Dünya nereye biz nereye?

6 Ekim 1920 İstanbul’un kurtuluşunun yıldönümü idi. İşgal altındaki İstanbul, Türk’ler için maddi ve manevi bir yıkımdı. Tek ümit Anadolu’da ayağa kalkan Milli Mücadele ruhu idi. İşgalciler istediklerini öldürüyor, işkence yapıyor, üniformalı görevlilerin apoletlerini söküyor, hakaret ediyorlardı. Bu kara günlerde Hristiyan azınlıklardan bazıları ve vatan sevgisinden mahrum bazı Müslümanlar, işgalcilerle işbirliği yapıyor, her türlü yardımda bulunuyorlardı. İşgal sonrası Tatavla Kurtuluş, Pera İstiklal Caddesi, Şişli Caddesi de Halaskargazi Caddesi olarak değiştirilmişti. Şimdi tekrar malum pakete sokularak eski isimleri verilir mi bilemem. Eğer verilir ise, AB’nin önümüzdeki ilerleme raporunda bir  “aferin”  de bunun için alabiliriz!
Bazı iktidar mensupları yeni ve orijinal bir şeyler söylediklerini zannederek ve kendilerini de buna inandırarak beyanatlar vermeye devam ediyorlar. Efendim, tek dil ve tek din olmazmış. Hem tek din olmaz diyeceksiniz; hem de 1876 ve 1924 Anayasalarında var olan “Devletin dini İslam”  ifadesinin daha sonra kaldırıldığından şikayetçi olacaksınız. Bu ne büyük çelişkidir. Tek devlet, tek vatan, tek bayrak ve tek millet olabilmesi için devletin dili olur. Fransa’da Fransızca, Almanya’da Almanca ve tabii ki Türkiye’de dünya dili olan Türkçe... Ciddi ve geleneği olan devletler yargıdan eğitime kadar, Devletin dilini egemen kılarak egemenlik haklarını korur ve kimseyle paylaşmazlar. Aynen II. Abdülhamit’in İşkodra’daki hutbe ihtilafına yaptığı müdahale gibi... Mahkemelerde devletin dili dışında ifade alınmaz. Ancak bilmeyenler için tercüman görevlendirilir. Batı ülkeleri bu konuda çok hassastır. Sözde tek dile atıfta bulunuyoruz diye, mahalli diller bazı sivri akıllılarca afiş malzemesi de yapılmaz.
Türkiye reform diye garip şeyler yapıyor. Mahkemelerde Türkçe dışında ifade kabul edildi. Böylece sözde bazılarınca terör örgütünün elinden koz alınmış oldu. Efendim, “büyük iddialara rağmen Kürtçe ifade veren olmadı” demek ne ifade eder ki. Sen tuzağa düşüp yasayı değiştirdikten sonra...
Devlet olmada ve egemenlik haklarının kullanılmasında, devletin diline şehirden şehre faklılaşan mahalli diller rakip çıkarılmaz. Bu mahalli dillerden de şimdiye kadar hiç rahatsızlık duymadık. Ancak amaç, mahalli dilleri malzeme olarak kullanılarak milli ve üniter devletten tuğla koparmaktır. Emperyal amaçlara mahalli dillerin meze yapılmasıdır.
Bazı Avrupa ülkelerinde yabancı kaynaklı nüfusun ana dilini kullanması, çocuklarına öğretmesi, kamusal alana sokularak birçok yerde yadırganır ve önlenir. Resmi yetkililer entegrasyon için anadili dışlarlar.
Almanya veya Fransa’da bu ülkeleri daha fazla demokratikleştirmek isteyen! bazı guruplar çıksa; Fransız veya Alman kimliğini reddetseler, o ülkeleri yönetenler -terörü kullansın veya kullanmasın- bu gruplarla müzakereye girip tekliflerinin kabulü yönünde pazarlık yaparlar mı? Terör örgütünü mutlu eden Andımızın kaldırılması, yer adlarının ve alfabenin değiştirilmesi, Kürtçe öğretimi aşan eğitim hakkı, sözde terörü bastırmak için milli kimliğin ve milliyetin dışlanması, etniklik kapsamında düşünülmesi patolojik bir hal değildir de nedir?
Bir ara Irak’ın eski Dışişleri Bakanlarından Tarık Aziz muhatabı olan bizimkilere  “siz Kürt cahilisiniz” demişti. Ne Tarık Aziz’in, ne de özellikle Aziz Nesin’in bazılarımız hakkında söyledikleri ve çoğumuzu kızdıran ithamlarını kolay kolay yabana atamayız.

Yazarın Diğer Yazıları