Divan şiirinde insan

Divan şiirinde insan

Divan şiirini eleştirenler; hep aşk, şarap, saki, dilber, âşık, mâşuk gibi konuların işlenmiş olduğunu söylerler ki haklıdırlar. Ancak bu durum, diğer konulara hiç yer verilmemiş olduğu anlamına gelmez. Sosyal hayatta var olan her şey az veya çok muhakkak eski şiirimize yansımıştır. Biz bu makalemizde hayatın en önemli unsurlarından biri olan insana klasik şiirimizde nasıl bakıldığını örnek beyitlerle ele almak istiyoruz.

İnsan, yaratılmışların en şereflisidir. En güzel şekilde yaratılmıştır. Fakat bu yüceliğin hakkını veremeyen ve süflî emellerin esiri olan bedbahtlar da vardır ki eski şiirimizde özellikle bu iki insan tipi (ulvî ve süflî) üzerinde çokça durulmuştur.

Şeyh Galip'in:

"Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen//Merdüm-i dîde-i ekvan olan âdemsin sen."

(Kendine iyi bak, âlemin özüsün sen. Yaratılmışların gözbebeği olan insansın sen.)

beytinde insanoğlunun ulviliği ve Nâbî'nin:

"Ol kadar nefreti var gönlümün insandan kim//Aksim âdem deyü mir'âta nigâh eyleyemem."

(İnsandan o kadar nefret ediyorum ki görüntüm insan diye aynaya bile bakamam.)

beytiyle de insanın süfliliği dile getirilmiştir ki bu iki çizgi dâhilinde insan klasik şiirimizde bir şekilde yer almıştır.

İnsanı, âlemin kalbi olarak nitelendiren şair Gaybî (ö. 1676'dan sonra) onun kâinatı kuşatan ilminin ışığı olmasa yeryüzü karanlığa gömülürdü, demektedir:

"Kalb-i âlemsin ki ilmin cümleye olur muhit//Nûr-ı ilmin olmasa âlem olurdu kapkara."

Gaybî bir başka beytinde de kâinattan maksadın insan olduğunu, dolayısıyla insanoğlunun bunun idrakine vararak kendini bilmesi/tanıması gerektiğini söyler:

"Mâhasal, sensin hemân bu cümle âlemden garaz//Fırsatı fevt eyleme, ol sen seninle âşinâ."

İnsanın yüceliğini Kaygısız Abdal (ö. 15. asır başı) da şöyle dile getirir:

"Bu âdem dedikleri el ayakla baş değil//Âdem mânâya derler, sûret ile kaş değil."

Demek ki insan sûretle değil, sîretle yani güzel ahlâkla insan oluyor. Hz. Mevlânâ'nın ifadesiyle:"Eğer insan, sûretle insan olsaydı Ahmet'le (s.a.v.) Ebûcehil bir olurdu."

Beyt li-müellifihi:

"İnsan sîrettir, sûretle insan olunsa eğer//Ebûcehil'e de biçmemiz gerekirdi değer."

İnsanın en güzel şekilde (ahsen-i takvim) yaratılması onun sîretine binaen olmuştur. Ahlâk ve fazîlet olmayınca ne güzellik kalır, ne de özellik. Kur'ân-ı Kerim'deki "Onlar hayvanlar gibidirler, belki daha aşağı" (bkz. Âraf sûresi [7], âyet: 179) ifadesi sîretsiz sûretlere yöneliktir.

Sûret fanidir, baki olan iyilik ve geride bırakılan güzel addır. O gül yanaklar bir gün elbet çürüyüp toprak olacak. Lakin geride iyi bir ad bırakanlar ebediyyen yaşayacaklar ve her daim hayır dua ile anılacaklardır. Esasen Mütercim Âsım'ın (ö. 1819) dediği gibi gerçek anlamda "insan" da onlardır:

"Âdem oldur ki ayağın çekicek dünyadan//Zikr-i bi'l-hayr ile halk içre güzel adı kala."

Doyumluk olmasa da tadımlık olarak sunduğumuz bu beyitler de gösteriyor ki eski şiirimizde insan hem ulviliği, hem de süfliliği ile ele alınarak bir taraftan yaratılmışların en şereflisi olması hasebiyle yüceliği anlatılırken diğer taraftan da Mehmet Çınarlı'nın (ö. 19 Ağustos 1999):

"İstisnalar bulunmasa cinsimi inkâr ederdim//Ne hakla insan adını kabullenir, taşırsınız"

dediği süflî kişiler yerilmiş ve onlardan uzak durulması gerektiği vurgulanmıştır.

ACZİMİN GİRYESİ:

İNSANLAR FARKLI FARKLI

Ey güzel Allah'ım, insanlar niye bu kadar farklı farklı,

Öyleleri var ki ayağının türabı olasım gelir.

İnsan sûretinde dolaşan yaratıkları görünce de,

İnsanlığın bir ferdi olarak, kahrımdan ölesim gelir.

(Li-müellifihi)

Yazarın Diğer Yazıları