Medya ile ilgili önemli bir konuşma ve bir haber var. Konuşma, İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’a ait.
Türkkan, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, kamu bankalarının 2025 Ocak–Eylül döneminde yaptığı reklam harcamalarının 5 milyar liraya ulaştığını açıkladı. Türkkan, bu bütçenin tamamının iktidara yakın televizyon ve gazetelere yönlendirildiğini belirterek, “Bu ülkede muhalif medya zaten bir elin parmaklarını geçmiyor. Sahiplerini yıldırdılar, hapse attılar, sürdüler, sattırdılar; geriye iki üç tane kaldı” dedi.
Reklam dağılımı konusunda yalnızca kamu bankalarının değil, özel sektörün de baskı altında olduğunu savunan Türkkan, “İki şirket, özel sektörün reklamını bile takip ediyor. İktidarı övmeyen firmalara da baskı yapılıyor, gerekiyorsa çöküyorlar. Tek kıstas var: İktidarı öveceksin” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Endeksi’ndeki yerine de değinen Türkkan, Türkiye’nin 180 ülke arasında 159’uncu sırada olduğunu hatırlatarak “Pakistan, Bahreyn, Sudan bizden daha yukarıda. Gerçek gazeteciler evine ekmek götüremiyor” dedi.
Mevcut medya düzenini “şeytan üçgeni” olarak niteleyen Türkkan, RTÜK, Basın İlan Kurumu, İletişim Başkanlığı ve kamu bankalarının birlikte hareket ederek muhalif medyayı cezalandırdığını savundu. Türkkan, “RTÜK ceza kesiyor, Basın İlan Kurumu reklam vermeyerek cezalandırıyor, İletişim Başkanlığı ekran karartıyor, kamu bankaları da aç bırakıyor. 86 milyonun parasını birkaç yandaş kanalı beslemek için harcıyorsunuz” diye konuştu.
***
Haber ise Yeniçağ’da çıktı. “Sansürün diğer adı: Yüzde 90 bant daraltma” başlıklı haberde şu bilgiler verildi:
“AKP Grubu’nun TBMM Başkanlığı’na sunduğu Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne göre sosyal medya platformlarına uygulanan bant daraltması uygulamasında oran yüzde 50’den yüzde 90’a yükseltilecek! Böylece Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, sosyal medyayı izleyip, bant daraltma yoluyla müdahale etme yetkisine sahip olacak.”
***
Kamu reklamlarını, sadece yandaş medyaya vermek ve onlara kaynak aktarırken muhalif medyaya tek bir reklam bile vermemek, ayrıca özel sektörü de bu yönde baskı altına almak, düşünce ve ifade özgürlüğüne vurulan en büyük darbedir. Çünkü gazeteler, televizyon kanalları reklam ve ilan gelirleriyle ayakta durur. Kaynağı kesilen medya kuruluşları, bu baskıya uzun süre dayanamaz ve sonunda kapatmak zorunda kalır. Gerçi buna rağmen, kendi yağıyla kavrulup ayakta kalanları da ağır para cezaları, yayın durdurma cezalarıyla yıldırmaya çalışıyorlar hatta hukuka aykırı bir şekilde Tele 1 örneğinde olduğu gibi doğrudan şirkete el koyuyorlar.
Şimdi siyasi iradenin atadığı memurlara, bant daraltma yoluyla istemedikleri sosyal medya kuruluşunu izlenemez hale getirme yetkisi verilmesi planlanıyor...
Aslında sosyal medyaya yüzde 80-90’lık bir sansürü de Google uyguladı. Yeniçağ, Halkt tv, Sözcü TV, Tele1, Gazete Duvar, T24, BirGün gibi kuruluşların izlenmesi, algoritma değişikliğiyle yüzde 80-90 düşürüldü. Böylece Google reklamlarından kazanılan para da yüzde 80-90 oranında azalmış oldu.
Sansür yöntemini Google buldu, şimdi iktidar da benzerini uygulayacak...
***
Tarihçi Sinan Meydan, 7 Ağustos 2024’te Cumhuriyet’te yayınlanan , “II. Abdülhamit sansürü” başlıklı yazısında, “II. Abdülhamit, basını kontrol etmek için gazetelere aylık ödenek bağlamıştı. Bu ödenek, gazete sahiplerinin saraya bağlılıklarına göre değişirdi.
Rol modeli II. Abdülhamit olan AKP iktidarı, sansür ve baskı rejimi konusunda da II. Abdülhamit’i örnek alıyor. Ancak tarih, hiçbir baskı düzeninin sonsuza kadar sürmeyeceğini gösteriyor.” diye yazmıştı...
Günümüzde medyaya yapılan baskılar, II. Abdülhamit dönemini de aştı. Artık hangi yazarların televizyon programlarına çıkacağı, hangilerinin çıkmayacağına bile iktidarın verdiği listeye göre karar veriliyor. Köşe yazarları ise meslekten yetişenler arasından seçilmiyor, siyasi irade tarafından atanıyor!