Hakkı Öznur'dan Ülkücülere 31 Mart çağrısı!

Hakkı Öznur'dan Ülkücülere 31 Mart çağrısı!
Milliyetçi camianın önemli isimlerinden Hakkı Öznur, yerel seçimler için "Ülkücüler, yerel seçimlerde vicdanlarının, misyonlarının tarihsel duruşlarının gereğini yapacaklardır. İstanbul’da Binali’ye, Ankara’da Özhaseki’ye oy vermeyeceklerdir" dedi.

BBP’nin merhum Lideri Muhsin Yazıcığlu’nun yol ve dava arkadaşı, “Alperenlerin ağabeyi” olarak bilinen Hakkı Öznur’dan dikkat çeken bir çağrı geldi.

Öznur çağrısında “Başbuğ Türkeş’in ve şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun çizgisine bağlı,hak, hukuk, adalet çizgisinde yürüyen, her zaman demokrasiden yana olan milletin adamları; Ülkücüler, yerel seçimlerde vicdanlarının, misyonlarının tarihsel duruşlarının gereğini yapacaklardır. İstanbul’da Binali’ye, Ankara’da Özhaseki’ye oy vermeyeceklerdir” dedi.

Hakkı Öznur’un açıklaması özetle şöyle:

“Muhsin Başkan gerilim siyasetine kaos siyasetine karşıydı. Bir konuşmasında  ‘Seçimler kavga aracı olmasın. Sel gider kumu kalır. Bu seçim de gidecek ama siz akraba olarak, komşu olarak kalacaksınız’ demiştir. Milletin adamı Muhsin Başkan, gönül dilini, barış dilini, demokrasi dilini kullanıyordu. Ötekileştirici, kutuplaştırıcı, cepheleştirici asla değildi.

Erdoğan ve AKP zihniyeti ise, gerilim ve kaos siyaseti izliyor.  Savaş dilini nefret dilini kullanıyor. Seçmenin iradesine iktidar da muhalefette saygı göstermelidir. Türkiye bir an evvel normalleşmelidir. Sağ duyu hakim olmalıdır. Ülkenin barışa ve huzura ihtiyacı var.

“BİNALİ YILDIRIM’A ASLA OY VERMEZ”

Muhsin Başkan ve dava arkadaşlarımız şehit düştüğünde Erzincan’da seçim çalışmalarına devam eden, bir gün bile ilgili Bakan olmasına rağmen Keş Dağları’na gelmeyen, üstüne üstlük DDK raporunda suikast emareleri ortaya konmasına rağmen meseleye 10 yıldır ‘kaza’ olarak bakan Binali Yıldırım’a oy vermek şehitlerimize ihanettir.

24 Ocak 2011’de bundan tam sekiz yıl önce DDK bir rapor açıkladı. DDK raporunda olayla ilgili şüpheler, ihmal ve kusurlar ortaya kondu. Liderimizin ve dava arkadaşlarımızın ölümleri şüpheli bulundu.  DDK’nın çalışmasından Binali Yıldırım ve AKP hükümeti rahatsız oldu.

Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla kurulan ve devletin en yetkili denetleme organlarından biri olan DDK’yı yok saymış ve rapordan da çok ciddi rahatsız olmuştur. DDK raporunda Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı diğer ilgili kurumların ihmal ve kusurları tek tek sıralanmış ve belgelerde tahribat yaptıkları ve sahte evrak düzenledikleri de devam eden soruşturmalarda ortaya çıkmıştır.

Rapor yayınlandıktan bir hafta sonra 31 Ocak 2011 tarihinde Ankara’da ‘Kazadan kaza çıkarmayın’ ve ‘DDK hangi uzmanlık marifetiyle böyle bir yargıya varıyor’ gibi DDK raporunu hafife alan, dalga geçen, absürt açıklamalar yapmıştır.

“ŞÜPHELİLER İÇİNDE YER ALAN KAZA KIRIM HEYETİ BAŞKANINI KORUYAN BİNALİ YILDIRIM’DIR”

En son 21 Şubat 2019 günü Maraş/Göksun’da görülen davada Binali Yıldırım’ın savunduğu Sivil Havacılık Kurumu’nda görevli ve 132 şüpheliden biri olmasına rağmen ortalıkta gezen Feridun Seren skandal itiraflarda bulundu.

Helikopterdeki Argus 5000 ve Skymap III C isimli GPS cihazlarının sökülmesiyle ilgili davanın 4'üncü duruşmasında tanık olarak dinlenen Kaza Kırım Heyeti Başkanı Feridun Seren, “Kaza kırım tarihi itibariyle bizim ekip olarak herhangi bir kaza kırım eğitimimiz, belgemiz yoktu” dedi.

Sanık olarak yargılanması ve delilleri karattığı için baştan beri tutuklu olması gereken Kaza Kırım Heyeti Başkanı Feridun Seren, mahkemede skandal ifadeler kullanmıştır. Kaza kırım eğitimi almamış bu kişi Ulaştırma Bakanlığı tarafından kaza kırım heyeti olarak görevlendirildiklerini söylemiştir.

Ulaştırma Bakanı olarak olayda şüpheli olan kurumlardan biri olan Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere diğer kurumları korudu. 132 şüpheli arasında Binali Yıldırım’a bağlı olan sivil havacılık kurumunun mensupları da vardır.

Binali Yıldırım'ın başında olduğu Ulaştırma Bakanlığı düzmece bir rapor hazırlayarak “kaza”dedi, ‘pilotaj hatası’ dedi. Ölümcül olay için “küçük kaza” dediler. Pilotaj hatası denilerek dosya kapatılmaya çalışıldı.

Delilleri karartan, sahte delil üreten kirli yol ve yöntemlere başvuran Kaza Kırım Heyeti’nin Başkanı Feridun Seren’i koruyan, sahip çıkan Binali Yıldırım’dır.

Bu davada başta dönemin sorumlu Bakanı Binali Yıldırım olmak üzere dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve süreçte sorumluluk mevkiinde bulunan askeri ve sivil bürokrasinin mensupları kesinlikle yargılanmalı ve haklarında soruşturma açılmalıdır.

‘Bu davanın peşini bırakın, ne uğraşıyorsunuz, helikopter dağa çarptı öldüler. Ne peşine düşüyorsunuz, ne karıştırıyorsunuz? Gitti dağa çarptı. Bırakın bu olayla ilgilenmeyin” diyen AKP hükümeti ve şüpheli kurumların başında olan Ulaştırma Bakanlığı’nın başındaki zat Binali Yıldırım vb. kendilerini Muhsin Yazıcıoğlu davasından asla sıyıramazlar. Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava arkadaşları, hukukçularımız ve aziz milletimiz bu davayı yakından takip etmektedir

“MANSUR YAVAŞ’IN RAKİBİ ÖZHASEKİ DEĞİL AKP/SARAY REJİMİ”

Mansur Yavaş Ankara’da esamesi okunmayan Mehmet Özhaseki ile değil Erdoğan ile yarışıyor. Sarayın adamı Özhaseki, Ankara’da tutmamıştır ve Ankara halkı tarafından kabul görmemiştir. Bunu gören AKP Saray rejimi devreye girerek devletin imkânları başta olmak üzere bütün kanallarıyla ve güçleriyle Mansur Yavaş’a saldırıyorlar.

Eşit ve adil olmayan bu seçimlerde Mansur Yavaş her türlü tehdide, baskıya, kayyum söylemlerine rağmen Ankara halkının teveccühüyle emin adımlarla yoluna devam ediyor.

AKP/Saray rejimi Mansur Yavaş'ın seçimi kazanması halinde belediyeyi HDP'nin yöneteceği iftirasında bulunuyor. Mansur Yavaş ismini HDP ile Fetö ile yan yana getirmeye çalışıyor. AKP/Saray rejimini korku sarmıştır. Ankara’yı kaybedeceklerini anlayınca Mansur Yavaş aleyhine algı operasyonları yapıyorlar.

Devlet öfke ile kin ile nefret ile yönetilmez.

AKP/Saray rejiminin her türlü baskısına bütün oyunlarına, entrikalarına, kumpaslarına rağmen Mansur Yavaş’a toplumun birçok farklı kesimlerinden açıkça bir destek var. Ankara Altındağ ilçesinin gecekondu semtlerinde asılı duran “Dik dur eğilme, Ankara seninle” ve “Asla yalnız değilsin” yazan Mansur Yavaş gönüllüleri pankartları aslında her şeyi özetliyor.

Ankara’nın bebeleri AKP Saray rejimine boyun eğmez. Ankara’nın Seymenleri Saray sosyetesini, saray soytarılarını, parti devletini yenecektir.

“MİLLETİN ADAMI ÜLKÜCÜLER ÜLKÜCÜ VİCDANIN GEREĞİNİ YAPACAKTIR”

31 Mart 2019 seçimlerinde milletten yana olanlar adaletten, demokrasiden yana olanlar, zulme rıza göstermeyen, zalimlere boyun eğmeyenler kazanacaktır.

Milletin adamları olan Ülkücüler, vicdanlarının sesini dinleyecek ve parti devletine karşı oyunu namuslu, dürüst, ehil, adalet ve demokrasiden yana olan adaylara oy verecektir.

Tarih akıyor. Tarihin akışını değiştiremezsiniz. Parti devleti yenilecek, bu abluka dağılacak, “Özgürlük, demokrasi ve adalet” diyenler mutlaka kazanacaktır.

Diktalarla, diktatörlerle, demokrasi düşmanlarıyla ve her türlü vesayetçilerle mücadele ede ede bugünlere geldik. 

Ülkücülerin iradesine kimse ipotek koyamaz. Tek adam, tek parti rejimine, AKP despotizmine karşı çıkan Ülkücülüğün gereği olarak otoriterizme, tek adam – tek parti rejimine karşı çıkmaya, demokrasiyi ve adaleti savunmaya devam edecektir. Bir ahlak, vicdan ve değerler hareketi olan Ülkücü hareket parti devletine karşı adalet ve demokrasi mücadelesini sürdürecektir.

Ülkücüler tarihleri boyunca otoriterleşmeye, otokratik siyasete, tek adam, tek parti zihniyetlerine, kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya, karşı çıkmıştır. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten, haktan ve haklıdan yana taraf olmuştur.

Can verilerek, kan verilerek, nice ağır bedeller ödenerek biriktirilen yüce değerlerin heba edilmesine hiçbir Ülkücü izin vermez.
Biz Ülkücü Hareket mensupları inandığımız hak dava için sevdalısı olduğumuz milletimiz, ülkemiz ve ülkümüz için çok ağır bedeller ödedik. Tarihimiz boyunca haksızlık ve zorbalığa sessiz kalmadık, zalimlerin önünde diz çökmedik, başımızı öne eğmedik.

Ölümlerin kol gezdiği, kızıl namluların kan kustuğu fırtınalı zor yıllardan geliyoruz. Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, çarmıhlara gerildik, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.

İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Darağaçlarına yürürken de son sözlerimizi söylerken de Hüseyni bir duruşa sahiptik. C–5’te, Hasdal’da, Harbiye’de Zincidere’de askeriyeye ve emniyete bağlı işkence merkezlerinde, zindanlarda zalimlere boyun eğmedik, zulme rıza göstermedik.  C–5 adlı özel işkence merkezlerinde işkencelerden geçirildik.

"TÜRKEŞ VE YAZICIOĞLU ÇİZGİSİ, HAK, HUKUK, ADALET VE DEMOKRASİ ÇİZGİSİDİR"

Başbuğ Türkeş’in ve Muhsin Başkan’ın siyaset çizgisi ayrıştırıcı, ötekileştirici değil birleştirici ve bütünleştiricidir.

Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu çizgisi; hak, hukuk, adalet çizgisidir.

Her iki demokrat lider de otoriterleşmeye, totalitarizme, tek-tipçiliğe hep karşı çıkmışlardı. 

Her iki lider de Türkiye’nin milli güvenliğinin şemsiyesi adalet ve demokrasi demiştir.

Her iki lider de, tek adamlığa karşı çoğulculuğu, farklılıklar içinde bir arada yaşamayı, hak ve özgürlükleri savunmuş; kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmalara karşı çıkmış, ötekileştirici politikaları demokrasi için tehlike olarak görmüş ve asla tasvip etmemiştir.”