Hangi din? Nasıl din? (2)

Hangi din? Nasıl din? (2)

Mevcut iktidar, siyasî İslâmcıların/Muaviyecilerin/Sultancıların son şansı. Aralık gördükleri her kapıdan gireceklerdir. Giremediklerini zorlayacaklardır.

Din vardır ve inanış vardır. Kur’ân vardır, hükümleri vardır. Bilmeye ve anlamaya bağlı.

Pıtrak gibi Kur’ân kursları açıyorlar. Kur’ân sanki ortadan kalkacak gibi, hafız yetiştiriyorlar. Ayet-i kerîmeyi hatırlatırım:

“İnnâ nahnu nezzelnâ’z-zikra ve innâ lehu le-hâfizûn” (“Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.”) (Hicr, 15/9)

Bu ayet-i kerîmenin indirilişine sebep müşriklerin tavrıdır. “Müşrikler alaycı ifadeyle Hz. Muhammed’e vahiy diye bir şey gelmediğini ima etmişler ve onun bir mecnun olduğunu, dolayısıyla vahiy dediği sözlerin Allah’tan değil cinlerden geldiğini veya söylediklerinin hakikatle ilgisi bulunmayan deli saçması olduğunu ileri sürmüşlerdi.” (Kur'an Yolu-Türkçe Meal ve Tefsiri, Diyanet Yayınları, C. 3, s. 335)

Bu ayet-i kerîmede ileriye yönelik bir ikaz yok mu? Bunu bilmemiz gerekmez mi?

Hitabım hafızlık ısrarcılarınadır.

Hafızlık küçük yaşta başlar ve çocuklar seçme hakkına sahip değildir. Ailesi neye karar vermişse onu uygulamak mecburiyetindedirler. Sonra çocuklar kendilerini bulduklarında, asıl emellerine ulaşamamanın ıstırabını yaşamayacaklarını söyleyebilir miyiz?

Şu teknoloji çağında hafızlık!

Vahiy indiğinde, dönemin şartları nasıldı?

Kur’ân-ı Kerîm 20 yılı aşkın sürede indirilmiştir ve indirilişinin sebepleri vardır. Kur’ân’ı anlamanın yolu “nüzûl” (iniş) sebepleri üzerinde durmaktır. (Yukarıda örneğini verdik.)

Bu meseleler çok işlenmiştir. Öğrenmek isterseniz, sakın ha, tarikat/cemaat şeflerinin kıt akıllarıyla, kendilerine yontarak yaptıkları açıklamalara girmeyin, çok şükür, ülkemizde ilmî çalışmalar, bizleri aydınlatacak, mantık yolumuzu açacak seviyededir.

İndiriliş sebeplerini bilmezsek, Kur’ân’ı anlamak, bugüne taşımak, bugünün olayları karşısında cevap aramak mümkün mü?

Teknoloji bu noktaya gelmişken, hafızlık!... Tek sebep kalıyor: İnsanı robotlaştırmak... Ezberletmek robotlaştırmaktır.

Üç çocuğum da Kur’ân kursuna gitmiştir. İlk ikisine üstelik özel ders aldırdık. Hafızlığı aklımızın ucundan geçirmedik.

Hayatın her merhalesinde din vardır. İnanan da inanmayan da çokluğun inandığı dini öğrenmek mecburiyetindedir. Bunu defalarca yazdık.

***

Tarihi bilmezsek, bugünkü iktidarda nerelere varılmak istendiğini tahlil edemeyiz. Muaviye çizgisine giren iktidarın bize ileride nelere mal olacağını anlayabilmek için geçmiş sapmalar üzerinde durmamız gerekiyor.

Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan H. 41, M. 661’de, halifeliği Muaviye’ye bırakmak zorunda kalıyor. Emevî iktidarı H. 132, M. 750 yılına kadar sürüyor. Bu tarihte Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın sülbünden gelenler, Emevî saltanatını sona erdiriyor, bu defa Abbasî saltanatı başlıyor. Artık saltanatlar sürdükçe sürüyor.

Yeni rejime dönüşle beraber Türkiye de dâhil, hemen hiçbir İslâm ülkesinde hakkaniyetli bir yönetimden bahsedemeyiz. “Tek adam” varlığı her devirde görülmüştür.

***

“Emevî İslâmı”, durup dururken ortaya çıkarılmadı. Geçmiş inceleniyor, şimdiye bakılıyor, gelecek görülüyor.

“Emevî İslâmı” kavramı siyasî literatürde, ister istemez ayrı yere konuyor.

Emevîlerde “kaderci” anlayış, en tepedekine mutlak bağlılığın bir diğer adıydı.

Emevî halifelerinin (sultanlarının), yaptıklarını insanlara kabul ettirmek için aslında yaşananların bir kader olduğunu, kendilerinin kaderin gereğini yerine getirmekten başka bir şey yapmadıklarını ifade ettiklerini akla getirirsek, “Emevî İslâmı” kavramının siyasî literatürde yerini de belirlemiş oluruz.

(Şu notu eklemeliyim: Özellikle bazı “Alevîci” araştırıcılar, “Emevî İslâmı” tabirini kullanıyorlar. Belki de bu tabir onlardan çıkmıştır. Ancak, dönem incelendiğinde, Alevîci araştırıcıların kastettikleriyle dönemi anlayarak zamanımızdaki “Siyasî İslâmcılar”ın tavrıyla örtüştürenlerin kastettikleri farklıdır.)

***

Zamanımızda İslâmcı siyaset “düşmanlaştırma”, “ötekileştirme”, “yuh”, “lanet” üzerine kurulmuştur. Hiçbir surette kucaklayıcı siyaset güdülmemiştir. Buna kimse itiraz edemez!

Şu not, “lanet”in, “düşmanlaştırma”nın, “ötekileştirme”nin kaynağını gösteriyor:

“Muaviye’nin Hz. Ali ve taraftarları aleyhine lanet okutması konusuna gelince, bu geleneğin onun zamanında başlayıp devam ettiği görülmektedir. Gerçekten Muaviye’nin bunu bizzat Şam’da başlatıp uygulattığı ve valilerine bu doğrultuda talimat verdiği görülmektedir.” (Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, Diyanet Vakfı Yayınları, s. 291)

Zaman birbirimizi anlama zamanı ama nerede?!

Yazarın Diğer Yazıları