Eski çağlarda savaşlar vardı. Yıkım belli bir alanda kalır, insanlar belki olduğu yere çökerdi; dünya hâlâ ayakta dururdu. Şimdi ise kapital, teknoloji ve küreselleşme, gözle görülmeyen ama her şeyi örten bir güç olarak devrede. Savaş hâlâ var, ama artık sadece fiziksel değil; düşüncelerimizi, doğayı, medeniyeti hedef alıyor.

Medeniyetin kurumları—eğitim, bilim, sosyal düzen—barışı ve dayanışmayı sağlayacak kadar güçlü mü? Yoksa insan, iyilik ve dengeyi öğrenmek için hâlâ kendi sınavını mı veriyor? İşte burada filozof ayrımı devreye giriyor:

Doğa ve fizik odaklı düşünenler: Aristoteles, Francis Bacon, Isaac Newton… Evrenin yasalarını, doğanın düzenini ve bilimin metodunu önceliklendirdiler. Onların perspektifi, doğayı ve maddeyi anlamak üzerine kuruluydu; teknoloji ve ilerlemenin sınırlarını belirlememize ışık tutuyordu.

İyilik ve erdem odaklı düşünenler: Sokrates, Platon, John Dewey… İnsan davranışını, toplumsal sorumluluğu ve etik değerleri önceliklendirdiler. Onlar, bireyin ve toplumun doğruyu, iyiyi ve adaleti keşfetmesini sağlayacak yol haritalarını çizdi.

Ancak günümüz, bu iki perspektifi bir araya getirmeyi zorlaştırıyor. İnsan, koltuklarına gömülüp teknolojinin doğayı nasıl yıktığını görmezden gelirken, aynı zamanda etik ve iyilik yolunu da ihmal ediyor. İroni burada: bilimin ve iyiliğin yol göstericiliği hâlâ elimizde, ama küresel kapitalin gücü karşısında hâlâ “hangi yöne gideceğimizi bilmeyen bir çocuk” gibiyiz.

Çözüm ise basit ama cesur bir kararı gerektiriyor:

1. Doğa ve maddeyi anlamak için bilimi rehber edinmek: Newton ve Bacon’un metodlarıyla çevremizi ve teknolojiyi doğru ölçümlerle denetlemek.

2. İyilik ve erdemi topluma hâkim kılmak: Sokrates ve Dewey’in öğretilerini günlük hayatta uygulamak; bireysel ve toplumsal sorumluluğu öncelemek.

3. Medeniyetin hedefini yeniden tanımlamak: Sadece varlık sürdürmek değil, doğayla uyumlu, etik ve bilinçli bir ilerleme sağlamak.

4. Dayanışmayı ve bilinci güçlendirmek: Küresel krizlerde birbirimizi destekleyerek, toplum ve doğa arasında dengeyi kurmak.

Hakikat sert: eğer varlık ve değer sıralamasını doğru yapmazsak, medeniyet sadece bir kabuk olarak kalacak. Savaşın dili değişti; artık saldırdığı sadece toprak değil, düşünce, doğa ve toplum. Biz ise hâlâ seyirci koltuklarında oturuyoruz.

Son soru açık: İnsanlık, mücadeleyi sadece güç ve kazanım üzerine kurmaya devam mı edecek, yoksa bilim ve iyiliği rehber edinerek, dayanışma ve bilinçle medeniyeti yeniden inşa mı edecek? Cevap, ironiyi hakikatle birleştirdiğimiz noktada saklı.