Cumhur İttifakı ekonomik istikrarı sağlayamaz
Merkez Bankası Perşembe günü gösterge faizini yüzde 50’de sabit tuttu. Finansal istikrar için ek kararlar aldı. Likidite fazlasının sterilize edileceğini Kur Korumalı Mevduat’tan dövize geçme şartlarının zorlaştırıldığını açıkladı. Döviz kredilerine sınır getirildi.
Maliye tarafından da, vergilerin artırılması ve harcamaların kısılması önlemleri alınmıştı.
Normal bir ekonomide istikrar politikaları olarak bu önlemler etkili olurdu; ancak bizde bu önlemlerle ilgili dört çekince var;
Birincisi uygulamada engeller var;
Merkez Bankası, bankaları ve KKM’den dönüşleri TL’de tutmaya zorlaması ve ceza kesmesi yoluyla piyasayı kirletmekte ve kayıt dışılığa zorlamaktadır. Dahası kişileri de TL’ye dönüşe zorlamak, iktisadi ajanların rasyonel karar vermelerini etkilemektedir. Bir merkez bankasının iktisadi ajanların cebine uzanarak onların reel gelirini tayin etme hakkı yoktur.
Kamuda tasarruf kararının da Türkiye şartlarında işlemesi mümkün değildir. Çünkü Cumhur İttifakı devlet kaynaklarını kullanma avantajı üstüne kurulmuştur. Bu nedenle devlet içinde kavgaları, çatışmaları görüyoruz. Kimse kamudan sağladığı bu avantajlardan vazgeçmez. Bu durumda tasarruf önlemleri topal kalır.
İkincisi siyasi ve sosyal sorunlar, istikrar önünde engeldir.
Başta, 10 milyonu aşkın mülteci siyasi ve sosyal düzeni bozuyor.
Toplum, neden dünyanın en fazla mülteci bulunduran ülkesi olduğumuzun ve Suriye’den ve Afganistan’dan gelen mültecileri tutmamızın mantıklı bir nedenini anlamış değildir.
Euronews Nisan 2024 haberine göre, Avrupa Sayıştayı 6 milyar dolarlık mülteci yardımları için Türkiye’yi eleştirdi.
Tüm anketlerde toplumun yüzde 70’i mültecilerin geri dönmesini, yüzde 90’ı yeni mülteci girişinin yasaklanmasını istiyor.
Mülteciler çalışma düzenini ve sosyal düzeni bozdu. Sermaye ve emek, tedirgin oluyor. Bu şartları düzeltmeden tek başına ekonomik önlemler yatırım ortamı ve güven ortamı sağlamaz.
Üçüncüsü demokratik ve hukuki altyapının bozulmasıdır.
2023 Freedom House endeksinde; İnsan Hakları ve Siyasi Özgürlükler sıralamasında kriz içindeki Arjantin 100 üstünden 85 ile özgür statüde olurken, Türkiye 100 üstünden 32 ile özgür olmayan statüdedir.
Hukukun üstünlüğü endeksinde Dünya sıralamasında Arjantin 217 ülke içinde 56. sırada, Türkiye ise 142. sıradadır.
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmadı. Yargıya güven azaldı.
MHP Genel Başkanı’nın, Anayasa Mahkemesi kapatılsın demesi, dünyada “Cumhur İttifakı bağımlı yargı ve teokratik düzen istiyor” algısı yarattı.
Kayyum atamaları, mülkiyet güvencesi sorunu yarattı.
Şimdi etki ajanlığı yasa tasarısı gerçekleşirse, düşünce özgürlüğü de kalmayacaktır.
Demokratik ve hukuki altyapı düzeltilmezse, yatırım ve güven ortamı oluşmaz. Güven olmadığı için Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmiyor. Portföy yatırımları da kısa vadeli konjonktüre göre hareket ediyor. Ekonomide kırılganlık artıyor.
Dördüncüsü kronikleşen yapısal sorunlardır.
Yapısal sorunlardan bazıları ortalama 50 yıllık, bazıları ise son 20 yılda ortaya çıktı.
Türkiye’nin yapısal sorunları;
*İthalata bağımlı üretim yapısı,
*Piyasada oligopol yapı,
*Toplam Faktör verimliliğinin düşük olması,
*Sektörel dengesizlik ve sanayide düşük kapasitedir.
Yapısal sorunların çözüm yollarını bu sayfamda sık, sık yazıyorum.
Sonuç olarak; para ve maliye politikası kapsamında alınan önemler enflasyonun köpüğünü alır, ancak siyasi iktidarın iktisadi anlayışı değişmez veya ortadan kalkmaz ise ve yapısal sorunlar çözülmezse kronik enflasyon ve kriz devam eder.