Harvard Üniversitesi ile ABD Başkanı Donald Trump yönetimi arasındaki kriz, 14 Nisan’da üniversitenin sert ve açık bir açıklamayla Beyaz Saray’ın taleplerini reddetmesiyle zirveye ulaştı. ABD'nin en eski ve en zengin üniversitesi olan Harvard, yalnızca 72 saat içinde hükümetin ilettiği talepleri kesin bir dille geri çevirerek akademik özerklik adına tarihi bir duruş sergiledi.
Bu gelişme, aylardır süregelen baskıların ardından geldi. Hem öğretim üyeleri hem öğrenciler hem de Cambridge halkı, üniversite yönetimini Washington’dan gelen müdahalelere karşı açıkça pozisyon almaya zorladı. Özellikle 7 Ekim 2023 sonrası İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarıyla birlikte kampüslerdeki protestolar ve antisemitizm suçlamaları Harvard’ı hedef tahtasına oturtmuştu.

TRUMP YÖNETİMİNİN SERT ADIMLARI
Trump yönetimi, göreve geldikten hemen sonra Şubat ayında "Antisemitizmle Mücadele Federal Görev Gücü" kurarak 10 üniversiteyi mercek altına aldı. Bu listeye Harvard da dahil edildi. Kısa bir süre sonra Columbia Üniversitesi’ne 400 milyon dolar değerindeki federal fonlar kesildi. Gerekçe, üniversitenin antisemitizme karşı yeterli önlemleri almamasıydı.
Columbia’nın bu baskıya boyun eğmesi üzerine gözler Harvard’a çevrildi. Trump yönetimi, Harvard’a yönelik taleplerini 3 Nisan’da resmi olarak iletti. Bu talepler arasında çeşitlilik ve kapsayıcılık programlarının sonlandırılması, federal kolluk kuvvetleriyle tam iş birliği, kampüslerdeki ideolojik eğilimlerin denetlenmesi ve daha birçok müdahaleci madde yer aldı.

AKADEMİSYEN VE MEZUNLARDAN BÜYÜK TEPKİ
Bu baskılar karşısında Harvard öğretim üyeleri sessiz kalmadı. Profesörler Ryan Enos ve Steven Levitsky, Crimson gazetesinde yayınladıkları yazılarla üniversite yönetimini kamuoyuna açık bir duruş almaya çağırdı. “Columbia’dan sonra sıra bize geldi” başlıklı yazı büyük yankı uyandırdı.
Sadece öğretim üyeleri değil, mezunlar da harekete geçti. 1000’den fazla mezunun imzaladığı açık mektupta üniversite yönetimine, Trump yönetimi karşısında taviz vermemesi çağrısı yapıldı. “Trump yönetimi her zaman daha fazlasını ister. Taviz vermek çözüm değil” ifadeleriyle mezunlar uyardı. Başka bir mektupta ise “teslimiyet yerine cesaret” vurgusu yapıldı.
ABD'de işler çığırından çıkıyor. Polis ve asker üniversiteyi bastı.
HARVARD’DA İÇ TARTIŞMALAR VE ŞÜPHELER
Mart ayı boyunca üniversite yönetimi bazı dikkat çekici adımlar attı. Tüm üniversite genelinde işe alımlar donduruldu, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde iki yönetici görevden alındı, Batı Şeria’daki Birzeit Üniversitesi ile iş birliği askıya alındı ve Filistin Dayanışma Komitesi’nin kampüsteki etkinlikleri yasaklandı. Bu kararlar, akademik özgürlükten ödün verildiği ve federal hükümete taviz verildiği yönünde endişelere yol açtı.
Tarih profesörü Kirsten Weld, yapılan değişikliklerin hükümeti memnun etmeye yönelik olduğu izlenimini verdiğini söyledi. Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği’nin Harvard şubesinin de başkanı olan Weld, “Birileri, bu kararların federal hükümete bir mesaj olarak alındığını düşünebilir” dedi.

HUKUKİ SÜREÇ VE İKİNCİ DAVA
24 Mart’ta Enos ve Levitsky öncülüğünde hazırlanan bir açık mektuba 800’den fazla akademisyen imza attı. Bu mektupta, üniversite yönetimine anayasal hakları koruma çağrısı yapılırken, yasadışı taleplerin mahkemeye taşınması istendi. Aynı dönemde, Harvard’ın Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği şubesi ile ulusal şube birlikte Trump yönetimini mahkemeye verdi. Dava, yabancı öğrencilerin ve öğretim üyelerinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle açıldı.
Bu arada, Cambridge Belediye Meclisi de oy birliğiyle aldığı kararla Harvard’a destek mesajı gönderdi. Meclis üyesi Burhan Azeem, Harvard’ın gerekirse üniversite bütçesini kullanarak anayasal haklarını savunması gerektiğini ifade etti.

KARAR GÜNÜ: 14 NİSAN
Trump yönetimi, 5 Nisan’da Harvard’a 9 milyar dolarlık federal fonlarının da incelemeye alındığını bildirdi. 11 Nisan’da ikinci dava açıldı. 12 Nisan’da Harvard kampüsünde yüzlerce kişi soğuk havaya rağmen bir kez daha protesto düzenledi.
Aynı hafta sonunda, Harvard yönetimi Trump’tan gelen beş sayfalık yeni mektubu değerlendirdi. Bu belgede çok daha sert ve müdahaleci talepler vardı: Tüm çeşitlilik ve kapsayıcılık programlarının sonlandırılması, uluslararası öğrenciler için milliyetçi denetimler, ders programlarının ideolojik takibi ve daha fazlası.
Harvard yönetimi 14 Nisan’da tarihi açıklamasını yaptı. Bu açıklamada, bazı taleplerin antisemitizmle mücadele amacını taşıdığı kabul edilmekle birlikte, çoğunluğunun üniversitenin “entelektüel koşullarına doğrudan devlet müdahalesi” olduğu vurgulandı. Harvard Başkanı Alan Garber’ın imzasını taşıyan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Hiçbir hükümet, iktidarda hangi parti olursa olsun, özel üniversitelerin ne öğreteceğine, kimi kabul edip kimi işe alacağına, hangi konuların araştırılacağına karar veremez. Üniversite bağımsızlığından ve anayasal haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

TARİHİ DURUŞ
Harvard bu açıklamayla Trump yönetiminin taleplerini reddeden ilk büyük üniversite oldu. Alan Garber’ın kararın nasıl alındığına dair yorum yapmaktan kaçınmasına rağmen, profesör Enos gibi birçok isim, öğretim üyeleri ve mezunların baskısının etkili olduğuna inanıyor.
Bu gelişme, yalnızca Harvard’ın değil, tüm Amerikan üniversitelerinin geleceği açısından belirleyici olabilir. Akademik özgürlüğün sınırlarını zorlayan bir dönemde, Harvard’ın aldığı bu tutum yükseköğretim tarihine geçecek bir direniş olarak kayda geçti.
