39. Şûra’nın ardından

Büyük Atatürk’ü ölüm yıldönümünde rahmet ve saygıyla anıyorum. “Ne mutlu Türk’üm diyene”  yazılarını kaldırmak ve silmekle uğraşanları ayıplıyor ve kınıyorum.
Sandıktan çıkan iktidarların görevi, ne milli devlete makas değiştirtmektir; ne Türk düşmanlığını teşvik etmektir ve ne de etnik ırkçılığa hoş görüyle bakmaktır.
Aydınlar Ocaklarını bir araya getiren, aileleri tanıştıran ve kaynaştıran, dünya ve ülke sorunlarını görüşme, tartışma, çevreyi tanıma ve sosyal bağları geliştirme imkanları sağlayan şûraların 39’uncusu 1-3 Kasım 2013 tarihlerinde Çanakkale Ocağımızın ev sahipliğinde yapıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından Ocak Başkanı Abdullah Sarıca açış konuşması yaptılar. Ardından biz de gündemi değerlendiren bir konuşma yaptık.
Protokol konuşmalarında Kosova Türk Aydınlar Ocağı heyeti adına Ferhat Derviş’e ve Azerbaycan Aydınlar Ocağı heyeti adına Vugar Kadirov’a söz verildi.
Çanakkale tanıtım belgeselinin gösterilmesinden sonra, Çanakkale Savaşları konusunda Em. Öğr. Gör. Kenan Çelik, Piri Reis ve dünya haritasının 500. yılı üzerine de Yrd. Doç.Dr. Hayri Çamurcu tebliğ verdiler. Ocaklara geniş istişare imkanı tanındı. Çanakkale Savaşı alanları gezildi ve şehitlerimiz rahmet ile anıldı. 
Dönüşte Bolayır’da bulunan Rumeli’ye ilk geçen Süleyman Paşa ve Namık Kemal’in kabirleri ziyaret edildi; Fatihalar okundu. 
Çevredeki kültürel yabancılaşmanın otel isimlerinden yer ve değişik örneklere kadar yansımış olması üzüntü verici ve oldukça düşündürücü idi. Aslında bizim dışımızda hiçbir ciddi devlet, turizm adına kendini bu ölçüde inkar edip açık arttırmaya çıkarmaz. Çanakkale geçilmez deyip vatan için hayatlarını seve seve genç yaşta feda eden o asil Türk çocuklarının manevi dünyası, bugün yaşayanların önemli bir bölümünden çok farklıdır. Acaba otellere Çanakkale kahramanlarının isimleri verilemez miydi? Bir ara ülkeyi yönetenlerimiz savaş alanlarında yabancılara yönetecekleri özerk bölgeleri teklif edebilmişlerdir. Yabancılarla bazı şeyleri paylaşmayı nedense çok seviyoruz; vatanımızın topraklarını da... Türkiye gibi gelenek ve tecrübesi derin olan bir ülkeye magazin yöneticiler ve karton aydınlar hiç yakışmıyor. 
Şehitlerimiz kabirlerinden doğrulup kalksalar, biz yanlış bir iş mi yaptık, bizden sonraki nesiller bu ölçüde milli hassasiyetlerini kaybettiklerine göre, acaba düşmanı Çanakkale sahillerinde çiçekle mi karşılasaydık diye düşünmezler miydi?
Aydınlar Ocağı soydaşlarımızın bulunduğu coğrafyaya açılarak uluslararası hale gelmektedir. Böylece Türk Dünyası ile resmi kanal dışı ilişkiler geliştirilecektir. Şûra’da teklifler arasında geniş bir kurultay düzenlenmesi fikri de vardı. Ocak olarak iki ayrı Milliyetçiler Kurultayı düzenlemiştik; ama o dönemde iktidarda bulunanlar Türklük, Cumhuriyet, Milli Devlet ile bugünkü gibi kavgalı değillerdi. Maddi ve manevi destek görmüştük. Bugünkü durum, dünün maalesef tamamen tersidir. Bugün Aydınlar Ocağı’na düşen görev 1970’lerde olduğu gibi, yamalı bohça haline gelen ve çok farklılaşan sağı birleştirmek değil; Milli kimlikten, Milli Devlet ve üniter yapıdan kısaca Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerden yana olanları birleştirmek ve bu alanda anahtar rolü oynayabilmektir.     
Şûra sonunda sonuç bildirisi hazırlanarak kamu oyuna sunuldu. Andımız hep bir ağızdan okundu. İnternet sitemizde bu bildiri yer almaktadır.
39. şûranın gerçekleştirilmesinde emek ve gayretleri olan Başkan Abdullah Sarıca, Faik Şen ve yönetim kurulundaki değerli arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilir ve çalışmalarında başarılar dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları