Ankara’nın taşına bak gözlerimin yaşına bak

Ertem Göreç’in Sakarya savaşını ve sonrasını anlattığı filmini izliyorum. En çok beni etkileyen, Teşkilat-ı Esasiye’yi hazırlamalarındaki güçlük ve heyecan sarstı. İşte dedim bu anayasayı çiğniyorlar. İdare lambalarının altında, okul sıralarına oturmuş vekiller, kulakları cephede, cephede bile değil Polatlı’da. Top sesleri oradan duyuluyor.

Bir hercümerç. Bugün bizim Güneydoğu da bir hercümerç. Akif Çanakkale’deki savaşı da bu sözle anlatır. Daha doğrusu Akif, artık o şiddetle yaşamadığımız Güneydoğu ve Arap bataklığının ülkemizdeki yansımalarını, emperyalistlerle karşı karşıya geldiğimiz bu faciayı anlatır. Onların ortasında sakin bir liman gibi idik. Şimdiki halimize bakın. Kaçan bize koşuyor, kaçamayanlar IŞİD denen emperyalist kurgunun bıçakları altında... Çanakkale savaşı belki bundan daha medeniydi.
Şu onbeş gün içerisinde gül yüzlü teğmen öldü, astsubaylar öldü, iki polis intihar etti, ikisi öldürüldü, yollar açıldıkça kapanıyor. Ve Genelkurmay Meclis’teki yemin töreninde güle oynaya aşağıdaki salonu seyrediyorlar. Biraz sonra da mavi giysili tören kıtasının, atlarla yapacağı gösteriyi seyredecekler.

***

Ankara’nın taşına bak gözlerimin yaşına bak. Jenerikte sürekli bu şarkı var. Allah’tan bir tarafta da vur patlasın çal oynasından uzak Yatağan işçileri. Asker gibi kendilerinin de özelleştirilmesine karşı koyuyorlar. Onlar gibi bana ümit veren başka olaylar da var. Diyarbakırlı annelerin üç aydır direnişleri. Bunu kim tahmin edebilirdi. İyi de sonuç alıyorlar. Çocuklar aşağıya inmeye başladı. Bu, şunu gösteriyor ki çağımızın en büyük silahı direniştir. 
İşte başka bir tarafta gençler ve halk, direnişin en güzelini yapıyorlar. Korkusuz ve disiplinli. Bir tarafta da başka bir direniş görüyorum ama bunun sevineceğimiz bir direniş olduğunu söyleyemem. Bu, onların rasyonalitesinden kaynaklanıyor. 
Batılılar, Çankaya’ya davul zurna eşliğinde gelmediler, maslahatgüzar seviyesinde katıldılar. En sevinçli katılımcılar, Arap ülkelerinin şeyhleri ve kralları idi. Emperyalistlere yardım ettikleri için mi, ülkelerinin yaşadıkları facianın dehşetinden mi bilmiyorum, gülüp duruyorlardı.

***

Ertem Göreç, filmine en güzel jenerik müziğini bulmuş; ‘Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak.’ Bu filmi belki on kere seyrettim her seferinde bazı yerlerinde gözyaşlarımı tutamam.
Bizim polisler şimdi yerleri değiştirildiği için ailelerinden uzak kaldıkları için veya çeşitli haksızlıklar sebebiyle intihar ediyorlar. Sakarya’da intihar eden Miralay Reşat Bey, Atatürk’e vaat ettiği yarım saat içinde Çiğiltepe’yi alamadığı için intihar etti.
Cephelerde böyle bir ruh geziniyordu. Halk cephesinde de o ruh geziniyordu. Tıpkı bugünkü gibi. Askerin lojistiğini sağlayan; elindeki ekmeği, bulguru, çorabı, çarığı getiren yani ‘Tekalif-i Milliye’yi sevinçle kabul eden halk, bugünkü halktı.
Atatürk vakıflardan bağış toplamıyordu, işçilerin tazminatına, örtülü ödeneğe göz dikmemişti. Özelleştirme denen haram kapısı aklına bile gelmiyordu. Halkın sevinci böylesine helal bir sevinçti. Ve biz bu savaşı baştan aşağıya helal duygu düşünce ve eylemlerle kazandık. Gene kazanacağız.

Yazarın Diğer Yazıları