Dünya Sultan Süleyman’a kalmamış...

Suudi Arabistan Kralı Abdullah 91 yaşında öldü. Haber, gazetelere şöyle yansıdı: “Dünyanın en zengin insanlarından biriydi. Altın sarayda oturup 48 uçakla seyahat ederdi. İsimsiz bir mezara gömüldü.”

Bu ifadeler bana Sultan Süleyman’ı hatırlattı. Sultan Süleyman hem Peygamber hem de sultandı. Cinler ve hayvanlar onun emrine verilmişti. Kuşların dilini bilirdi. Tahtını rüzgâr taşırdı. Kısacası, ilim-hikmet sahibi idi. Güç, kuvvet ve debdebe sembolü idi. Ama bütün bunlara rağmen o da Azrail’in elinden kurtulamadı. Ziya Paşa’nın ifadesiyle tahtının da tacının da yerinde şimdi yeller esiyor:
“Seyr etti hevâüzre denir taht-ı Süleymân//Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde”
Tarih bize gösteriyor ki insanı insan yapan, onu ölümsüz kılan tac-taht, makam-mevki, saray-kâşane değil, dürüstlük, adalet ve hakperestliktir.
Nûş-ı Revan ölmedi, Hz. Ömer ölmedi. Çünkü onlar âdildi. Ama hazinelerinin anahtarlarını 40 devenin taşıdığı Karun helâk oldu, kuşların kanatlarına bağladığı sepetin içine girerek yükseklere çıkıp Allah’a ok atacak kadar gücüne kuvvetine güvenen Firavun öldü. Çünkü onlar paraya ve güce tapıyorlardı.
Şunu hemen kaydedelim ki kim ne derse desin, para-pul, makam-mevki, saray-kâşane insanları haktan, hakikatten, doğruluktan uzaklaştırıyor. Maalesef para ve güç arttıkça doğruluk azalıp eğrilik çoğalmaya başlıyor.
Bu konuda Mevlana’nın  “Mesnevisi”nde geçen şu hikâyede alınması gereken çok dersler var:
Hz. Süleyman’ın başındaki tacı eğrildi. Böylece onun sultanlığı sarsıldı, aydınlık gündüzü, gece gibi karardı. Hz. Süleyman dedi ki:  “Ey taç, neden başımda eğrilirsin?”  O eliyle tacı düzelttikçe taç eğrilmekteydi. Tam sekiz defa doğrulttu, sekiz kere eğrildi. Dedi ki:  “Ey taç bu hal nedir? Eğrilme artık!” Taç dedi ki:  “Beni yüz kere doğrultsan yine eğrilirim. Çünkü ey güvenilir, inanılır kişi, sen eğrilmektesin.”
Hz. Süleyman bunun üzerine kendini doğrulttu, gönlündeki nefsânî duygulardan soğudu. Tacı da derhal doğruldu, nasıl istiyorsa başında öyle durdu. Hz. Süleyman bundan sonra onu mahsustan eğriltmekte, taç da inadına doğrulmaktaydı. O ulu Peygamber, tacını sekiz kere eğriltti, her defasında taç, başında doğruldu.
Taç dedi ki: “Ey padişahım, övün. Madem ki kanadından tozu toprağı temizledin, uç artık!” (bk. Şaban Karaköse: Mevlana’dan Düşünceler Hikayeler, s. 245)
Demek ki şan-şöhret, saray-köşk söz konusu olunca Peygamber bile yanlışa (zelle) düşebiliyor. Dolayısıyla bu hikâye özellikle makam-mevki sahiplerinin kulağına küpe olmalıdır.
İsterseniz son söz bizim Süleyman’ın yani 46 yıl Osmanlı tahtında oturan Kanuni Sultan Süleyman’ın olsun:
“Sa’y kılsan dâne dâne eylesen dünyâyı cem//Dağıtır bâd-ı fenââhir anı hırmen gibi”
(Çalışıp çabalayarak dünya malını tane tane toplasan, sonunda ölüm rüzgârı onu harman gibi savurur.)
Evet, dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış, daha ne söyleyelim...

Yazarın Diğer Yazıları