Erdoğan'dan BM Genel Kurulu'nda Azerbaycan çıkışı ‘Karabağ Azerbaycan toprağıdır’

Erdoğan'dan  BM Genel  Kurulu'nda  Azerbaycan çıkışı ‘Karabağ Azerbaycan toprağıdır’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Güney Kafkasya’da barış ve normalleşme için tarihi bir fırsat olduğunu belirterek, Ermenistan’ın verdiği sözleri yerine getirmesini istedi.

Erdoğan, Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu vurgulayarak, herkesin barış içinde yan yana yaşaması gerektiğini söyledi.

Ermenistan’a İyi Komşuluk Çağrısı

Erdoğan, Güney Kafkasya’da barışın, huzurun ve iş birliğinin tesisi yolunda önemli bir fırsat bulunduğunu ifade etti. Bu fırsatı değerlendirmek için Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkilerini ve tam normalleşmeyi hedefleyen bir süreç başlattıklarını hatırlattı. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri desteklediklerini belirtti.

Ermenistan’ın Sözlerini Tutması Bekleniyor

Erdoğan, ancak Ermenistan’ın bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz dedi. Ermenistan’ın başta Zengezer Koridoru’nun açılması olmak üzere verdiği sözleri yerine getirmesini beklediklerini söyledi. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu vurguladı. Bunun dışında bir statünün dayatılmasının asla kabul edilmeyeceğini ifade etti.

Azerbaycan’ın Yanındayız

Erdoğan, Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması öncelikli hedefleri olması gerektiğini söyledi. Tek millet iki devlet şiarı ile hareket ettikleri Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü koruma yönünde attığı adımları desteklediklerini kaydetti.

bm-ermenistan.jpg

BM Ermenistan delegesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları söyledi;

Güven ve Dayanışma içerikli bir temayla toplanan 78. Genel Kurul'un tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Dünyamızın geleceği konusunda geçtiğimiz yıl burada yaptığımız değerlendirmelere kıyasla daha iyimser bir tablo çizmek maalesef mümkün değildir. Karşımızdaki fotoğraf küresel ölçekte giderek daha fazla daha karmaşık, daha tehlikeli sınamalarla karşı karşıya olduğumuz gösteriyor. Kendi ülkemin güneyinde, kuzeyinde, doğusunda ve batısında pek çok çatışma, savaş, insani kriz, siyasi çekişme ve sosyal gerilim yaşanıyor.

Küresel ekonomik sorunlarla birleşerek sürekli büyüyen bu sınamalarla baş etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Avrupa'nın doğu sınırlarında yaşanan savaş yol açtığı insani trajediye ilave olarak ekonomiden güvenliğe, enerjiden gıda güvenliğine her alanda ciddi sorunlar ortaya çıkardı. Suriye ile Kuzey Afrika bölgesinde vekalet savaşlarının aracı haline dönüştürülen terörizm kırılganlığı hızla artan uluslararası güvenlik iklimine onarılamaz zararlar veriyor. Küresel güçlerin ihtiraslarını kullanarak büyüyen terör örgütlerinin faaliyet alanları teknolojik gelişmeler ile kötüleşen sosya ekonomik şartlardan da istifade ile adeta bir salgın gibi geniş coğrafyalara yaygınlaşıyor. Yabancı karşıtlığı, ırkçılık ve İslam düşmanlığının yeni bir krize dönüşme emareleri son bir yıldır endişe verici boyutlara ulaştı. Dünyanın hangi köşesinde yaşarsak yaşayalım iklim değişikliği ve buna bağlı doğal afetler artık günlük hayatımızın bir gerçeği haline gelmiştir.

Türkiye 6 Şubat 2023 sabahı gerek büyüklüğü gerek etkilediği alan itibarıyla Sayın Genel Sekreterin ifadesi ile yüzyılın en büyük doğal afetlerinden biriyle karşı karşıya kaldık. Birleşmiş Milletler dahil uluslararası toplumun yardım çağrımıza ivedilikle verdiği cevabın samimiyetini, fedakarca sergilenen çabaları ve ülkemize sağlanan cömert desteği unutmamız mümkün değildir. 50 binden fazla insanını kaybettiği, 850 bin yapının kullanılamaz hale geldiği milyonlarca insanı barındıran şehirlerin adeta yerle yeksan olduğu bu kara günde ülkemize gösterilen dostluk bizlek için önemli bir teselli kaynağıdır. Dünyanın 100'ü aşkın ülkesinden yardım çağrımıza destek veren tüm dostlarımıza ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum.

Depremin yaralarını sarmak, şehirlerimizi bir an önce ayağa kaldırmak için çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Bir kaç gün önce de güçlü tarihi bağlarımızın bulunduğu Libya fırtına ve selin yol açtığı ağır yıkımlara ve can kayıplarına maruz kaldı. Felaketin ardından Türkiye olarak on bini aşkın insanın hayatını kaybettiği, binlerce kişiden hala haber alınamadığı Libya'ya yardım için hemen harekete geçtik. İlk etapta 3 gemi ve 3 uçakla 567 personelin yanı sıra yüzlerce araçtan, binlerce ton iaşe, barınma ve sıhhi malzemeden oluşan yardımları bu ülkeye gönderdik. Sivil toplum kuruluşlarımız da kendi imkanlarıyla bölgedeki çalışmalara katılıyor. Dünyada nerede bir mağdur, bir mazlum varsa yanında yer alan ülke olarak Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Dost ve kardeş ülkelerin de Libya halkına yardım için seferber olacağına inanıyorum. Ülkemiz gibi şiddetli bir depremle sarsılan Faslı kardeşlerimize de geçmiş olsun dileklerimi buradan iletiyorum.

Genel kurulun bu yılki temasının Türkiye'nin hedefleriyle bire bir örtüştüğünü görmekten memnuniyet duyuyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında hayata geçirmeye başladığımız Türkiye Yüzyılı vizyonumuz bu örtüşmenin en somut ifadesidir. Küresel adaletsizlikleri ortadan kaldıran, ekonomik eşitsizliklerin üzerine giden, barış, güvenlik, istikrar ve refah üreten, etkili, kapsayıcı ve insanlığı kucaklayıcı velhasıl tüm insanlığın hayrına bir uluslararası sistemin tesisi çağrımız giderek daha çok yankı buluyor. Genel Sekreter Sayın Guterres'in geçtiğimiz günlerde yaptığı 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan kurumların bugünün dünyasını yansıtmadığı tespitine biz de katılıyoruz. Bu tespit bizim dünya 5'ten büyüktür çağrımızı ifade ediyor. Güvenlik Konseyi artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıkmış 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir.

Kıbrıs'ta yaşanan son hadiseleri bu işi boşalmış adalet ve güven telkin etmeyen kurumsal yapının bir tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Barış ve istikrarın güçlendirilmesine yönelik sayısız insiyatife öncülük etmiş bir ülke olarak Sayın Guterres'in barış için yeni gündem oluşturulması çağrısına önem veriyoruz. Bu anlayışla Rusya-Ukrayna savaşının başından beri savaşın kazananı barışın kaybedeni olmaz tezi ile hem Rus hem Ukraynalı dostlarımızı masada tutmaya gayret ediyoruz. Savaşın Ukrayna'nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü temelinde diplomasi ve diyalog ile sona erdirilmesine yönelik çabalarımızı artırarak sürdüreceğiz.

Birleşmiş Milletler ile birlikte başlattığımız Karadeniz Girişimi ile dünya piyasalarına 33 milyon ton tahıl ürünü sevk edilmesini sağlayarak, küresel açlık krizi tehlikesinin önüne geçtik. Şahsi gayretlerimiz neticesinde girişim 3 kez uzatıldı. Ancak girişimin 17 Temmuz itibarıyla çıkmaza girmesi dünyayı yeni bir kriz ile yüz yüze bıraktı. Küresel açlık tehlikesi ile karşı karşıya bulunan coğrafyalara uzanan bu insani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor. Öncelikle 1 milyon tahılın Afrika ülkelerine sevkini öngören planı bu bakımdan önemsiyoruz. Amacımız çevremizdeki çatışma ve ihtilaflar karşısında dünya barışına ve refahına mümkün olan en büyük katkıları sunmaktır.

Artık 13'üncü yılına giren Suriye'deki insani trajedi köken ve inanç fark etmeksizin bölgedeki herkesin hayat şartlarını daha da zorlaştırıyor. Suriye'nin hem siyasi birliğini hem sosyal bütünlüğünü hem de ekonomik yapısını tehdit eden gelişmelere karşı ilkeli, yapıcı ve adil tutum ortaya koyan yegane ülke konumundayız. Güneyimizdeki krizin halkın meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümle sona erdirilmesi giderek daha önemli hale geliyor. Ülkemizde 14 milyon insanımızı etkileyen 6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkisi Suriye'de de kendini göstermiştir. Özellikle kuzeybatı Suriye'de zaten sıkıntılı olan insani durum daha da kötüleşmiştir.

Tam da böyle bir dönemde Birleşmiş Milletler'in bölgedeki sınır ötesi insani yardım operasyonunun kesintiye uğraması talihsiz bir gelişmedir. Türkiye olarak Suriye'nin kuzeyinde zor şartlarda hayat mücadelesi veren 4 milyonu aşkın insanı elbette kaderine terk etmeyeceğiz. Sınırlarımız ötesinde inşasına öncülük ettiğimiz konutlar tamamlandıkça sığınmacıların buralara geri dönüşü hızlanacaktır. Ancak Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine en büyük tehdit bu ülke üzerinde hesabı olan güçlerin güdümündeki terör örgütlerine verilen açık destektir. Bir yandan PKK/PYD terör örgütünün diğer yandan mezhep ayrışması üzerinden organize edilen radikal gurupların cenderesi altında bunalan Suriye halkı isyan noktasına gelmiştir. Nitekim son dönemde bunun çeşitli sonuçları ortaya çıkmaya başladı.

Bir diğer komşumuz Irak'ta karşı karşıya olduğu iç ve dış sınamaları aşmak için samimi bir çaba içindedir. Biz Irak'ın siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü yeniden imar çalışmalarını tahkim eden ülkeyi oluşturan unsurlar arasında ayrım gözetmeyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Bölge ülkeleri olarak hayata geçireceğimiz kalkınma yolu projesi ile inşallah bölgesel entegrasyonu daha da güçlendireceğiz. Bölgede her başları sıkıştığında DEAŞ bahanesine sarılanların oyunları artık ifşa olmuştur. DEAŞ ile fiilen en büyük mücadeleyi vermiş bu örgüte en büyük kayıpları yaşatmış ve sorunun önündeki arkasındaki gerçekleri çok iyi bilen bir ülke lideri olarak açık konuşmak istiyorum.

Suriye ve Irak başta olmak üzere Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sael'de kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için DEAŞ ve benzeri örgütleri paravan olarak kullananların riyakarlıklarından bıktık usandık. Bu bölgelerdeki tehdit sadece DEAŞ değildir. Asıl tehdit vekalet savaşlarının aracı olarak kullanılmak üzere beslenen, palazlandırılan terör örgütleridir. Paramiliter guruplardır, paralı askerlerdir ve kim daha fazla para verirse onlara çalışan kimi yerel unsurlardır. Karşımızdaki bu gerçeğe rağmen sırf kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için terör örgütleri ile çalışmaya devam eden ülkelerin terörden ve bununla bağlantılı sorunlardan şikayet etmeye hakkı yoktur.

Böyle bir dünyada ister çatışma bölgesinin hemen yanında yer alsın ister çok uzakta okyanuslarla çevrilmiş bir karada yaşasın hiç kimse güvende değildir. İşte bunun için diyoruz ki Birleşmiş Milletler'in öncülüğünde dünyanın güvenliğini, huzurunu, refahını sağlamakla görevli kurumları hızla yeniden yapılandırmalıyız. Coğrafyası ile ve demografisi ile dünyadaki tüm kökenleri, inançları, kültürleri temsil yeteneğine sahip bir küresel yönetim mimarisi inşa etmeliyiz. Netice olarak tüm kalbimizle bir kez daha diyoruz ki dünya 5'ten büyüktür daha adil bir dünya mümkündür.

Kıymetli delegeler şimdi de kendi bölgemizden başlayarak çeşitli sorun alanlarına ilişkin ülkemin yaklaşımlarını sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Doğu Akdeniz'in barış, refah ve istikrarın egemen olduğu coğrafyaya dönüşebilmesi ancak tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesiyle mümkündür. Bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur. Kimsenin de haklarımızı yok saymasına müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz. Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının 60. yıl dönümündeyiz. Kıbrıs Türk tarafı Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması için daima samimi gayret göstermiştir.

Bu çözümün artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceği herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Uluslararası toplumu bunu kabullenerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanımaya bu ülke ile diplomatik, siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz. Adadaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nden de sergilemekle mükellef olduğu tarafsızlığa titizlikle riyaet etmesini bekliyoruz. Zaten itibarı zedelenen bu gücün Kıbrıs'ta yeni bir itibar kaybıyla karşı karşıya kalmasını istemeyiz.

Köklü tarihi ve gönül bağlarına sahip bulunduğumuz Yemen'deki durum bizi derinden yaralamaktadır. Bu sorunun en kısa sürede Yemen'in milli birliği ve toprak bütünlüğü içerisinde çözüme kavuşturulması en büyük temennimizdir. Mısır ile bir müddet durağan seyreden ilişkilerimizi her alanda geliştirmeye başladığımız bir döneme girdik. Bu yeni dönemde iş birliklerimizi karşılıklı fayda temelinde ilerletmeye kararlıyız.

Orta Doğu'ya kalıcı barışın gelebilmesi ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkündür. Filistin halkını ve devletini uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemeyi sürdüreceğiz. Bir kez daha tekrarlayacak olursak 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti hayata geçirilmeden İsrail'in de aradığı huzuru ve güveni bulabilmesi zordur. Bu çerçevede Kudüs'ün özellikle de Harem-i Şerif'in tarihi konumuna saygı gösterilmesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Balkanlar'la kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik ve insani bağlarımız var. Avrupa'nın bu kritik bölgesinde istikrarın sağlanması, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesi için ikili, bölgesel ve uluslararası platformlarda yoğun çaba gösteriyoruz. Son dönemde gerginleşen Kosova ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için yürütülen süreçleri aktif şekilde destekliyoruz.

Bölgesel ve küresel sınamaların giderek grifleşen yapısı Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Avrupa Birliği'nden beklentimiz uzun süredir ihmal ettiği ülkemize yönelik yükümlülüklerini süratle yerine getirmeye başlamasıdır. Özellikle Türkiye'ye yönelik sergilenen ikircikli tavırların artık bir son bulması gerekiyor. Latin Amerika ve Karayipler coğrafyası insani dış politikamızın tüm unsurlarını harekete geçirdiğimiz dostluk bağlarımızın her geçen gün güçlendiği bir diğer bölgedir. Önümüzdeki dönemde bu ilişkilerin Türkiye-Latin Amerika ve Karayipler ortaklık politikasına dönüştürmeyi hedefliyoruz.

Kuruluşunun 60. yıl dönümünde Afrika Birliği Kıta'nın kendi kaderini eline alıp ayağa kalkmasının abidevi bir sembolüdür. Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler bulma iradesi ile başlayan süreç dünyanın en önemli kalkınma projelerinden biri haline dönüşmüştür. Özellikle yürüdüğü bu yolda Afrika'ya eşlik etmek amacıyla Kıta ile dostluk bağlarımızı stratejik ortaklıkla taçlandırdık. Afrika Birliği'nin bizim de çok güçlü destek verdiğimiz G20 üyeliğini memnuniyetle karşıladık. Bununla birlikte Sayel bölgesinin ciddi siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik sınamalarıyla yüzleştiği bir gerçektir. Son dönemde sıkıntılı günler yaşayan Nijer'in en kısa zamanda anayasal düzene, demokratik bir yönetime kavuşmasını ümit ediyoruz. Nijer'e yapılacak herhangi bir askeri müdahalenin bu ülke ile birlikte bölgenin tamamını daha derin bir istikrarsızlığa sürükleme riski vardır. Yeniden Asya girişimimiz ata yurdumuz olan Asya ile ilişkilerimizi karşılıklı yarar ve ortak öncelikler temelinde daha da ileri taşıma irademizin sembolü haline gelmiştir.

Güney Kafkasya'da barışın, huzurun ve iş birliğinin tesisi yolunda önümüzde tarihi bir fırsat bulunuyor. Bu fırsatı değerlendirmek için Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkilerini ve tam normalleşmeyi hedefleyen bir süreç başlattık. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri destekledik. Ancak Ermenistan'ın bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz. Ermenistan'ın başta Zengezer Koridoru'nun açılması olmak üzere verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyoruz. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ Azerbaycan toprağıdır. Bunun dışında bir statünün dayatılması asla kabul edilmeyecektir. Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması öncelikli hedefimiz olmalıdır. Tek millet iki devlet şiarı ile hareket ettiğimiz Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü korunma yönünde attığı adımları destekliyoruz.

Kadim medeniyetimizin köklerinin uzandığı ve aynı kültürü paylaştığımız Orta Asya ülkeleri ile iş birliğimizi güçlendiriyoruz. Türk Devletleri Teşkilatı'nın bölgesel ve küresel düzeyde giderek daha etkin bir aktör haline dönüşmesinden memnuniyet duyuyoruz. Yarım asırdır zor günler yaşayan Afgan halkının siyasi saiklerden bağımsız olarak çok ciddi insani yardıma ve desteğe ihtiyacı vardır. Ülkedeki geçici hükümetin toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde temsil edildiği kapsayıcı bir yönetime dönüşmesi Afganistan'ın önünü açacak ve uluslararası alanda olumlu karşılık bulacaktır. Güney Asya'da bölgesel huzurun, istikrarın ve refahın önünü açacak bir diğer gelişme de Keşmir'de ihtiyaç duyulan adil ve kalıcı barışın Hindistan ve Pakistan arasında diyalog ve iş birliği yoluyla tesisi olacaktır. Türkiye olarak bu yönde atılacak adımlara desteğimizi sürdüreceğiz.

İlgili Haberler