Gazetecileri hapse atan ülke doları tutamaz!
Merkez Bankası Perşembe günü yeni bir faiz kararı verecek. Piyasa beklentisi faizin 17,5’dan 20’ye yükseltilmesi yönünde. Son iki toplantıda 9 puan faiz artıran banka faizleri 8,5’dan 17,5’a getirdi.
Bu artışların ana amacı Liraya kaybettiği prestiji kazandırmak. Enflasyon karşısındaki aşınmayı durdurmak. Ancak 9 puanlık artış bile işverenlerin kazan kaldırmasına yetti zira önceki yazılarımızda da dediğimiz gibi rekabet gücü olmayan verimsiz firmalarımız düşük faiz bağımlısı olmuş durumda.
Faizin 20 olması Şimşek’in yürüdüğü yolda kararlı olduğunun sinyalini verecek. Yoksa hala enflasyon altında kalan bu faiz oranı ile dolarizasyonun biteceğini kimse beklemiyor…
AKP içindeki düşük faiz lobisinin, düşük kredi maliyeti ile tatlı kârlar yazmış iş dünyasının, Şimşek’i yolundan çevirmeyeceğini varsaysak bile iki önemli sorun doların tekrar ısınmasını sağlayabilir. Nedir bunlar, sırayla anlatalım:
1-Kamunun toplam borç rakamı açıklandı. Bu yılın başında 4 trilyon olan rakam Temmuz ayında 5,8 trilyona dayandı.
Aşağıdaki grafik sayın Uğur Gürses’in konuyla ilgili attığı tweetten alınmıştır.
Döviz cinsi borç 3,9 trilyon, Lira cinsi borç 1,9 trilyon olmuş durumda. Grafikte en üstteki çizginin yani toplam borcun roket gibi arttığını görüyor musunuz?
En son bütçe raporunda ödenen faiz geçen yıla göre %106 artarak 151,3 milyar TL’den 312,9 milyar TL olmuştu. Bu rakama Merkez’in KKM için yaptığı ödemeler dahil değil.
Tüpraş’ın piyasa değeri 272 milyar TL ise demek ki KKM hariç bir Tüpraş’ı kaybettik…
Olacak iş midir bu? Bu ülkenin kaynakları bu kadar hoyratça kullanılır mı? Ülkenin sahibi vatandaşın emeğini yatırıma akıtmak yerine tefecilere vermek hak mıdır?
Bu durumun dolara etkisi ise faiz ödemelerinde gizli. Faizi kim ödüyor? Hazine… Hazine kimden alıyor? Vatandaştan… Nasıl alıyor? Zamlarla… Zam enflasyon demek, enflasyon ise Lira’nın değerinin düşmesi, dolara hücum demek…
2-Merkez para miktarına dikkat etmeli. KKM kur farkını ödemek için Merkez’in para bastığını söylemiştik. Haziran başında 9,7 trilyon TL olan M3 para arzı (vadesiz + vadeli mevduat + dolaşımdaki para + menkul kıymetler toplamı) 12 trilyon TL oldu. Haftada 200-300 milyar TL genişleme mi olur? Karşılıksız basılan para enflasyonu patlatır.
Karşılık nedir diye soranlara, basılan para miktarının üretim seviyesi kadar yani büyüme kadar olması gerektiğini hatırlatalım. Üretim yüzdesini aşacak para basım yüzdesi fiyatların uçması demektir.
O zaman faizle amaçlanan kontrol, borçlanma ve para basımı ile zorlaşabilir. Borcu kısmak için tasarrufa sonrasında ise dış kaynak girişlerine ihtiyacımız var.
Tasarruf hükümetin tercihi… Dış kaynak girişi ise yabancılara vereceğiniz güvenle alakalı. Ülkede inşa edeceğiniz dengeler çok önemli. Örneğin gazetecileri içeri atan bir ülkeye yabancılar gelmez. Zira ortada bir çatışma, sıkıntı vardır diye düşünülür. Haliyle bu antidemokratik görüntüler yabancı yatırımcıların en nefret ettiği durumlardır. Öfke ve kinin egemen olduğu hükümetler dolar kıtlığı yaşamaya mahkumlardır. Toplumsal barış ve hoşgörü yoksa sermaye de yok demektir.
Yine enflasyon artarken faizi tutan bir ekonomi de güven vermez, kur birden bire artar ve yabancı yatırımcıların ülkeye girdiği seviyeyi aşarak onları büyük zararlara sokabilir.
Sözün özü; sosyal, hukuki, politik ve ekonomik dengelerin tesis edilmediği ülkeler, açıklarını kapatma konusunda dış yatırımcı desteğini alamazlar.
O zaman yapılacaklar ortada, dengelerin kurulması için, hukuk, ekonomi ve politikada daha yumuşak ve gerçekçi adımlar atılmalı, yoksa Merkez’in çabaları boşa düşer, kur kış aylarında tekrar başını kaldırır…