Meme kanseri, kadınlarda dünya genelinde en sık tespit edilen kanser türü olarak ilk sıraya yerleşti.

Amerikan istatistikleri, her 11 kadından birinde bu hastalığın görüldüğünü ortaya koydu.

Bilimsel yayınlar, meme kanseri sıklığının yalnızca Amerika'da değil, Türkiye ve dünya genelinde de arttığını ve bu artışın önümüzdeki yıllarda da süreceğini öngördü.

TEDAVİDE KRİTİK TARTIŞMA: DR. SUSAN LOVE'DAN 'YAN HASAR' VURGUSU

Tedavi süreçlerine ilişkin dikkat çekici bir görüş, ABD'li meme kanseri uzmanı Dr. Susan Love'dan geldi.

Dr. Love, meme kanseri tedavisinin yol açtığı ve genellikle göz ardı edilen "yan hasar" (collateral damage) kavramının, yan etkilerden çok daha ciddi olduğunu ifade etti.

Dr. Love, kanseri atlatan hastaların bir trafik kazası geçirmiş bir araca benzediğini, arabanın tamir edilse bile yolcu kapısının bir daha asla eskisi gibi kapanmayacağını belirterek, "Kanseri atlatabilirsiniz, ancak bir daha asla eskisi gibi olmazsınız" sözleriyle tedavinin ruhsal ve fiziksel kalıcı etkilerine dikkat çekti.

DR. LARRY NORTON'DAN TÜMÖR BÜYÜME HIZINA ELEŞTİREL YAKLAŞIM

Dünyaca ünlü onkolog Dr. Larry Norton ise kanser hücrelerinin büyüme mekaniklerine dair geleneksel bakış açısını sorguladı.

Dr. Norton, büyük kitlelerin tam remisyona girip bir süre sonra aynı yerde nüks etmesinin, basit üstel kinetiklerle (simple exponential kinetics) açıklanamayacağını kaydetti. Bu gözlem, kanser tedavilerinde tümörün yalnızca küçülmesine odaklanmanın ötesinde, hücrelerin dinamik davranışlarını anlamanın hayati önem taşıdığını gösterdi. Ayrıca Dr. Norton, bazı tümörlerin östrojene neden bağımlı olduğunun genetik arka planını derinlemesine incelemenin, laboratuvar ortamında kanser hücrelerini çalışarak daha iyi sonuçlar elde etmenin mümkün olabileceğini ifade etti.

Hücrelerin tümörün kendisine geri dönerek onu zenginleştirebildiğini ve bu duruma çoğunlukla enflamasyonla ilgili kimyasalların yol açtığını da ekledi.

NANOTEKNOLOJİ VE GENETİK PARMAK İZİ DÖNEMİ BAŞLADI

Meme kanseri alanındaki bilimsel çalışmalar, erken tanı ve etkili tedaviye dair umut verici yeni yollar ortaya koydu.

Son dönem araştırmalar, nanopartiküller kullanılarak ilaçların dolaşım süresinin ve etkinliğinin artırılabileceğini bildirdi. Özellikle tanı yöntemlerinde nanoteknolojinin getirdiği sıçrama dikkat çekti.

Geleneksel mamografiyle tümör hücresi oluştuğunda tanı konabilirken, nanoteknolojik yöntemlerinden az tümör hücresi varlığında dahi erken tanıya olanak sağlayabildiği belirtildi.

Bununla birlikte, kanser hücrelerinin genetik özelliklerini belirleyen "genetik parmak izi/fingerprint" çıkarılması ve tümörün seyrine yön veren ana geni saptayan "sürücü mutasyon" (driver mutasyon) araştırmalarının, gelecekteki hedefli tedaviler için kritik bir altyapı oluşturduğu vurgulandı.

GEÇ NÜKSLER VE RİSK FAKTÖRLERİ GÜNDEMDE

Hastalığın geri dönme (nüks) riski de bilim insanlarının odaklandığı bir diğer kritik nokta oldu. Özellikle hormon reseptörleri pozitif olan hastalarda geç nüks oranının daha fazla olduğu görüldü. Amerikan uzman Dr. Lesley Fallowfield ise meme kanseri tanısı konan hastaların yaşadığı korku ve endişenin en büyük sorun olduğunu belirtti. Meme kanserinin tıbben acil bir durum olmadığını, ancak acilen tedavi gerektiren durumun hastanın ruhsal durumu olduğunu ifade etti. Fallowfield, kanser tanısı konulduktan sonra olayların hızla gelişmesi nedeniyle hastanın süreci anlamakta dahi zorlandığına işaret etti.

Risk faktörlerine yönelik yapılan son çalışmalar ise gece çalışmanın ve düşük D vitamini düzeyinin meme kanseri riskini artırdığını belirledi. Öte yandan, uzun süreli östrojen hormonu tedavisi gören menopoz sonrası kadınlar ile fazla alkol tüketen ve şişmanlık sorunu yaşayan kadınlarda meme kanseri oranlarının arttığı da bilimsel verilerle doğrulandı.