Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
A. Yağmur TUNALI

A. Yağmur TUNALI

Duygular akılla birleştiğinde

Hayatım yazmakla geçti. Edebiyat merkezdeydi. İlgim, oradan genişledi. Çok yayılmasam, edebiyatta -şiirde- kalsam dediğim oldu. Kalamadım. Bunun ilk sebebi, sayıya hesaba gelmez eksiklerimizin içimi yakmasıdır. Kültürün millet hayatı için değerini anlamamak belâsına uzun yıllar önce düştük.  "Belâ" diyorum, evet bu düpedüz bir belâdır ve hemen her problemin de birinci kaynağıdır. Çünkü kültürünüzle kendiniz olursunuz. Düşseniz de çareyi kendiniz olarak arar, bulur ve uygularsınız. Başkaları tarafından bulunmuşları da bünyenize ancak böyle uygunlaştırırsınız.

 Gölpınarlı'nın üzüntüsü

Kültürsüzlük hayatımızı idare eder hâle geldi. Bilsek de bilmesek de bu derdin dertlisiyiz. Bunu göreceğiz.  Gördükten sonra sızlanarak değil, çare arayarak ilerleyeceğiz. Hayatın akışında, bazı kültür problemleri her zaman ve her millet için normaldir. Bizim de hep vardı ama bu kadar değildi. Yaşı yetenlerin, içinde yaşadıkları sırada şikâyet ettikleri eskinin bugüne göre ne kadar seviyeli olduğundan söz etmeleri sadece bir özleme değildir.

Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Dâüssılâ-i Mâzî veya dün bugün" başlıklı bir yazısını hatırlarım. "Bir selamlaşma vardı, bir karşılaşma vardı, bir konuşma-görüşme vardı, bir âdab vardı, bir yardımlaşma vardı, bir komşuluk vardı, bir dayanışma vardı." diye onlarcasını sıraladığı bir sosyal değişmeye yanar. İlk okuduğumda çarpılmıştım. Yazı, bütünüyle hayatımızın renklerinin, binlerce yıldan süzülüp gelen yaşama kültürümüzün dağılışını veriyordu. Bugün o yarattığımız yaşama şekillerinin, o anlamların ve değerlerin büsbütün uzağındayız. Bu kayıpların yeri dolmamıştır. 

Yaratıcılık kültür işidir. Bozmak kolaydır, yapmak için gereken şartlar bildiklerimizden çok daha fazladır. Türk toplumu uzun yıllardır bunun için bocalıyor. Kaybettiklerimizi hatırlamak zorundayız. Kendimizi bulmadan yeni bir şey bulamayacağımızı ve bir yere varamayacağımızı bileceğiz. Yüz yıl önce, Mehmet Eminlerin "Türk'ün her şeyi güzeldir ve her şeyden güzeldir" demeleri bir uyanışın işaret fişeğiydi. Bu duyuşu, bugün için yeniden düşünceye dönüştürmek gerekecek. Üzerinde yürüyeceğimiz problem zemini budur ve hayatımızdır.

Neler konuşacağız?

Bu köşede haftada bir sohbet edeceğiz. Ele alacağımız konuların merkezinde kültür ve sanat olacak. Güncel kalmaya çalışacağımı söyleyebilirim. Salgın günlerinde de olsak yaşanan kültürden hareket eden yazılar göreceksiniz. Çok zaman edebiyat, bazen de müzik, tiyatro, resim-heykel, sinema, fotoğraf sanatından bahsedeceğiz. Bu geniş alanların uzmanı olmadığım açık. Benim yapacağım, sanatın gerekliliği üzerinden dikkat oluşturmayı denemek olacak. Zaten bu vakte kadar da hep bunu yaptım.

Yaşama kültürü, en önemli göstergedir. Her zaman oraya bakmaya çalışacağım. Belki bir sonraki yazımda bu konuyu açarak devam ederiz.

En fazla zorlanacağım hususu biliyorum. Kültür yoksunluğu üzerinde, zevksizlik üzerinde durunca alınganlıklar görülecek. Buradan kırgınlıklar ve kızgınlıklar çıkabileceğini de biliyorum. Derdimiz şahıslar olmayacak. Bununla beraber, birilerine sevimsiz gelecek de olsa düşüncelerimi yazmaktan geri durmayacağım.

Sosyal meselelerde, kültür konularında resmî ve gönüllü denen kuruluşların tavırlarını mercek altına almak kaçınılmazdır. Meselâ, milliyetçilerin, İslâmcı ve benzer yelpazedekilerin kültürden ne anladıklarını ve bazılarının mesafeli duruşlarını, yok sayışlarını sıkça yazacağım. Solun tavrını da zaman zaman kıyaslayarak vereceğim. Kültür ve sanatta bu ayrımın, kamplara bölünmenin saçmalığı üzerinde de duracağım.

Tayyip Bey'in "kültürel iktidarımızı kuramadık" deyişini bu dönemin en çarpıcı sözlerinden sayıyorum. Bunu mutlaka sıkça dikkatlere getireceğim. Bu sözleri, devlet hayatımız bakımından, kültür hayatımız bakımından vahim bir itiraf gibi görüyorum. Fikir ve sanat çevrelerinde üzerinde yeterince durulmayışı da ayrı bir derttir. Bunları konuşacağız.

Demem o ki, burada kendime bir serbest kürsü kuracağım. Sansür sayılacak herhangi bir kısıtlama söz konusu olmayacak. Bunu bir söz gibi kabul edebilirsiniz.

Buraya nasıl geldiğimi de söyleyeyim: Yeniçağ yazarı, DTCF yıllarından dostum Arslan Tekin yazmam için yönetimle konuşacağını söylediğinde çok istekli görünmedim. Çünkü sosyal medyada, dergilerde ve siparişler olursa gazetelerde çok rahat, istediğim gibi yazıyordum. O ısrar etti ve sonunda konuştuğumuz iki ana konudan bana en uygun geleni gazetenin İcra Kurulu Başkanı Ahmet Yabuloğlu dostumuz seçti. Bu köşede yazmaya başlayışımı onların meslek ve fikir ilgileriyle birleşen sevgilerine borçluyum.

Artık her hafta buradayım ve duya düşüne konuşacağız!

Yazarın Diğer Yazıları