Adalet, bir gün herkese lazım olur!

Sağlıklı işleyen bir yargı sistemi, üç ana unsurdan oluşur: İddia, karar ve savunma. Hiç şüphesiz, bu üç unsur da önemlidir. Ancak yargının sağlam bir hukuk zemininde yükselmesi, savunmanın gerekli değer ve öneme sahip olması ile olacaktır. Ama görün bakın ki, bu üç unsur içinde, gereken itibarı görmeyen tek unsur savunmadır.

Mevcut hükümetin politikaları sonucu, zaten mahkemelerdeki konumuyla dahi savunmadan üstün tutulduğu anlaşılan iddia makamının yetkileri daha da arttırıldı.

Karar unsuruna baksak, hakimler, neredeyse tamamen yürütme tarafından belirlenir oldu.

Elimizde bir tek, naçizane, nispeten bağımsız savunma kaldı.

Adalet adına güven veren tek unsur olan, bağımsız savunma ise, hukuksuzluklar, haksızlıklar karşısındaki tutumu, korkusuz açıklamaları ile pek tabi bazılarını rahatsız etti.

İddia ve karar makamlarından sonra savunma üzerinde de vesayet oluşturacak bir yasal düzenleme yapılmak için çalışmalara başlandı.

Yapılmak istenen değişiklikler

Değişikliğin görünürdeki sebebi şu: Karşıt görüştekilerin de temsilini sağlayarak baroları demokratikleştirmek!

Başka hiçbir kurumda değil de barolarda demokratikleşmeye gidilmesinin elbette bir tek sebebi var: Yürütmeden bağımsız ve yürütmenin çıkarlarına ters düşen açıklamaların barolar tarafından yapılabilmesi.

Zira, yeni demokrasi anlayışına göre, hükümetin hoşuna giden ve işine gelen eylem ve söylemler demokratik; ters düşenler ise, değil.

Yapılmak istenen değişiklikle getirilmesi planlanan "çoklu baro" sistemi, toplumun geneline yayılan kutuplaşmayı barolara taşımaktan başka bir işlevi olmayacak, savunmayı bölecek ve bu yolla da zayıflatacak bir sistem.

Anlaşılan o ki, hukukun üstünlüğü ve adalet savunuculuğu yapan tek bir kolektif yapılanma kalmasın isteniyor.

Aksi halde, avukatlık mesleğini bu denli yakından ilgilendiren bir meselenin meslek örgütlerinin görüşlerini almadan yapılmaya çalışılması, başka türlü anlaşılabilir değil.

Üstelik, Anayasa açısından da baroların bölünmesi, tüzel kişiliği bulunan kurumların parçalanması anlamına gelmekte ki, bu da Anayasa'ya aykırı.

Baroların haklı isyanı

İşte, baroların bir araya gelerek, Avukatlık Kanunu'nda değişiklik yapan, baroların içine müdahale etmeyi ve "çoklu baro" sistemini getirmeyi amaçlayan bu düzenleme girişimine karşı başlattıkları yürüyüş, dün itibarıyla sona erdi ancak Ankara'da Anıtkabir ziyareti yapmak isteyen baro başkanları ve avukatlar kolluğun engeli ile karşılaştı. (Bu yazıyı teslim ettiğim dün öğleden sonra civarında ise, hala ziyaret gerçekleştirilememişti.)

Oysa yürüyüş, 1 Haziran'da 80 baro başkanının yapılmak istenen düzenlemeye karşı olduklarını ifade eden bildirinin devamıydı.

Yani, önce yapılmak istenenin yanlışlığını, Anayasa'ya aykırılığını açıkladılar ancak seslerini duyuramayınca sıcağa ve virüs tehdidine rağmen haklarını, haklarımızı aramak için yürümeye karar verdiler; ülkenin çeşitli yerlerinden başkente doğru yola çıktılar.

Her ne kadar 'hepsi değil, yalnızca 30 baro başkanı' denilerek, yapılan yürüyüş küçümsenmeye çalışılsa da Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Adana dahil Türkiye'deki avukatların yüzde 95'ine yakınını temsil eden barolarca yapılan bir yürüyüş mevzubahis.

İşte, bu yürüyüşü yapanların Ankara'ya girmeleri engellendi ve avukatlar polis barikatının önünde oturma eylemi yaptı.

Ortaya çıkan görüntüler, "Türkiye'de hala adalet var" diyenlerin suratına çarpılacak nitelikte, şimdi ve gelecek açısından içler acısıydı.

Barolar, Avukatlık Kanunu'na göre, "hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten" meslek kuruluşları iken, görevlerinin bir gereğini yerine getirirken engellendiler.

Ne görüşte olursanız olun, baro başkanı avukatların karşılaştığı bu muamele, Anayasal bir hakkın ihlalidir ve pek çok dilde karşılığı "hak savunucusu" olan bu mesleğin "devletin avukatı" haline getirilmemesi gerekir.

Bağlı bulunduğum İstanbul Barosu ve yürüyüşte bulunan tüm barolar, yanınızdayız.

Yazarın Diğer Yazıları