Her şey ona bağlı

Söz dinlemeyen yargı ne demek? Ben adalet istemiyorum, emirlerime uygun karar verecek mahkemeler arıyorum demek.

Adalet yoksa gerisi ister istemez kötü olacaktır. Çünkü adalet ölürse her şey ölür.

Dolayısı ile siyasal iktidar, yarattığı siyasi, sosyal, ekonomik ve eğitim gerçeklerini değil, ötekileştirici, suçlayıcı popülist söylemleri konuşuyor. Hâlbuki Türkiye’nin gerçekliği bu değil.

-Türkiye’nin gerçeği, çarşı pazarda yaşanan alım gücünün tükenmişliğidir.

-Sanayileşmede adım atamayan, öncekinin üstüne yenisinin konulmadığı bir dönemdeyiz. Hâl böyle olunca toplumsal refah seviyesi artmıyor. Ülkemizin parası değer kazanmadığı gibi sürekli diğer ülkelerin gerisine doğru gidiyor.

-Dışa bağımlılıkta geçmişe oranla daha da bağımlı hâle gelmişiz. Türkiye’nin önemli şirketleri yabancılarla el değiştirdi. Bu da demektir ki, bizim ülkemizde, bizim yurttaşlarımızın kurduğu şirketleri satın alan yabancılar, Türkiye’de kazanıp, kazancı kendi ülkesinde taşıyor.

-Ekonomide şişkinlik yaratan küçük çaplı büyüme var, ama asıl olması gereken kalkınma yok. Kısaca Türkiye vücut olarak büyüyor, şişmanlıyor, ama beden olarak, boy atıp, diğer ülkelerle yarışacak kalkınma hamleleri yapamıyor.

Adalet yoksa emirlere uyan yargı sistemi kurulmak isteniyor ya da kurulmuşsa, duruşunuzu isteseniz de düzeltemezsiniz.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin atlatılamamasının en önemli sebeplerinden biri budur. İkincisi de herkesin yüksek sesle söylediği savurganlıktır. Devleti yönetenler, her nedense bir türlü israf ekonomisine dur demeye yanaşmıyor.

Hukuk, adalet yoksunluğunu, adaletsizlik, güveni, güvensizlik de beraberinde başarısızlığı getiriyor.

Bir çeşit neden-sonuç ilişkisi.

Determinizm.

“Söz dinlemeyen yargı”, elbette siyasi ihtiraslara ve siyaset aklına göre çalışmayacaktır.

Kime göre çalışacak?

Yüksek adalet anlayışına uygun olarak yasal meşruiyete göre.

Bu da yönetenlerin sınırlandırılması demektir. Gücün yasa ve yasayı işleten kurumlar eliyle sonsuz olmadığının gösterilmesi demektir.

Rejime ve demokrasiye indirgersek, Türk Milleti adına karar alan mahkemelerin, siyasal iktidarı sınırlandırması, her istediğini yasaya uygun olarak yapmaya zorlaması, aynı zamanda millet egemenliğinin (gücünün) belirginleşmesidir. Egemenlik milletinse ve bunun denetimi de millete aitse, milletin egemenlik gücünü kullanmasının bir yolu da yasal denetimdir.

İşte bu sebeple her daim “Hukukun üstünlüğü” diyoruz. Üstünlerin, güçlülerin ve özellikle de hukuka (Anayasaya) yemin ederek göreve başlayan iktidarın üstünlüğü demiyoruz.

Çünkü adalet düzeni bozuldu mu, her şey bozulabilir.

Bu bozulma, sadece ekonomi ile de sınırlandırılamaz.

Önce ahlak bozulur.

Bürokrasinin işleyişi, demokratik tarafsızlığı da bozulur. İşte bakın, önceki günkü haberlerde vardı. TRT muhalefet partilerinin adaylarına yeterince yer vermiyor.

Niye?

Bürokrasiyi siyasallaştıran, tarafsızlığını yitirsin diye elinden geleni yapan iktidarın çıkarına olduğu için.

Bu olayda sorun ne?

TRT’nin varlık sebebi olan yasalara uygun davranmaması.

Yani hukuk düzenini yok sayması.

Kanunları görmezden gelmesi.

Sonuç?

Adaletsizlik.

Alt yansımaları nedir?

Alt yansımaları, seçim sürecinde halk iradesinin oluşmasına tarafsız katkı sağlamayı reddetmek demek. Böylece seviye ve kalitesi yüksek demokrasi yerine, bencil, taraflı seçim süreci yaratarak, halkı eksik bilgilendirmektir.

Özetlersek demokrasiyi katletmektir.

Ne demiştik yazının başında adalet ölürse her şey ölür. İşte demokrasi de ölüyor.

Adalet denilince sadece mahkemeleri anlamayalım lütfen.

Yazarın Diğer Yazıları