Amerika Birleşik Devletleri’nin 2022’den bu yana uyguladığı ileri düzey yapay zekâ işlemcilerinin (GPU) ihracat kısıtlamaları, teknoloji dünyasında dalga etkisi yaratıyor. Özellikle NVIDIA’nın H100 ve A100 gibi yüksek performanslı çiplerini hedef alan bu politikalar, 2025’te "AI Diffusion" adlı katmanlı sistemle kurumsallaştı. Bu düzenlemeyle ülkeler, gelişmiş çiplere sınırsız erişimi olanlar, kotalı erişime tabi tutulanlar ve tam ambargo uygulananlar şeklinde üç gruba ayrıldı. Kotalı erişim grubundaki ülkeler için yıllık 790 milyon TPP (Toplam İşlem Gücü) sınırı getirildi ki bu kabaca 50 bin NVIDIA H100 GPU’suna denk geliyor.
Ancak 2025 Mayıs’ında yaşanan gelişme, bu statik tabloyu altüst etti. Başkan Donald Trump’ın Körfez turu kapsamında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Katar ile imzaladığı toplam 2.2 trilyon dolarlık anlaşmalar, özellikle BAE’nin konumunu radikal biçimde değiştirdi. Biden döneminde yılda 50 bin GPU ile sınırlı olan BAE’nin kotası, anlaşma karşılığında 500 bin adete çıkarıldı. Bu rakam, NVIDIA’nın yeni nesil Blackwell sınıfı çiplerini de kapsayacak şekilde düzenlendi.
Bu hamlenin arkasında BAE’nin petrol gelirlerini teknoloji egemenliğine dönüştürme stratejisi yatıyor. Abu Dabi Yatırım Kurumu (ADIA) tarafından yönetilen 1.4 trilyon dolarlık fon, doğrudan ABD’li çip üreticilerine ve veri merkezi altyapısına aktarılacak. Karşılığında BAE, hem yerel yapay zekâ projeleri için doğrudan çip tedariki sağlayacak hem de Abu Dabi’de inşa edilecek devasa bir yapay zekâ kampüsüyle küresel bir çekim merkezi haline gelecek. Sadece soğutma sistemine 700 milyon dolar bütçe ayrılan bu kampus, 2028’de tam kapasiteyle faaliyete geçtiğinde 5 gigawatt enerji tüketimiyle dünyanın en büyük yapay zekâ altyapısı olacak.
BAE merkezli şirketler bu kısıtlamaları aşmak için yenilikçi modeller geliştiriyor. G42 grubu, tipik bir örnek oluşturuyor: Cerebras Systems’ten CS-3 çiplerini, Qualcomm’un Cloud AI 100 serisini ve Japonya menşeli SambaNova sistemlerini paralel olarak kullanarak "tedarikçi çeşitlendirmesi" yapıyor. Bu çipler Kaliforniya’daki veri merkezlerinde konuşlandırılıyor ve bulut üzerinden BAE’deki müşterilere hizmet olarak sunuluyor. Bu sayede ABD’nin tek tedarikçi kısıtlamaları bypass edilirken, performans kaybı da en aza indiriliyor. G42 CEO’s Peng Xiao’nun Financial Times’a yaptığı açıklamada, "Uyum maliyetlerimiz yılda 200 milyon doları aştı ama pazar erişimimiz 4 kat arttı" ifadesi dikkat çekiyor.
Girişimcilik ekosistemindeki etkiler çok katmanlı şekilde hissediliyor. Bir yandan Abu Dabi’de kurulacak yapay zekâ kampüsü, bölgeyi Avrupa, Asya ve Afrika arasında bir köprü haline getirecek. Amerikalı şirketler burayı üs olarak kullanarak 2.000 mil yarıçaptaki 1.2 milyar nüfuslu pazara düşük gecikmeli hizmet sunabilecek. Öte yandan, BAE hükümetinin "Operasyon 300bn" adlı girişimi kapsamında yapay zekâ start-up’larına sağlanan hibeler yılda 3.2 milyar dolara ulaştı. Bu fonların %40’ı, çip kısıtlamaları nedeniyle donanım erişimi sorunu yaşayan erken aşama şirketlerini desteklemeye ayrılıyor.
Ancak bu tablonun gölgede kalan riskleri de var. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın "Onaylı Son Kullanıcı" listesine girmek isteyen BAE şirketleri, 400’den fazla güvenlik protokolünü karşılamak zorunda. Örneğin, veri merkezlerine fiziksel ABD denetçilerinin erişim izni, müşteri verilerinin şifrelenmesinde yalnızca NSA onaylı algoritmalar kullanma zorunluluğu ve personel güvenlik soruşturmaları gibi şartlar, küçük ölçekli girişimlerin önünde engel oluşturuyor. Dubai merkezli yapay zekâ start-up’ı MSAI’ın kurucusu Mehdi Alireza’nın belirttiği gibi, "ABD ile çalışmanın bürokratik maliyeti, aldığımız yatırımın %35’ini eritiyor."
Jeopolitik gerilimler de sürpriz tehditler yaratıyor. 2024’te G42’nin Çinli şirketlerle bağlantıları nedeniyle ABD’den uyarı alması, BAE’deki pek çok girişimin Batı-Çin arasında ikili oynamaktan vazgeçmesine yol açtı. Şu an 17 BAE teknoloji şirketi, yatırımlarının en az %65’ini ABD menşeli varlıklara yönlendirme taahhüdü verdi. Buna karşılık Çin, Huawei aracılığıyla Ascend 910 çiplerini BAE pazarına %40 indirimle sunarak kaybettiği zemini kazanmaya çalışıyor.
500 bin GPU’luk dev kotanın en çarpıcı sonucu, BAE’nin "yapay zekâ hizmet ihracatçısı" konumuna geçişi olacak. Emirates AI adlı devlet projesi kapsamında, 2027’ye kadar 200.000 GPU’luk bulut kapasitesinin Avrupa ve Afrika’daki müşterilere kiralanması planlanıyor. Örneğin, Kenya’daki bir sağlık girişimi, Nairobi’de veri merkeri kurmak yerine Abu Dabi’deki altyapıyı kullanarak maliyetlerini %60 azaltabilecek. Benzer şekilde, İspanyol otonom araç firması TRACTICA, test simülasyonları için BAE bulutunu kullanmayı tercih ediyor.
Trump yönetiminin bu politikası, teknoloji jeopolitiğinde kalıcı bir ders bırakıyor: Yeterli finansal güç ve diplomatik manevra kabiliyetine sahip ülkeler, ABD’nin teknoloji duvarlarında gedik açabiliyor. Ancak bu erişim, siyasi tavizler ve stratejik bağımlılık pahasına geliyor. BAE örneği, diğer kotalı erişim grubundaki ülkelere (Türkiye, Hindistan, Brezilya) ilham verirken, Çin ise benzer anlaşmalarla "ambargo delme" stratejilerini hızlandırıyor. Girişimciler için ise net bir gerçek var: Küresel ölçekte rekabet edebilmek artık sadece teknolojik deha değil, jeopolitik navigasyon becerisi gerektiriyor.