İBB Başkanı İmamoğlu'ndan Erdoğan'a randevu eleştirisi

İBB Başkanı İmamoğlu'ndan Erdoğan'a randevu eleştirisi
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bidebunuizle adlı programda gazeteci Yavuz Oğhan'a dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bidebunuizle programında gazeteci Yavuz Oğhan'a açıklamalarda bulundu. İstanbul'daki son durumdan, hükümetin kendilerine olan tutumuna kadar birçok konuda değerlendirmede bulunan İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan iki kez randevu istediğini ancak geri dönüş alamadığını söyledi. 

"BEN KENDİ İŞİME BAKARIM" 

"Böyle bir ortamda siyaset, bildiğimiz o kirli siyaset bu sürece nasıl alet edilebilir? Kişileri hala nasıl bloklaştırırsınız? Benim aklım, benim hücrelerim bunu kabul etmiyor ve anlayamıyor” diyen İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iki defa görüşme talebinde bulunduğunu söyledi. İmamoğlu, “Ama bundan sonra kendileri bilir. Ben işime bakarım. Gerek duyduğumda yine görüşme talep ederim ama bir yandan da işime bakarım, niye geri dönüş yapmadılar diye vahlanmam” dedi.  

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu'nun açıklamalarının tamamı şu şekilde:

‘Sokağa çıkma yasağı konusunda bu direncin sebebi ne?’ sorusuna, “Ben Ankara’da hiç yaşamadım, Ankara’nın ruh halini bilmiyorum. Dolayısıyla orada nasıl bir karar verme süreci var, bilmiyorum. Burada belki ekonomik bir gerekçe olabilir. Ama hep birlikte bunun da altından kalkarız. Bu Türkiye çapında sokağa çıkma yasağı değil, İstanbul için. 15 gün bu şehirde kontak kapatılabilir. Bunun bana tersini savunan bir tıp insanına rastlamadım. O bakımdan bizim akıl rehberimiz bilim” 

"SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINDA GEÇ KALDILAR" 

"Doktor arkadaşlarımızın söylediği, bu haftadan sonra ilan edilse de çok anlamı olmaz. Elbette her alınan karar değerli. 20 yaş altı değerli mi, değerli. 65 yaş üstü değerli. 20 yaş altı ve 65 yaş üstünün anlamı, İstanbul’un yüzde 64’üne  sokağa çıkmak hala serbest demek. Bu düşüncelerimi Sağlık Bakanı’na iki defa ilettim”  

"GAZİANTEP, URFA VE KONYA'NIN YAPTIĞI NE?"

“İşin sıkıntılı tarafı şu. Biz belediyeler olarak kampanya başlattık. Siz İstanbul’un yardım toplamasına mı karşısınız, yoksa siz İstanbul’un yardım toplama ile ilgili aldığı kararın yanlış olduğu kanaatine mi vardınız? İstanbul’un yardım toplama biçimine karşıysanız neden paralel devlet vb. cümleler kuruyorsunuz. O zaman Gaziantep’in, Urfa’nın Konya’nın yaptığı ne? Kuralına göre bir eleştiriniz varsa ona göre tartışalım. Nereden tutsak, tutulamıyor. Kuralına uygun yapılmıyorsa soruşturma açarsın. Bu arada Ankara’ya müfettişler geldi, yarın da bize gelir muhtemelen. Ama hesaba bloke koymak hukuka aykırıdır. Ne kaybettirdi? Bence insanların vicdanını cız ettirdi. Şu kötü ortamda insanlarımızın canını acıttı”

"DÜŞÜNCELERİMİZE İLGİ GÖSTERİLMEDİ" 

“Niçin bu altyapıya para harcıyorsunuz? Zaten hazır yer var. Bunun nedeni ortak aklı reddetmek. Sahra hastaneleri sürecinin başlatılması değerlidir ama bizim düşüncelerimize rağbet edilmedi. İstanbul Ticaret Odası Başkanı, pandemi kıurulunda Dünya Ticaret Merkezi’nin sahra hastanesine dönüştürülebileceğini söyledi. Şimdi ben bunu sorgularım. Birisi çıksın bize bunu izah etsin. ‘Yenikapı’yı bu yüzden tercih etmedik’ desinler. Ben şu anda İstanbul’daki hastanelerin doluluk oranlarını bilmiyorum, Sağlık Bakanı açıklarsa öğreniyoruz. Bizim de bilgi sahibi olmamız konusunda şeffaf davranılmalı”

FATİH PORTAKAL'A DESTEK VERDİ 

"Bunu, İstanbul sokaklarını terörist odaklarına teslim etme çabası, beni terörle işbirliği yapmaya kadar getirecek insanların 'gazetecilik' yaptığını düşünüp, bunlara övgüyle bakmak, onları korumak şeklinde bir tavır alan anlayışın tam tersi bir durumla, bugün Fatih Portakal'ın eleştirilerine baktığımızda, -beni de çok eleştiriyor Sayın Portakal bu arada- içinde ne var diye düşünüyorum. İnanın dünden beri bakıyorum ne var içinde diye. Sorguluyor. Neyi sorguluyor? Şu anda yapılan birtakım uygulamaları, yardımları sorguluyor."

"Daha iyisi olması gerektiği konusunda beklentilerini dile getiriyor. Bunda özellikle, bir kıyas süreci var ya; dünden beri Tekalif-i Milliye diye, 1921'de verilen halka dönük mesajın, bugünle kıyaslanması sonucu ile ilgili. Mesela o dönemde, Kurtuluş Savaşı'ndayız. Yokluk içindeyiz. Hiçbir şeyimiz yok. Herkes cephede. Birçok insanın evinde, o günün tabiriyle, erkeği kalmamış. İnsanlar hayatlarını kaybetmiş, şehit olmuş. Böyle bir ortamda tekrar diriliş, tekrar bir varoluş mücadelesinde herkesten fedakarlık talebi."

"Ama biz bugün hangi ortamdayız? Gazeteci, bu tarafından bakar olaya. Daha düne kadar, 'dünyanın en güçlü ekonomisi, dünyanın en kudretli yönetimi, her şeyiyle hazır, her sıkıntının üstesinden kalkabilecek' diye tariflenen bir ekonomi söylemi var hükümet tarafında. Bu söylemler varken, bunların sahipleri, bunları defalarca her gün tekrarlamışken, bir gazetecinin bunu eleştirmesi, daha iyi beklentilerini dile getirmesi kadar özgürce bir tutum olamaz."

"Dünkü kıyaslamaya gelince; bence yanlış bir kıyaslama önüne konmuş. Bunu bence sorgulamalılar. Sayın Cumhurbaşkanı bu söylemi sanki yapmamalıydı gibi geliyor bana. Çünkü, ikisi birbirinden çok farklı. Yoksa milletimiz, fedakarlığını her daim faklı konularda ortaya koymuştur ve koyacaktır da. Şu anda da yapıyor. Ama bir gazetecinin, bu süreci bu şekilde ele alması, eleştirmesi bence çok doğal."