin yerleştirilmesi, Arapların Anadolu’ya girişini engelleyen en önemli harekettir Osmanlı Devleti’nde. Keza Kıbrıs’ın alınması, yine o bölgelere köylü ve şehirli olmak üzere Mut’tan, Ermenek’ten, Akdeniz iklimi bölgelerinden 12 bin 800 aile yerleştirilmiştir. Sonra o bölgeler yönetim altına alınmıştır.

“PKK, SURİYELİLERİN TÜRKİYE’DE KALMASINI İSTİYOR”

Buna benzer resmi rakamlara göre 3 buçuk milyon, gayri resmi rakamlara göre 5 buçuk milyon bir nüfus var. Sadece bir bölgeye de değil, Türkiye’nin her yerine yayılmış bir nüfus var. Son dönemlerde yanlış hatırlamıyorsam, 400 bin nüfus artmıştır doğumlar sebebiyle… Özellikle ABD tarafından desteklenen PYD/YPG terör örgütünün isteklerine bakarsanız, Suriyelilerin gönderilmemesini istemektedir. Bu şu anlama gelir, Türkiye’nin demografik yapısının aynı şekilde bozulması. Yarın Türkiye’nin içerisinde büyük problemler çıkmamasının mümkün değildir. Çünkü kültürel olarak birbirine uymayan, ayrıca eğitim seviyesi birbirini tutmayan, dünya görüşü tutmayan, selefilik var, Maturidilik var, inanç açısından da söylüyorum bütün bunları göz önünde bulundurduğunuz yarın iç kargaşaya gidilmesi biraz zor gözüküyor.

“SURİYELİLER İÇ SAVAŞA NEDEN OLUR”

Türkiye’de birçok oyun oynanmıştır. Alevi-Sünni çatışmasına itilmeye çalışılmıştır, bu başarılamamıştır. Sünni-Alevi çatışmasına bana göre olmaz. Geçmişte de halk arasında böyle bir çatışmaya girilmemiştir. Osmanlı döneminde de girilmemiştir. Türk-Kürt çatışmasına götürülmeye çalışılmıştır ama onda da başarılı olamamışlardır. Ben yine söylüyorum, Türk-Kürt çatışması Türkiye’de olmaz. Bin yıldır beraber olan bu insanlar, tarih boyunca çatışmamıştır. PKK çok ayrı bir mesele… PKK sadece Kürtlerden oluşan bir örgüt değil. Çok farklı bir yapı… Türkiye’de Türk-Kürt çatışması olmaz ama Suriyelilerle olur. Zira Suriye’den gelenler, Suriye’yi bile savunmadan Türkiye’ye kaçan insanlardan oluşuyor. Kendi topraklarına hassasiyet göstermeyenlerin, gittikleri topraklara hassasiyet göstermeleri mümkün değildir. Özellikle bu konuda Türkiye’nin yönetenlerin çok dikkatli olmak zorundadır. En önemli meselelerden bir tanesidir.

“TARİKATLAR, TOPLUMSAL YAPISI SARSIYOR”

İkincisi FETÖ diyoruz, Menzil diyoruz, bilmem İsmailağa diyoruz. Çeşitli tarikatlar ve cemaatler var Türkiye’de. Bunlar da Türkiye’nin en büyük problemlerinden biridir. Toplumsal yapıyı temelden sarsacak sonuçlara götürmektedir. Yani insanlar artık camiiye gitmiyor. Ya da mürşid olarak birine bağlanmışlar, kendisini cennete götüreceğine inan kafaya sahip oluyor. Halbuki İslam dininde ruhbaniyet yoktur. Allah ile kul arasında aracı yoktur. Batıda vardır… Mesela Hıristiyanlıkta doğumdan ölüme kadar vardır."

ZAFER TOPRAK:

“NÜFUS MESELESİ, CUMHURİYET İÇİN ÇOK ÖNEMLİYDİ”

"Nüfus çok önemli bir husus… Tarihte Osmanlı Devleti’nin de yumuşak karnı olmuştur. 15 ve 16. Yüzyıllara baktığımız vakit, Osmanlı nüfusu Avrupa nüfusunun dörtte biri kadar. Yüzde 25 oran. Avrupa 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar bir nüfus devrimi geçiriyor. 120 milyonluk nüfustan yukarı doğru nüfus artışı geliyor. Bir takım yeni kıtalara göç vermesine rağmen Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde 465 milyonluk bir Avrupa var. Rus nüfusu dahil değil. Batı Avrupa dediğimiz bölgede. O tarihlerde Türkiye Avrupa nüfusunun kaçta kaçı dediğimiz vakit, Avrupa nüfusunun yüzde 7’si kadar. Yüzde 25’ten yüzde 7’ye düşmüş. Yani Osmanlı Devleti hiçbir zaman bir nüfus devrimi yaşamadı. Bu aslında gücünü yitirmesinin nedenlerinden biri… Cumhuriyet’in kurulduğu vakit, Türkiye’de yaşam ortalaması 29 yaş. Hakikaten çok düşüktür. Çocuk ölümleri de yüksektir. Cumhuriyet’in erken döneminde en büyük sorun bana göre. Lozan’da da bazı toprakları talep ettiğimiz vakit, sizin 8 milyon nüfusunuz var bu kadar toprağı ne yapacaksınız diye soru yöneltmişlerdi.

Türkiye’de doğru dürüst nüfus sayımları yapılmadı. 1931’de öngörüler var. 1980 bir sayım var ama doğru dürüst bir sayım yapamadık. Cumhuriyet’in önemli meselesi haline geldi. TÜİK kurulduktan sonra yurt dışından istatistik uzmanları getirildi.

Bana sorarsanız Cumhuriyet tarihinde politikacıların başarılı olduğu en büyük alan sağlıktır. O tarihlerde ciddi salgın hastalıklar var. Türkiye’nin nüfusu Sovyet Rusya ile birlikte ciddi artış gösterenler arasında ikinciydi. Cumhuriyet için çok önemliydi nüfus meselesi."

HASAN KONİ:

“AMERİKALILAR 1997’DE PLANLAMIŞTI”

"İklim değişikliğiyle ilgili Amerikalıların hazırladığı metni okurken, Amerika’nın bazı üstlerinin sular altında kalabileceği ifadeleri yer alıyor. Şu bölgeler diyor Doğu Akdeniz, İtalya’nın altı ve İran’a kadar kuraklaşacak. Çin ve diğer yerler çok yağış alan bölgeler haline gelecek. Şimdi 46 ülke çok zor duruma düşecek. Güney’den ve Ortadoğu’dan çok büyük göçler olacak. Buraya tamam fakat bizimkiler atladığı bir nokta var. Bizim yaptığımız rejim değişiklikleri çarpan olarak arttıracak diyor. Dedim siz burayı okumadınız mı? Asıl bela burada. Siyasi analiz yaparken şöyle düşündük, neresi olabilir buralar? Irak’ta rejim değişikliği yapmışlardı, İran’ı sıkıştırıyorlardı, Suriye olabilir. Fakat Ortadoğu ülkenin analistçisi olarak Libya’dan başlayarak, Tunus, Mısır ve sonra Suriye’ye kadar alanda bir rejim değişikliği yapılacağını bunun da demokratikleşme içerisinde ‘Arap Baharı’ sistematiğinde olacağını hesaplayamadık. Böyle bir analizimiz yok bizim. Bunu yapacak adamımız da yok.

“KURAKLIK OLAYLARIN PATLAMASINA SEBEP OLDU”

Olaylar Tunus’ta patlattı. 9 senedir kuraklık var. Nasıl patlatabiliriz? Bunlar gıda ithal eden ülkeler. Bunlara yapılacak olay, uluslararası alandaki ithal fiyatlarını yükseltmek. Çünkü ithal ediyorlar. Bu da sosyal yapının zorlanması haline geliyor. Aynı durumlar 3 ülkede de var. Biliyorsunuz Tunus’ta bir çocuk el arabasında meyve satıyor, bir sokak atılıyor. Zaten halk gıda üzerinden, işsizlikten rahatsız, bunlar ortaya çıkınca Tunus patlıyor. Peşinden Libya, peşinden Mısır.

1997’te yazılmış Arap Baharı, demokratikleşme vs. raporu ama bizlere dost ve müttefik olduğumuz için 2014’te veriliyor. Türkiye’yi aniden Suriye’ye soktukları için sonradan haber veriliyor. Şehir içinde savaşlar çıkacak, ordunuzu şehir savaşlarına hazırlayınız. Bize 2014’te gönderiliyor.

Suriye’de 9 senedir kuraklık var. Etnik, dini dengeler var. Rejimin otoriterliği var. Yani hangi Müslüman ülkesi otoriter değil, orası ayrı bir konu. Varsa bana gösterebilirsiniz. Suriye Devleti durumu düzeltmeye çalışabilirdi."