Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sabahattin ÖNKİBAR

Sabahattin ÖNKİBAR

Ahmet Hakan, Deniz Feneri’nin neresinde?

Kanal 7 Televizyonu kurulduğunda vitrine 3 isim çıkarıldı.
Bunlar, Zekeriya Karaman, Ahmet Hakan ve Zahit Akman’dı.
Ahmet ile Zahit’in Kanal 7’deki ilk yıllarda lakapları iki sakallı idi.
Bu üç isim, yani Zekeriya Karaman, Ahmet Hakan ve Zahit Akman Kanal 7’nin tartışmasız kara kutusudurlar.
Dahası, Zahit Akman bir dönem ekipten uzaklaştırılmasına ve ABD’ye hicrete (!) mecbur edilmesine rağmen Ahmet Hakan konumunu hep  muhafaza etmiştir ki Zahit Akman’ın yerine Akif Beki ithal edilmişti.
Pek çok Milli Görüş eksenli yapı gibi Deniz Feneri de Kanal 7’nin kardeş kuruluşu idi.
Dolayısı ile iki  yapı  arasında somut olarak türlü bağ ve münasebetler vardı.
Tam bu noktada soralım: Ahmet Hakan, Deniz Feneri olayının neresindedir?
Hangi faaliyetlerine katılmıştır?
Deniz Feneri için hiç yardım toplamış mıdır?
Yardım toplama toplantılarını sunmuş mudur?
Televizyondan yardım çağrıları yapmış mıdır?
Toplanan paraların yönetilmesi toplantılarında görüş belirtmiş midir?
Ahmet Hakan, Deniz Feneri  işi için yurt dışına hiç çıkmış mıdır?
Yurt içinde faaliyetlerde bulunmuş mudur?
İşadamlarını arayıp yardım talep etmiş midir?
Toplanan zekat paraları ile gemi alınmasına tepki koymuş mudur?
Bazılarının bu yardım paraları ile zengin olmasına isyan etmiş midir?
Daha bunun gibi pek çok sorunun Ahmet Hakan tarafından  acil olarak  cevaplanması gerekiyor!
Öyle, çünkü dedik ya Ahmet Hakan Kanal 7’nin en etkili ve yetkili üç isminden biriydi.
İlginçtir, İslamcı kesimler için mübalağasız  her şeyi  yazan  Ahmet Hakan Deniz Feneri için tek bir satır yazmıyor; niye acaba?..
Yoksa kendisi de bu bataklığın içinde ve zarar görürüm endişesinden mi?
Açın bakın Ahmet Hakan’ın arşivine Deniz Feneri rezaletini hep görmezden gelmiş!
Oysa çok çok iyi biliyorum Deniz Feneri olayının iç yüzünü ve perde gerisini bu ülkede en iyi bilen üç kişiden biri Ahmet Hakan’dır.
Bu vesile ile buradan çağrı yapıyor ve Ahmet Hakan’a Deniz Feneri ile ilgili olarak mübalağasız kitap olabilecek düzeydeki  bilgilerini anlatmaya çağırıyorum.Yok eğer bunu yapmayıp susmaya ve bildiklerini gizlemeye devam ederse bunun ne anlama geleceğini siz okurlarıma bırakıyorum.
Bir başka  merakım savcılığın Ahmet Hakan’ın bilgisine başvurup başvurmayacağıdır?
Ve son not:
Sahi, Deniz Fenerinde düğmeye neden bu kadar gecikme ile basıldı?
Yoksa bu soruşturma kamuoyunu tatmin adına baştan savma bir teşebbüs müdür?
Şike olayı gündemi sarsmış iken ve yeni hükümetin ilan edildiği gün yani gündem dolu iken Deniz Fenerinde harekete geçilmesi  ilginç değil mi?
Altını çizerek yazıyorum: Deniz Feneri on tane Balyoz, yirmi tane Ergenekon davası ile eş  değerdir, dolayısı ile bu olay asla geçiştirilemez. Bu rezaletin hesabını yargı sormazsa Hâlik soracaktır, ondan emin olun!


BENZERSİZ USTA  

Milli Eğitime usta atama!

İntihal’ın sözlük anlamı aşırmadır.
Bu suç  çeşidi  daha çok akademisyenlerde görülür.
Akademik formasyona talip olanların bazıları bir yerlerden aşırdıkları tezleri kendi ürünleri gibi sunup hak etmedikleri unvanları talep ederler .
Maalesef Milli Eğitim Bakanlığına atanan Ömer Dinçer böyle bir ithamdan yargılanarak mahkûm olmuş ve akademik unvanı elinden alınmıştır.
Evet bu ülkenin eğitimini teslim etiğimiz adam intihal yani aşırma ya da siz ne derseniz deyin o malum suçtan sabıkalıdır.
İnsaf ile iz’an ile ahlak ile söyleyin bu olacak şey midir?
Batılı demokrasilerle böyle bir şey olsa kıyametler kopar, ama bizde gazetelere haber bile olmuyor!
İyi ama boyuna AB diye vaveyla koparan o malûm güruh bu acaip duruma niye susuyor?
Bravo  Tayyip Bey’e Milli Eğitime usta (!) bir atama yaptı!


YARGININ DURUMU

12 Eylül hesabı ve yargı?

Seçim öncesini hatırlayın.
Başbakan meydanlarda kükrüyor:
-12 Eylül’den hesap sürecini başlatıyoruz.
Yandaş gazeteler tam kadro şu manşeti atıyor:
-Kenan Evren sorguda.
Peki gerçek ne midir?
Milleti ya da seçmeni  manipüle etmek adına Kenan Evren’in evine gidilerek bir mülakat yapıldı, yani sorular soruldu.
Peki ya sonra mı?
Sonrası yok, çünkü alınan ifadenin herhangi bir tezahürü olmadı.
Ayrıca eve gidip ifade almak da neyin nesi?.. Böyle hesap sormak mı olur?..
Keza ifade sonrasında hani gözaltı ya da tutuklama?
Aslında böyle bir şey de mümkün değil; zira ortada zaman aşımı durumu var.
Bunu AKP de yargı  da biliyor ama, maksat seçmeni etkilemek ya, aldılar bir ifade!
AKP’yi anlarım da yargının buna alet olması sizce neyi  ispatlıyor  dersiniz?

Yazarın Diğer Yazıları