Cumhuriyet yönetiminde Nazime Hanım dönemi

Bu hafta satırlarıma Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk’a Allah’tan rahmet, sevenlerine ve Cumhuriyet ailesine başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum. İlhan Selçuk’un vefatı, bana Yunus Nadi’nin vefatı sonrası Cumhuriyet Gazetesi yönetiminin eşi Nazime Hanım’a kalışını hatırlattı. 28 Haziran 1945 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nin Sahip ve Başyazarı, Muğla Milletvekili Yunus Nadi vefat edince, daha cenazesi İstanbul’a getirilmeden, evin en büyüğü olan Nazime Nadi oğulları Nadir ve Doğan ile kızını toplantı salonunda baş koltukta kabul ettiğinde şu talimatı vermişti;

“-Babamızı kaybettik, hepiniz de biliyorsunuz ki, Atatürk’ün emir ve tavsiyeleriyle  Cumhuriyet Gazetesi’ni 1924 senesinin 7 Mayıs tarihinde babanızla beraber kurduk. Bugünden itibaren gazetemiz,  idarehane ve bütün çalışanlarla beraber benim sorumluğuma girmiştir. Babanızın de vasiyeti budur. Ailenin en büyük erkeği Nadir, yazıişleriyle meşgul olacak. Yönetim ise benim üzerimde kalmıştır. Cenaze merasimin ertesi günü gazetede, herkesin katılmasıyla yapılacak toplantıda bu durum ilan edilecek. Gazetedeki her türlü masraf benim talimatım tahtında yapılacak. İdare Müdürü Bali bey ile Muhasebe Müdürü Ziya Canal’ı köşke çağırttım, onlarla da görüşeceğim. Bu konuda hiçbir itiraz kabul edilmeyecektir. Nadir ise yazı işlerinden sorumlu olduğu için ayrıca onun toplantısında ben de bulunacağım.”
Hani bazı konularda “Evimize bomba düştü sandık” derler a, ayni durum Yunus Nadi beyin Yeniköy’deki, toplantı da bu karar, böylesi bir duruma karşılık geliyordu.
Nadir Nadi, gazetenin Yazı İşleri Müdürü Abidin Daver’e yan odadan gece yarısına doğru telefon ederek, bu konuşulanları bildirmesinin ardından gazetenin Ankara Temsilcisi Mekki Sait Esen ile de konuştu ve yarın trenle hareketini bildirdi.
Benim de eniştem olan Mekki Sait Esen, Hediye ablama, Nazime Nadi Hanım’ın toplantı da konuştuklarını naklettikten sonra, o günkü notuna şunları yazmıştı;
 “-Eyvah ki, eyvah!... Nazime Hanım, İmparatoriçeliğini ilan etmiş... Gerçi daha önce de, Yunus Nadi Bey’in hastalığında da her şeye karışıyordu ama bu kez, Cumhuriyet’in kurucusu olduğu için dizginleri tam eline aldı...”
Ve Nazime hanım tam bir İmparatoriçe edasiyle her gün gazeteye geliyor, ilk önce Muhasebe Müdürü Ziya Canal’ın defterini sümenin önüne koyuyor, kimin borçlu, kimin alacaklı, gazetenin tiraj ve satış, başbayiden gelen hesabı, resmi ilanlardan, özel ilanlar gibi ilancılıktan gelen hesapları ve kasa tutarını en ince ayrıntısına kadar inceliyor, sonra da başbayii çağırarak fikrini açıklıyor, İdare Müdürü Bali beyden, mevcut 4 adet süpürge olmasına rağmen neden iki süpürge  daha alındığının hesabını soruyor ve direktifini de vermekten geri
kalmıyordu;
 “-Süpürge tel tel dökülmeden yenisini alınmasına gerek yok. İsrafınızı kısın, fazla çay insan sağlığına zarar verir, kahve ise yalnız Yazı İşleri Müdürüne... Ömer Rıza beye de şunu söyleyin; burası kahvehane değil, eğer keyfini sürdürmek istiyorsa, günde iki fincan dışındakiler hesabından düşülecek... Şimdi kahveci Niyaziye de ihtarımı veriyorum” diyor ve kahveci Niyazi, odadan içeri girerken yerlere kadar eğilmesiyle Nazime hanım sinirleniyor;
 “-Sana ihtarım, tasabbusa gerek yok, sen görevdesin. Kahve konusunda israfını kes. Tahrir heyetindekiler dışında kimseye günde 2 çaydan fazla bedava yok, kahve isteyen parasını öder, tıpkı fazla çay içen gibi. Gelen misafirlere  de teklif de ısrar edilmeyecek... Toplanan çay ve kahve parasıyla masrafı da sen yapacaksın, idareden eskisi gibi para almak yok.”
Nazime hanım Cumhuriyet Gazetesini böyle idare etti, hatta kızının kocası Avukat Niyazi Nun’a da işi olmadıkça gazeteye gelmemesini ve hukuki konularda, ücretini Nadir beyin tayin edeceği hafta da bir yazı yazmasını önermişti. Bu yazılanların hepsi, rahmetli eniştem Mekki Sait Esen’in notlarında mevcut. Hatta Ankara temsilciliği görevini yürüten kendisine bile “zırt pırt İstanbula gelmek yok!” Talimatını vermiş...

 


Gazeteciler Cemiyeti’nin
efsane Genel Sekreteri
1946 Yılında Sedat Simavi tarafından, Cağaloğlu Vilayet karşısında ve eski Milli Eğitim Müdürlüğünün yanıbaşındaki iki katlı bina da üstelik de yemekhanesi olan yer, Bab-ı Âli gazetecileri için çok lükstü ve burası, gazetecilerin devamlı toplandığı, birbirleriyle sohbetler yaptığı yer olarak bilinir. Ancak Gazetecilerin sayısı 1950 yılından itibaren artmaya başlayınca, iki katlı yer de yetersiz kaldı ve Sedat Simavi de ayrılınca, yerine Burhan Felek seçilince, bina sıkıntısı da kendini hissettirdi. Seçimle gelen Genel Sekreter Bedii Faik, ardından Cemil Cahit Cem ve sonra da Fenerbahçe’nin ünlü sağ açığı, Anadolu Ajansı Müdürü Pamuk Sedat Taylan da bu işin büyük meşgale olduğunu ileri sürerek adaylığını koymayınca, Son Posta Gazetesinin yazı müdürü, 1917 doğumlu Elazığ’lı Mustafa Yücel büyük çoğunlukla Genel Sekreter seçildi. Burhan Felek ve onun gayretiyle, İran sefareti karşısındaki bina da satın alınarak bu günkü muhteşem binamıza kavuşmuş olduk.

Cemiyetin ilk büyük kongresi 1956 yılında bu gün Burhan Felek adını taşıyan salonda yapılınca, Mustafa Yücel yeniden genel sekreter seçildi. Mustafa Yücel’in birbirinden başarılı hizmetleri hep takdir edilerek her dört yılda bir yapılan seçimlerde tam 27 yıl rakipsiz Genel Sekreter oldu. Başkanlar değişti, Mustafa Yücel’i kimse yerinden etmeyi bile aklına getirmedi tam  7 Temmuz 1983 tarihinde gözlerini hayata kapayana kadar.

Yazarın Diğer Yazıları