Uzun yıllardır ileri yaş gruplarında görülen kalın bağırsak kanseri, yani kolorektal kanser, son on yılda dramatik bir değişim yaşadı.

Ulusal Kanser Enstitüsü'nün (NCI) verilerine göre, 2024'te ABD'de 150 binden fazla yeni vaka teşhis edilirken, 50 yaş altındaki bireylerde bu oran yüzde 1-2 yıllık artışla rekor kırdı. Bu hastalık, bir zamanlar 60 yaş üstü bireylerle özdeşleşirken, artık 20'li ve 30'lu yaşlardaki gençleri de vurdu.

Küresel ölçekte ölüm nedenleri arasında üçüncü sıraya yükseldi. Bu artışın temel tetikleyicisi olarak sağlıksız beslenme alışkanlıkları gösterildi. Özellikle işlenmiş et (sosis, salam, sucuk gibi) ve kırmızı et (dana, kuzu eti) tüketiminin, kolorektal kanser riskini doğrudan artırdığına dair güçlü epidemiyolojik kanıtlar var.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), 2015'ten beri işlenmiş etleri "Grup 1 kanserojen" olarak sınıflandırıyor – yani sigara gibi kesin kanser nedeni.

Kırmızı et ise "Grup 2A"da, muhtemel kanserojen olarak yer alıyor. Araştırmalara göre, her 50 gram işlenmiş et tüketimi kolorektal kanser riskini yüzde 18 artırırken , her 100 gram kırmızı et için bu oran yüzde 17'ye ulaştı. Son yıllardaki çalışmalar, bu bağlantıyı daha da netleştirdi.

Fred Hutchinson Kanser Merkezi'nden genetik epidemiyolog Dr. Rikki C. Peters'ın yayımlanan araştırması, 30 bin kolorektal kanser hastası ve 39 bin sağlıklı bireyin verilerini inceledi.

En yüksek kırmızı et tüketenlerde kanser riski yüzde 30, işlenmiş et tüketenlerde ise yüzde 40 artırdı.

Peters, "Yaşlı bireyler, obezite ve yüksek kalorili diyetler bu riski katlıyor; gençlerde ise günlük et tüketimi baş suçlu" dedi.

Benzer şekilde, USC Norris Kanser Merkezi'nin gen-çevre etkileşimi çalışması, 70 bin kişilik bir kohortta HAS2 ve SMAD7 gen varyantlarının, et tüketimiyle birleştiğinde kanser riskini %30-40 oranında yükselttiğini ortaya koydu. Gençlerdeki bu patlamanın arkasında, metabolitler yatıyor.

Cleveland Clinic'ten gastroenteroloji onkoloğu Dr. Suneel Kamath'ın araştırması, 50 yaş altı kolorektal kanser hastalarında arginin ve üre döngüsü metabolitlerinin –kırmızı ve işlenmiş etten kaynaklanan moleküller– yaşlı hastalara göre belirgin şekilde yüksek olduğunu gösterdi.

Kamath, "Bu metabolitler, bağırsak hücrelerinde DNA hasarına yol açarak kanseri tetikliyor. Gençler, yıllarca süren Batı tipi beslenmeyle bu birikime maruz kalıyor" diye açıkladı.

Araştırma, ülkeye özgü verilerde de aynı örüntüyü doğruladı ve diyet müdahalelerinin önleyici olabileceğini vurguladı. Uzman görüşleri de bu bulguları destekledi.

NutritionFacts.org'un kurucusu ve Amerikan Yaşam Tarzı Tıbbı Derneği üyesi Dr. Michael Greger, bitki bazlı diyetlerin kolorektal kanser riskini dramatik şekilde azalttığını belirtti. Greger'ın analizlerine göre, yüksek lifli bitkisel beslenme, bağırsak mikrobiyotasını dengeleyerek toksik metabolitleri baskılıyor ve riski yüzde 50'ye varan oranda düşürdürdü.

"Yüksek et, yüksek şeker ve işlenmiş gıdalar, mikrobiyal dengesizliğe –disbiyoz– yol açarak kanser 'tarifi'ni hazırlıyor" diyen Greger, iki haftalık bitki odaklı diyet değişikliğinin bile kolon astarındaki kanser belirteçlerini tersine çevirebildiğini kanıtladı.

Kanada merkezli sağlık bilimcisi ve halk sağlığı uzmanı Prof. Timothy Caulfield ise, sosyal medyada yayılan et yanlısı mitlere karşı uyardı.

"Bilim net: İşlenmiş etler, kolorektal kanser için kanıtlanmış risk faktörü. Gençlerin fast-food alışkanlıkları, bu salgını körüklüyor" diye konuşan Caulfield, Alberta Üniversitesi'ndeki çalışmalarında diyetin genetik yatkınlıkla etkileşimini vurguladı.

WHO ve Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü (AICR), haftalık kırmızı et tüketimini 300-500 grama, işlenmiş etleri ise mümkün olduğunca sınırlamayı önerdi.

Yüksek lifli gıdalar –tam tahıllar, meyve ve sebzeler– her 10 gram lif için riski yüzde 10 düşürdürdü.

Uzmanlar, 45 yaşından itibaren tarama testlerini ve alkolü sınırlamayı da ekledi. Dr. Peters, "Dengeli bir diyet, erken teşhisi beklemeden kanseri önleyebilir" dedi.