1944 yılı, sadece savaş meydanlarında değil, diplomasi masalarında da tarihin akışını değiştiren gelişmelere sahne oldu. İkinci Dünya Savaşı henüz sona ermemişti fakat savaşın galipleri, barışın kalıcı olabilmesi için ekonomik istikrarın şart olduğunun farkındaydı. Bu anlayış, dünyanın dört bir yanından 44 ülkenin temsilcisini, ABD’nin New Hampshire eyaletindeki küçük bir kasaba olan Bretton Woods’ta buluşturdu. Amaç, savaş sonrası ekonomik düzeni yeniden inşa edecek, uluslararası ticaret ve finans ilişkilerinde güven ve öngörülebilirlik sağlayacak bir sistem kurmaktı.

ANLAŞMANIN ARKA PLANI VE KURUMSAL TEMELLERİ

Bretton Woods Konferansı’nın arka planında, 1929 Büyük Buhranı’nın yarattığı derin ekonomik yıkım, savaş yıllarında giderek yükselen korumacı ticaret politikaları ve altın standardının çöküşü yer alıyordu. Bu üç unsur, ülkeler arasındaki ticaretin daralmasına, para birimlerinin istikrarsızlaşmasına ve uluslararası yatırımların azalmasına neden olmuştu. Dünya, ortak kurallara dayalı bir para sisteminden yoksundu. ABD, savaşın sonuna gelinirken elinde tuttuğu devasa altın rezervi ve ekonomik gücüyle bu boşluğu doldurmayı hedefledi. Plan, Amerikan dolarını küresel sistemin merkezine yerleştirerek hem uluslararası ticaretin önünü açmak hem de istikrarı sağlamak üzerine kuruluydu.

Konferansta kabul edilen sistem, sabit fakat gerektiğinde ayarlanabilir döviz kurları üzerine inşa edildi. Ülkeler kendi para birimlerini ABD doları karşısında belirli bir değere sabitleyecek, dolar ise ons başına 35 dolar üzerinden altına bağlanacaktı. Böylece altın-dolar standardı, yeni sistemin temelini oluşturdu. Bu mekanizmayı hayata geçirmek için Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası kuruldu.

TÜRKİYE’NİN ANLAŞMAYA KATILIMI VE İLK YANSIMALAR

Türkiye, savaşın son yılında hâlâ ciddi ekonomik kısıtlamalarla yaşayan bir ülke olarak, Bretton Woods Anlaşması’na 1947’de katıldı. Bu adım, Türkiye’nin uluslararası finans sistemine resmen dâhil olması anlamına geliyordu. IMF üyeliği, ülkenin dış borçlanma kapasitesini artırırken, Dünya Bankası ile kurulan ilişki, kalkınma projelerine uzun vadeli kaynak sağladı.

Bu dönemde Türkiye, özellikle karayolu, enerji ve liman inşaatları gibi altyapı yatırımlarında Dünya Bankası kredilerinden yararlandı. Türk Lirası’nın dolar karşısında sabitlenmesi, dış ticarette öngörülebilirliği artırdı fakat para politikasında uluslararası kurallara uyum zorunluluğunu da beraberinde getirdi.

SİSTEMİN ÇÖKÜŞÜ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

Bretton Woods sistemi, yaklaşık 25 yıl boyunca dünya ekonomisinde görece istikrar sağladı. Ancak 1960’ların sonunda ABD’nin bütçe açıklarının büyümesi, Vietnam Savaşı’nın maliyeti ve doların aşırı basılması, sistemin temel dayanağı olan altın-dolar bağını zayıflattı. 1971’de ABD Başkanı Richard Nixon, doların altına dönüştürülebilirliğini askıya aldı. Bu gelişme, sabit kur sisteminin fiilen sona ermesi ve dalgalı kur rejimine geçiş anlamına geliyordu.

Türkiye açısından bu değişim, döviz kurlarındaki dalgalanmaların doğrudan hissedildiği ve uluslararası piyasalardaki oynaklığın ekonomiye daha güçlü yansıdığı yeni bir dönemi başlattı.

BRETTON WOODS’UN KALICI MİRASI

Anlaşma sona erse de kurduğu kurumlar, yani IMF ve Dünya Bankası, küresel ekonomide etkilerini korudu. Türkiye, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde bu kurumlarla yakın işbirliği içinde oldu. 1980’lerde uygulanan istikrar programları ve 2001 krizinde alınan IMF destekli önlemler, bu ilişkinin en belirgin örneklerindendi.

Bretton Woods, yalnızca bir para sistemi değil, aynı zamanda savaş sonrası uluslararası işbirliğinin simgesi olarak tarihe geçti. Türkiye için ise modern küresel ekonomiyle bütünleşme sürecinin en önemli adımlarından biri olarak hafızalarda yerini aldı. Küresel işbirliği, siyasi istikrar ve ekonomik kalkınma arayışının kesiştiği bu tarihi anlaşma, bugün hâlâ uluslararası finans sisteminin temelinde yankılanmaya devam ediyor.